ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Yaylaözü'nde 5 ev, 2 ahır ve 2 samanlık yandı
Yaylaözü'nde 5 ev, 2 ahır ve 2 samanlık yandı
İspir'de temmuz ayında kar sürprizi
İspir'de temmuz ayında kar sürprizi
Demirci gözyaşlarıyla uğurlandı
Demirci gözyaşlarıyla uğurlandı
Aydın'dan AGİT sunumu
Aydın'dan AGİT sunumu
Çiftçi'den Oltu Taş ocakları değerlendirmesi
Çiftçi'den Oltu Taş ocakları değerlendirmesi

İsmail Bingöl

Kuşlar Gibi Uçup Gitmekte Ramazan…
21 Eylül 2008 Pazar

Kuşlar gibi uçup gitmekte günler ve ramazan… Takıp ardına güzellikleri, çirkinlikleri, acıları ve hüzünleri… Zamanın elinde varlık geçmişe dönüşmekte ve onun gidişiyle; ona samimiyetle bağlanmış yürekler bir inilti koparmaktalar… Ta ki; nasip olup yeniden kavuşuncaya kadar…

            On bir ay hasretle; huzurundan, feyzinden, bereketinden pay almak için yüreklerin pır pır ederek beklediği mübarek ay, sevenlerinin gönüllerinde derin bir firak, ince bir hüzün bırakarak terkediyor yavaş yavaş şehrimizi ve dünyamızı…

Caddelerdeki, sokaklardaki, muhabbet mekanlarındaki canlılık, birkaç gün sonra yerini, ondan önceki sessizliğe, yeknesaklığa, birbirinin tekrarı olan sahnelere bırakıp, aramızdan çekip gidecek. O lahutî havayı arayıp ta bulmak ne mümkün artık!

            Solgun yüzler, incelmiş ruhlar, inancın gölgesinde kendini bulmuş vücutlar, diline gem vurmuş insanlar; paylaşmanın erdemiyle sükûnet bulmuş canlar, bir sabır imtihanından daha başarıyla çıkabilmiş olmayı umut etmenin gayreti içerisinde, sonunda; gösterilen irade ölçüsünde hasatın derleneceği  harmandan elde ettiklerine doyamadıkları için, bu gidiş karşısında ah-ı enin etmekteler.

Ve bu umudun içerisinde korku da gizlidir aynı zamanda…

Kıymet bilememe ve yapılanların kabul edilmeme korkusu…

            Çünkü insan “havf ve reca (Korku ve ümit)” arasında olmalıdır ve bu ikisi arasında gidip geldikçe, bulunduğu yerin ve kendinin farkında olur. İçimizdeki düşünce ve nefis ağırlığının ettikleri karşısında, tek başına ne korku ve ne de ümit taşıyabilir bizleri; sabrın ve sükûnetin egemen olduğu bir ruh dünyasına…             Onun içindir ki bu günler; aynı zamanda pişmanlıklarımızın boy verdiği ve kendimizi ağır bir şekilde ve tarafsız bir gözle sorguladığımız günlerdir de aynı zamanda…

Kimi kırdığımızın, kimi üzdüğümüzün, güzelliklere yeni bir pencere daha açıp açmadığımızın, sayısını çoğalttığımız küskünlüklerin ruhumuza yaşattığı ıstırabın en iyi dile geldiği vakitler olmalıdır.

Dost olabilmek, dost bulabilmek ve dost kalabilmenin büyük çabalar istediği ve giderek zorlaştığı böyle bir zamanda; başkalarından çok kendimizi yargılamamız ve başkalarından çok kendi kalbimize nazar etmemiz gerektiğini bir ay boyunca bir kez bile hissetmemişsek, bu gufran(af) ayının bizden razı gitmiş olacağını nasıl iddia ya da ümit edebiliriz ki?

