ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Yaylaözü'nde 5 ev, 2 ahır ve 2 samanlık yandı
Yaylaözü'nde 5 ev, 2 ahır ve 2 samanlık yandı
İspir'de temmuz ayında kar sürprizi
İspir'de temmuz ayında kar sürprizi
Demirci gözyaşlarıyla uğurlandı
Demirci gözyaşlarıyla uğurlandı
Aydın'dan AGİT sunumu
Aydın'dan AGİT sunumu
Çiftçi'den Oltu Taş ocakları değerlendirmesi
Çiftçi'den Oltu Taş ocakları değerlendirmesi

İsmail Bingöl

Şimdi Her Şeye Alıştık...
17 Ağustos 2009 Pazartesi

Antik Roma dönemi devlet adamı Çiçero, "İhtiyarlık Üzerine" adlı eserinde eski Atinalıların bir özelliğinden bahseder: "Atina'da ihtiyar bir adam tiyatroya gider.  Anfide Atinalıların oturduğu bölümde kimse ona oturacak yer vermez. İhtiyar adam Spartalıların oturduğu bölüme geçer. Onlar kendisine oturacak yer açarlar.  Atinalı seyirciler Spartalıların bu davranışını takdir eder ve alkışlarlar. Atinalılar iyilik nedir bilir ama yapmak istemezler."

            Bizler de iyiliği takdir eder, ama yapmayız. Kötülere kızar ama karşı çıkmayız. İyiliği hep başkalarının yapmasını, kötülere hep başkalarının  karşı çıkmasını bekleriz. Bu konuda sanki bir bölünme emri gelmiştir ve birilerine rahat ve huzur, diğerlerine acı ve ıstırap düşmüştür. Gerçek ise biliniyor olmasına rağmen kimse dönüp yüzüne bile bakmıyor. Hiç kimse yaptığının ya da yapamadığının hesabını yapmak istemiyor. Faturalar hep başkalarına kesiliyor ve hesapları hep başkaları ödüyor. Ya da zorla ödetiliyor.

            "...İsteklisiyle evlenmesine engel olan babasına bir genç kız 'Bunu ödeteceğim sana! demişti. Öldürdüydü kendini. Ama babası bir şey ödemedi ki! Kamışlı oltayla balık tutmaya bayılırdı. Üç pazar sonra gene ırmağın kıyısına koştu. Unutmak için diyordu.Hesabı doğruydu:Unuttu..." ( Albert Camus, Düşüş)

            Herkes ve her şey giderek aynîleşiyor. Hayata bakış açıları ve hayattan beklentiler, yaşayışlar, düşünüşler, bakışlar, duruşlar birbirine benzer hale geliyor ve bu benzerlikler çoğalıyor. Orijinal fikirlere itibar edenler ve orijinal fikir ileri sürenler her geçen gün azalıyor. Toplumu ayakta tutmanın ve değerleri geleceğe taşımanın yolu unutuluyor ve önemi azalıyor. Heyecan yok, his yok, incelik yok, derinlik yok, hedef yok, ideal yok, bir şeylere ilgi duyma ve bir şeyler karşısında heyecan duyma yok. Bu keşmekeş içerisinde bir şeylerle oyalanırken, renklerimizi ve zevklerimizi kaybettiğimizin farkında bile değiliz. Olmak istemiyoruz belki de...

Gün geçiyor ve biz "nitelik" olarak azalıyoruz. Umursamazlığımız artıyor, bencilliğimiz artıyor, tamahkârlığımız artıyor, harisliğimiz artıyor, düşüncesizliğimiz artıyor. Şükrümüz azalıyor, kanaatimiz azalıyor, tevekkülümüz azalıyor, saflığımız azalıyor ve her gün bir yerlerde bir şeyler ölüyor, yok oluyor, nesli tükeniyor.

"Hayvanları koruma altına alanlar" bunların yaşaması için hiç bir güç sarfetmiyor. Tıpkı, İngiliz Tarihçi Edward H. Carr'ın, 'Romantik Sürgünler' adlı kitabında bir devrimcinin yazdığı mektupta anlattığı gibi:

            "Eskiden, birinin, tek bir söz, tek bir fikir uğruna bir adamı çarmıha germeye, ya da onun için çarmıha gerilmeye hazır olduğu günler çok daha iyiydi. Şimdi her şeye alıştık. Yanaklarımız alev alev yanmıyor, kalbimiz göğsümüzden çıkacakmış gibi çarpmıyor; bir tür zehir bütün benliğimizi uyuşturuyor. Ve kendimizi esirgemek ya da feda etmek için en küçük bir arzu bile duymaksızın; sessizce, nasıl anlatayım, uysalca, dilsizce acı çekiyor, katlanıyoruz..."

            Bütün bunları yaparken, şişinmekten, azametle gezinmekten ve kendimizi başka türlü göstermekten de geri durmuyoruz. Ne yazanımız bir pay çıkarıyor kendisine yazdığından, ne okuyanımız, ne konuşanımız... Belki boş bir hatırlatma ama, yine de ruhumuza telkin etmemiz gerekenin ne olduğunu bir de İstanbul'dan İskenderiye'ye göç eden Rum ana-babanın oğlu olan Konstantinos Kavafis (1863) hatırlatsın bize...

            "Büyüklükten sakın, ey ruhum. / Ve tutkularına gem vuramıyorsan / Eğer, hiç değilse ölçüyü kaçırma elden./ Ve ne kadar ilerlersen, / O kadar kuşkulu, o kadar dikkatli davran"

            Ve hayatı böylesi kişilerle birlikte sürdürmenin ne denli zor, ne denli dayanılmaz olduğunu gördüğü içinde; şiire dönüyor ve mısralardan medet  umuyor:

            "Gövdemin ve yüzümün yaşlanması / Korkunç bir hançerin yarası. /Dayanılır gibi değil. / Sana dönüyorum ey şiir sanatı,  / Merhemlerden az çok anlayan, / Düşlerle, sözcüklerle avutmasını bilen. / Korkunç bir hançerin yarası./ Getir merhemlerini, ey şiir sanatı, / Hiç değilse bir süre sızıları dindiren.”

            "Büyülü bir coğrafyanın çocuklarıyız. Tarihimizi tam bilmez, masallarla idare ederiz. Ondan dolayı da; kahramanlarımız efsane, liderlerimiz adeta yarı tanrıdır."

            Onlar kendi büyüklenmelerinin eseri olan davranışlarına bakmadan, başkalarından daha demokratik, daha uygar hareketler sergilemelerini beklerler. Hiç birimiz kendi kendimizi sorgulamadığımız gibi; liderlerimiz de kendi kendilerini sorgulamazlar. Bildikleri ve inandıkları şekilde davranır, bunu da yapılması gerekenin en doğrusu olarak görürler. Sonuçta onlar da; dayatılmış olayların bir parçasıdırlar. Dayatılan ve mutlak kabul etmemiz gereken olayların...

            "Efsunlaşmış ruhlarımız bizi kurgusal olana bağlar, bedenlerimiz itaati, dillerimiz demogojiyi sever. Düşlerimizde büyü yapar, gerçeğe karşı gerçekleşmeyecek olanı tahayyül ederiz. Büyülü bir toplumun çocuklarıyız. Her konuşanı dinler, taraf oluruz. Her büyüklenene bağlanır mürid oluruz."

            Bizi bu bir yanlışlığa sürükleyen; mürid olunanda ve mürid olanda bulunması gereken özellikleri bilmemek, öğrenmemekte ısrar etmektir. Bilgisizliğimiz ve bilgiye sırt dönüşümüz, ölçümüzün olmamasına yol açtığından, anlatılanlar üzerinde düşünmeyi değil de, yalan yanlış doğruları kabul etmek daha çok işimize gelir.

            "En uzun sakallımızı hoca, en hafızımızı alim, ( Adam Kur'andan iki ayeti ezbere okuyunca, artık onun karşısında konuşmak ne kelime, susmak düşer bizlere... Bir işi yapmayla, o işin ilmine vakıf olmayı karıştırırız. Halbuki; ikisi ayrı şeydir. Hafız olmak ayrı şeydir, dinin incelikleri hakkında bilgi sahibi olmak ayrı şey. İ.B.) en anlaşılmazımızı şair, en dipnotlumuzu bilim adamı zannederiz. Nice zalimleri önder, nice alçakları lider bilmişizdir. İşlerimizi nazar boncuğuna sarar, kapı üstlerini nalsız bırakmayız. Fikir diye büyülü sözcüklere bağlanır, kurtuluş diye büyülü yollara düşer dururuz. Sevgi ve nefretimiz dahi büyülüdür." (*)

            Oysa kaderimiz bu değildir ve olmamalıdır. Küçücük düşlerle dünyaya nizâm vermeye kalkışanların bozgunu hepimizin bozgunu olmamalıdır.  "Ve büyüsü bozulanlar öylece ortada kalmalıdır."

            Ve çok iyi bilinmelidir ki; büyü bozumu, yeni ve büyük bir imtihandır. Bozulmayan ve bozulması istenmeyen büyüler sebebiyle; kavga ortamı sürekli ayakta tutuluyor ülkemizde... Ve kimsenin de; taraf olduğu kavgalar hakkında gerçek bilgiye sahip olduğunu sanmıyoruz. Tıpkı; Avrupanın Aydınlanma Çağına ait şu hikâyede olduğu gibi: "Fransa'da Dante'ciler ve Dekart'çılar olarak birbiriyle kıyasıya tartışan taraflara bir şövalye de katılır ve "Dante daha haklıdır." diyerek karşısına çıkan her 'Dekart'çıyı düellloya davet eder… Bir, üç, beş derken, düellonun birinde yenilir ve ölümcül bir yara alır. Ölümün eşiğindeyken uşağı şövalyenin kulağına eğilir ve "Ey efendim, ömrünü Dante uğruna kavgayla geçirdin. Sahiden Dante, Dekart'tan daha mı haklıydı?" diye sorar. Şövalye son bir gayretle kendini toparlar ve cevaplar: "Tanrı her ikisini de kahretsin. Ne birinden, en ötekinden tek satır bile okumamıştım."

            İşte bilinçsiz ve bilgisiz bir kavganın sonu! Toplumsal gerçeklerimizi göz önüne getirin ve bizimle ilgili yönünü varın siz hesap edin.

 

(*) Ahmet ÖZCAN, Şeb-i Yeldâ, Bengisu Yayınları, İst.1997

Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 3 yorum var, 3 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Gürhan Özorhan 23 Ağustos 2009 Pazar  02:54

Sevgili Editör,iştemiş olduğunuz İP numarasını teknik bilgi eksikliğimden yazamıyorum.şuan size ulaşan yorum,kullandığım masa üstü bilgisayarımdan yazılmıştır.LEPTOP'U kullanmıyorum.Yarın bilgileri aldığımda sizlere ulaştıracagım.Göstermiş olduğunuz hassasiyetinizden dolayı tebriklerimi iletir sizlere sevgi ve saygılarımı sunarım.Bu teknik konuda yardımcı olursanız hemen verebilirim.Böylece nerden nasıl kim tarafından yazıldığı anlaşılmış olur.Tek tesellim hakaret etmeden ismimin kullanılması,üzüntüm ise sizleri oyalamak düşüncesinde olmamdır.Hak vereceğiniz konu olduğundan sevindiğimdir.Sizin en büyük hediyeniz ise beni bu sıkıntıdan kurtardığınız an olacaktır.Hayırlı sahurlar dileklerimle,Ülkü İle Kalınız.

Yorumu oyla      7      5  
Gürhan Özorhan 23 Ağustos 2009 Pazar  02:29

Sayın Bingöl,Turgut Özal'ın şu sözleri çok manidardır.Alışırsınız,alışırsınız.İbrahim Tatlıses'in okuduğu türkü günümüze uyarlamış sanki.Ortalık karıştı,düzen bozuldu.YETİŞ YA MUHAMMED YA ALİ.Sadaka kültürüne alıştırılan insanların Ülkemin ekonomik ve kültürel bazda bozguna uğradığı,bu günlerde korku filmi seyrettiğinin farkına varamaması,gaflet delalet hatta hıyanet değilmidir.? Bu çaresizlik ve suskunluğun sonu nereye varacak,şahsen kestirmekte zorluk çekiyorum.Gerçeklerle yüz yüze gelmeye ürken bir toplum bunun acısını çocuklarımıza çektirmekten zevk mi alacaktır.? Büyülü coğrafyanın çocukları ,saltanat kayıklarında göksu gezinti yaptığımızdan,atalarımızın mirasını harvurup harman savuran miras yedi,aymazlar değilmiyiz.?İktidar şarhoşluğundan uyanalım.Sandalarımız su alıyor,yelkenlerimiz eskisi gibi,rüzgarı doldurmuyor.Yoksulluk denizinde boğulmak üzeresin.!"Hala ne diye oyunda oynaştasın,Fatihin İstanbul'u fetettiği yaştasın."Bir olalım diri olalım iri olalım.Ülkü ile kalalım.

Yorumu oyla      7      5  
ülkü akıncı 17 Ağustos 2009 Pazartesi  17:22

Sayın Hocam; Bu kadar derinliği olan bir yazının okuyucusunu bulmak zor. Okuyucusunu bulmak ise bir nasip okuyucu açısından. Ellerinize sağlık.

Yorumu oyla      7      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
ERZURUM
YAZARLAR
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Hızlı Tren Haritasında Büyük Bir Boşluk: Erzurum
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
Ateş nereden tutuşuyor?
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Erzurum’da Tarih Yürüyüşü yahut 3 Temmuz’un Sırrı
Baki Gezmiş
Baki Gezmiş
Yüce kitabımız Gölgesinde
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Sıkıntının Sıkıntısı
İslamhan Bulutlar
İslamhan Bulutlar
Yapay Zeka'ya yazdırıp "Ben yazdım" demek!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurum’un Türkiye Yüzyılı Önceliği:

Göçün Önlenmesi
Milletvekili Sayısının Yeniden Yükselmesi
Raylı Sistem
Türk Dünyası Merkezi Konumunu Alması
Tarımsal Sanayi Merkezi Olması
Erzurum İmaj ve Algısının Güncelleştirilmesi
Yeni Stadyum
Erzurum’un Eski Mahallelerine Yeniden Kavuşması
Betonlaşmanın durdurulması
Hepsi


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva