ERZURUM KENT DOKUSU VE EVLERİ KORUNMAYI BEKLİYOR
Prof. Dr. Haşim KARPUZ"UN YAZISI*
Nisan ayının son haftasında Erzurum’a IX. Ortaçağ Kazı ve Araştırmaları Sempozyumuna bir bildiri sunmak ve şehri ziyaret etmek için geldim. Dört günlük bu ziyaret sırasında şehrin tarihi dokusunu – evlerini, anıtsal yapılarını inceleme fırsatı buldum, kadim dostlarımı ziyaret ettim. Erzurum benim ilk memuriyet yerim. Tarihi soluyan bu şehirde gerçek Türk insanının ruh güzelliklerini gördüm. Dostluğun, sevginin ne olduğunu öğrendiğim bir şehir Erzurum. Şehirler de insanlar gibidir. Onların da ruhu,asaleti ve güzelliği vardır.
Erzurum kimlikli, kişilikli nadir Türk şehirlerinden birisidir.
Şehirlerin oluşumunu, coğrafi şartlar, iklim, yapı malzemesi orada yaşayan insanların yaşama kültürü de etkiler. Yüksek yayla, dağlar, soğuk pınarlar, verimli topraklar,insanların yaşadığı doğu ile batı arasında kilit şehir Erzurum.
1973-1980 yılları arasında yedi yıl çalıştığım Erzurum’la ilgili özlemle andığım hatıralarım var. Burada kısaca Erzurum’un kent dokusu ve anıtlarının korunması ile ilgili son gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Selçuklu devrinde Erzurum-Palandöken yamaçlarının Erzurum Ovası’na bağladığı yerde hafif yüksek bir tepenin etrafını çevreleyen kareye yakın şekilde, sur duvarlarıyla sınırlanmış, İç ve Dış kaleden meydana gelen küçük bir kent. Çift surların dışa açılan kısımlarda aynı eksenler yerine hafif çarpık şekilde yerleştirilmiş Tebriz Kapısı,Yeni Kapı, Erzincan Kapısı ve Gürcü Kapısı’ndan oluşan ana giriş kapıları ile bağlantılı bir Erzurum.
Bu ana kapılar şehir ortasında birleşerek aralarda mahalle,sokak dokusu oluşmuş.Bunların ortasında, aralarda büyük, küçük, anıtsal yapılar; camiler, medreseler, türbeler, zaviyeler, hanlar, kervansaraylar, her zaman sularıyla ünlü kentin çeşmeleri.
Kentin çarşısı, XVII. Yüzyıldan itibaren buraya gelen gravür ressamlarının çizgilerinde görülen Taşmağazaların alt bölümünde ve Gürcü Kapı çevresinde, ya da buraya yakın Taşhan’ın (Rüstem Paşa Bedesteni ile Çifte Medrese’nin) önünde bulunmakta idi. Eski fotoğraflar ve seyyahların notlarında mahalleler, İç kale ve çevresinde, daha çok daracık sokaklar, tek veya iki katlı evlerin dizilmesinden oluşan bir şehir dokusu özelliği gösteriyordu. Giderek genişleyen yeni mahallelere ait evlerin çoğu, soğuk iklimden dolayı, kalın taş duvarlı, düz toprak damlı evler yer alıyordu. Evlerin tandırevi denen mutfakları tavandan ışık alan damlarıyla dikkati çekiyordu.
Evlerin düzenli olanları, çevreden getirilmiş hafif yonu taşlarından, ya da moloz taşlardan toprak-çamur harç kullanılarak ve aralara da duvarların esnek olması için ahşap hatıl yerleştirilerek inşa edildikleri anlaşılmaktadır. Tavanlarda içte ahşap, dışta sıkıştırılmış topraktan düz örtü şekli tercih edilmişti.
Kent dokusunu oluşturan evler, Anadolu kent mimarisinde ayrı bir tür oluşturan “kapalı avlulu tandırevli” ev tipi olarak belirlenmiştir.
1970’li yıllara kadar Erzurum şehrinin tarihi yapılar, kent dokusu ve evleri şehri gezenlere tarihi, kimlikli, tarihi birikimi aşikâr bir Orta Çağ Türk şehrinde bulunduğunun izlenimini veriyordu.
Yaklaşık çeyrek asır sonra gezdiğim Erzurum’un tarihi bölümünde büyük bir çöküntü ile karşılaştım. Doktora tezimde tanıtmaya çalıştığım 50 dolayında evin yarıdan fazlası yıkılmış, anıtsal yapıların restorasyonları ve çevre düzenlemeleri yeterli değil.
Erzurum’dan döndükten sonra A. H. Tanpınar’ı yeniden okudum. Erzurum tarihinde yaşadığı deprem ve yıkımlardan bir yenisini yaşıyor. Tarihin bu soylu şehrini yönetenlerin şehrin mimari dokusu kültür ve sanat birikimini korumak zorunda olduklarını hatırlatmak isterim. Bu hususta mahalli yöneticilere, üniversitelere, kamu kurumlarına, bu şehirde yaşayan hemşehrilere ve hepimize görevler düşüyor. Korumak hamaset yapmakla olmaz.
Belediyelerin, Vilayetin (Özel İdare), bakanlıkların imkanlarını birleştirerek acil eylem plânı çerçevesinde tarihi şehrin koruma amaçlı imâr planı yaptırılıp evlerin restorasyonuna geçilmelidir. Evlerin korunması, sağlıklaştırılması ve restorasyonu için bir birim kurulmalıdır. Öncelikle tarihi değeri büyük Kadıhafızoğulları, Zırnıklı Vehbi Bey gibi evlere müdahale edilmelidir.
Kastamonu ve Beypazarı belediyelerinin kentlerinin tarihi dokusunu ve evlerini koruyup,yaşatıp turizme kazandırarak büyük gelir temin ettiklerini ve seçimleri yeniden kazandıklarını hatırlatmak isterim. Son 25 yılda Şanlıurfa Valiliği özel idaresi 100 dolayında eski evi ve yapıyı restore edip fonksiyon vermiştir. Erzurum’un tarihi dokusu, evleri neden korunup,turizme kazandırılmasın? Bunun için herkesi göreve çağırıyorum.
Atatürk’ün millî mücadeleyi başlattığı Erzurum’u tarihi dokusu ve kültürel birikimi ile korumak ve yaşatmak Türkiye Cumhuriyetine hizmetlerin en büyüğüdür.
Erzurum evleri mekansal tasarımı, mimari özellikleriyle bizim Orta Asya’dan getirdiğimiz bir kültür öğesidir. Erzurum evini “tandırevi” biçimlendirmiştir. Kırlangıç örtüsünün ortasındaki aydınlık feneri, toprak ev ve Uygur dönemi mimarisinin özgün bir motifidir. Atalarımız bu toprakları vatan haline getirirken savaştan öte, kendi mimari biçimlerini, yaşama biçimlerini ve düşünce dünyalarını bu yeni coğrafyada yeni bir solukla yeşertmeyi başardılar.
Yıllar önce bu olguyu görüp, satırlarına yansıtan Tanpınar’ın satırlarıyla size veda etmek istiyorum: “Her şeyin alt üst olduğu, örf, âdet, akide,efsane, her şeyin birbirine girdiği bu zengin fakat karışık devirde, çok hususî şartları haiz bir medeniyetin bir istilâdan mukadder doğuşu bütün hayatı bir sıtma gibi sararken, Ahlat’tan başlayarak Erzurum’un, Sivas’ın,Kayseri’nin, Konya’nın camileri, medreseleri, kervansarayları, çok usta bir elin çektiği yay gibi, bu yeni kuruluşun ilk noktasını,bütün bu yeniyi hazırlamak için dağılmış unsurları içine alacak olan senfoninin ana temini verirler.
Onlar, kartal süzülüşlü orduların arkasından girdikleri şehirlerin ortasında, renkli minareleriyle, endamlı kapılarıyle, dilimiz ve kılıcımız gibi ilk atalar yurdundan getirdiğimiz şekilleri,hususîlikleriyle yükseldikçe, etraflarındaki bütün hayat birdenbire değişir, derinden kavrayan bir arslan pençesi gibi toprak kendisine yeni bir ruh, yeni bir nizam verildiğini duyar.