Ve belki de hem ramazanın ve hem de hayatın asıl anlamı ve nirengi noktası, bir kalbe girmek, bir kalbi kazanmak ve kazanılan kalbe sadık olabilmek, bu sınırı, bu durumu koruyabilmektir. Ünlü filozof, düşünür, politikacı ve en önemlisi bir eğitimci olan Konfiçyüs’ün çok güzel bir sözü var: “Efendiler kendi kalplerine bakar, küçükler başkalarına…”

            Bizim ona layık olmamız, onun ise bizden razı gitmesi belki çok kolay değil ama, pişmanlıkla ettiğimiz bir feryat ve bu sızıyla gözden akıtılan iki damla yaş, herhalde bu durumun tamamlayıcısı ya da bağışlanma sebebimiz olabilir.

Umulur ki; “İnsanlara merhamet için gönderilen, taşların, kertenkelelerin ve kurtların bile dilinden anladığı ve gökteki dolunayın uğruna ikiye ayrıldığı” o büyük insanın, büyük peygamberin de şefaatiyle; açlık ve zevk baskısına dayanma karşısında gösterilen iradenin çabası boşa gitmez.

            Layık olma ve gözyaşından söz edince, bugünlerde okuduğum ve gerçekten adeta küçük bir ruh depremi geçirmeye vesile olacağını düşündüğüm bir kıssayı araya sıkıştırmak istiyorum:

            Ünlü sufi Ahmet er-Rufai Hazretleri bir gün talebelerine; “İçinizde hanginiz bende bir ayıp görüyorsa bildirsin dedi.’’ Talebelerinden birisi; ‘’Efendim sizde büyük bir ayıp var.’’ diye cevap verdi. Herkes şaşırmıştı; böyle bir cevap beklenmiyordu ama Ahmet er-Rufai Hazretleri, ayıbını talebesinden soracak kadar kendisini aşmış birisiydi. Bu mütevazı insan hiç kızmadı, talebesi böyle söylüyor diye üzülmedi, sadece ayıbını bilmek ve ondan kurtulabilmek ümidiyle şöyle dedi: ”Kardeşim o ayıbım nedir?’’ Talebenin gözleri doldu ve ağlayarak şöyle dedi;”Efendim, bizim gibilerin size talebe olması.’’

            Bu söz gönüllere çok tesir etmişti ve sohbette bulunan herkes ağlamaya başlamıştı...

            İşte bütün mesele, layık olabilmekte ve o’nu razı olarak gönderebilmekte…

            Günler; camilerin kubbelerinde yankılanan “elveda” nidalarına karışarak bir bir geçip gidiyor ve yaprakların döküldüğü, kainatın süslerinden sıyrıldığı bir sonbahar ayında daha bayram yaklaşıyor.

Az çok mutmain bir yürekle Ramazanı şehirden uğurlamaya başladığımız şimdilerde, biz ona layık olamasak da, onun, nar-ı firkatle ardından döktüğümüz pişmanlık yaşlarının hürmetine razı gideceğini umuyor ve Erzurumlu İbrahim Hakkı dîvanı’ndan seçtiğimiz bir dörtlükle yazımızı noktalıyoruz:

“Gitdi sıyam(ramazan) ayı gel ağlayalım

Gönlümüzü pes neye bağlayalım

Seyl(su) gibi teşyî’îne(uğurlama) çağlayalım

Gel kılalım firkat ile çok feza

Ey ramazan şehri seni el-veda”

 

Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
ERZURUM
YAZARLAR
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Hızlı Tren Haritasında Büyük Bir Boşluk: Erzurum
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
Ateş nereden tutuşuyor?
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Erzurum’da Tarih Yürüyüşü yahut 3 Temmuz’un Sırrı
Baki Gezmiş
Baki Gezmiş
Yüce kitabımız Gölgesinde
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Sıkıntının Sıkıntısı
İslamhan Bulutlar
İslamhan Bulutlar
Yapay Zeka'ya yazdırıp "Ben yazdım" demek!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurum’un Türkiye Yüzyılı Önceliği:

Göçün Önlenmesi
Milletvekili Sayısının Yeniden Yükselmesi
Raylı Sistem
Türk Dünyası Merkezi Konumunu Alması
Tarımsal Sanayi Merkezi Olması
Erzurum İmaj ve Algısının Güncelleştirilmesi
Yeni Stadyum
Erzurum’un Eski Mahallelerine Yeniden Kavuşması
Betonlaşmanın durdurulması
Hepsi


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva