TÜRKLERİN BİNLERCE YILDIR YAŞATTIĞI GELENEK: VAKIFLAR
Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Haldun Özkan, vakıf anlayışının insanlık tarihiyle birlikte başladığını söyledi. Vakıf anlayışının temelinde dayanışma ve paylaşma olgusunun yattığını ve toplumlardaki ifade ediliş şekli değişik olsa da, hayır ve iyilik duygularının bütün insanlarda aynı olduğuna dikkati çeken Özkan, “Her milletin kendine özgü hasletleri ve değerleri vardır. Türk-İslam kültürü için müstesna değerlerden biri olan vakıf unsuru, maddi ve manevi olarak toplumun her türlü sorunlarına çözüm bulabilecek güce sahiptir” dedi.
NEFSE DEĞİL, TOPLUMUN GELECEĞİNE HİZMET DÜŞÜNCESİ
Vakfın, bir malın sahibi tarafından kendi rıza ve iradesiyle şahsi mülkiyetten çıkartılarak, belirli bir şart ve gaye ile hayır hizmetlerine ebediyen tahsis edilmesine anlamına geldiğini vurgulayan Doç. Dr. Özkan, özellikle Türkiye’de bu anlamda ve bu amaçla kullanılan çok sayıda vakıf eseri bulunduğunu kaydetti. Özkan, vakıf eserlerinin, işlevselliklerinin yanında, döneminin mimari, estetik, etnografik ve folklorik özelliklerini de günümüze taşıdıklarını ifade ederek, Anadolu’da kamu hizmetlerin hep vakıf eliyle yürütüldüğünü aktardı.
SOSYAL YAPININ GÜÇLENMESİNE VAKIF KATKISI
Anadolu’da vakıf abide ve eserleriyle il, ilçe, belde ve köylerde karşılaşmanın mümkün olduğunu anlatan Doç. Dr. Haldun Özkan, “Her biri Türk medeniyetinin yaşayan belgeleri olan saraylar, kasırlar, konaklar, yalılar, evler, kervansaraylar, hanlar, darüşşifalar, Bimarhaneler, aşevleri, hamamlar, kütüphaneler, okullar, çeşmeler, değirmenler, sebiller, ormanlar, bahçeler. Bağlar, köyler, göller, nehirler ve dereler vakıf varlıklarımızı oluşturmaktadır. Ecdadımız sadece insanlar için değil, hayvanların bakım ve beslenmeleri için de vakıflarda bulunmuşlardır. Zayıf hayvanların otlayıp beslenmesi için meralar ve çayırlar vakfetmişler, kış aylarında kuşların beslenmesi, göçmen kuşların özellikle de leyleklerin bakım ve tedavisi, hayvanlara gıda ve su verilmesi, kedi ve köpeklere et dağıtımı ve şiddetli kış aylarında vahşi hayvanlar için dağ başlarına yiyecek bırakılarak onları yaşatmak için vakıf kurmuşlardır. Türklerde vakıf bırakmak başlı başına bir hayır işi olduğundan hükümdarlar, vezirler, devlet erkânı, müderrisler ve eşraf pek çok mal ve mülkünü millete bağışlamışlardır. Bunda en önemli etken milletten aldığını geri vermek ve böylece ad ve sanını öldükten sonra da hayır-dua ile yaşatmaktır. Bugün çok sayıda vakıf taşınmazından elde edilen gelirler, kimi öğrenciye eğitim yardımı; imarethaneler yardımıyla da fakir fukarının sofrasına bir tas çorba oluyor” diye konuştu.
“VAKIF ESERLERİ TÜRK UYGARLIĞININ EN SOMUT BELGELERİ”
Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Haldun Özkan, vakıf eserlerinin birer kültür hazinesi ve uygarlığımızın somut belgeleri anlamına geldiğine işaret ederek, ortak zevk ve beğeninin simgesi halinde yüzyılların tecrübesiyle bir sanat eseri olarak biçimlenen vakıf eserlerinin, bu nedenle geçmişe ait tapu niteliği taşıdıklarını dile getirdi.
Özkan, “Yurdumuzun dört bir yanına yayılmış olan, geçmişimizin tapusu niteliğindeki ata yadigârı vakıf eserlerimiz, inşa edildikleri tarihten bugüne kadar oldukları gibi gelememişler, doğal afetler, artan nüfus ve sanayileşmenin doğurduğu hızlı kentleşme, geçen zamanın ve insan elinin yıpratıcı etkileri gibi birçok nedenle tahrip olmuşlardır. Ancak zaman zaman yapılan tamirlerle, çoğunun günümüze kadar ulaşması da mümkün olabilmiştir.” şeklinde konuştu.