ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Yaylaözü'nde 5 ev, 2 ahır ve 2 samanlık yandı
Yaylaözü'nde 5 ev, 2 ahır ve 2 samanlık yandı
İspir'de temmuz ayında kar sürprizi
İspir'de temmuz ayında kar sürprizi
Demirci gözyaşlarıyla uğurlandı
Demirci gözyaşlarıyla uğurlandı
Aydın'dan AGİT sunumu
Aydın'dan AGİT sunumu
Çiftçi'den Oltu Taş ocakları değerlendirmesi
Çiftçi'den Oltu Taş ocakları değerlendirmesi

İsmail Bingöl

Kendi Şehrinde Yabancı Olmak
5 Ekim 2009 Pazartesi

Sanırım başlıktaki düşünce sadece benim gibi; bir şehirde olması lâzım gelen özellikler ya da bir yere şehir olma vasfını kazandıran değerler bütünü konusunda titizlenen ve buna dair hassasiyetleri gelişmiş olanlara ait değil. Giderek birçok kişiden bununla ilgili şikâyetler duymak sizler için de şaşırtıcı olmasa gerek. Son yıllarda ( Bunun kaç yıla tekabül ettiğine; azıcık düşünün ve kendiniz karar verin.) şehirlerimiz; şehir kültüründen yavaş yavaş nasibini almış ve şehir üzerine bilgi edinmiş olmasa bile, insiyakî yani içgüdüsel olarak şehrin ne olup, ne olmadığından haberdar kişilerden, çeşitli yollar yardımıyla başka kişilere devrediliyor.  Mekân ve insan ilişkisinin ne denli önem arzettiğinin ve mekânın insan üzerindeki yetiştirici etkisinin boyutları hakkında, bir kere bile kafa yormamış ve belki de bundan sonra da böyle bir işe girişmeyecek olanların şehirlerin yönetimine gelmesi veya şehirlerin ileri geleni olmaya başlaması; şehir kavramında olumlu sayılamayacak değişikliklere yol açmış; bu ise  bozulmayı ve arkasından da bazı şehirli değerlerin yok olmasını getirmiştir.

            Böyle bir durumun oluşmaya başladığı şehirlerde dolaşmak; eskiden olduğu gibi, sizin o şehri sevme hissinizi çoğaltmaz, bir şehrinizin olduğu duygusu sizi mutlu etmez ve belki de; eğer şartlarınız el veriyorsa, yeni bir şehirde yaşama fikrine kendinizi alıştırmaya başlarsınız. Çünkü; zihninizi “Kendi Şehrinde Yabancı Olmak” şeklinde bir anafora kaptırmışsınızdır ve bundan kurtulmanız çok zordur ve hatta imkânı yoktur. Orada yaşıyor olmaya devam etmek bazı özel sebepler ve nasiple açıklanmaya başlanmıştır sadece.  

O güne kadarki ömrünüzün geçtiği şehirde; yüzler, bakışlar ve duruşlar yabancıdır ve eskiden adım başı selâm alıp verdiğiniz, bu şehrin en kalabalık caddesinde yürürken, bazen bir tek tanıdığın selâmıyla bile karşılaşmadan caddeyi bitirebilirsiniz. O an bulunduğunuz yer konusunda şüpheye düşmek bile ihtimal dahilindedir ve bunu anlattığınız biri; kendisinde de aynı şüphenin oluştuğunu söyleyebilir.

            Geçenlerde; şehirlilik kavramının kendisinde temayüz ettiği Kızılay Şube Başkanı Mithat Turgutcan’ın bir tanıdığına söylediği şu söz, anlatmak istediğimizi özetlerken, gidilen noktanın önemine de işaret ediyor: “-Eskiden bu caddede yürürken, sağ kolum aşağı inmezdi selâm vermekten… Şimdi ise, nerdeyse kimse beni tanımıyor.”

            İşin tam bu noktasında hemen şunu belirtelim ki; tabii ki şehirler zaman içinde büyüdüler, nüfusları arttı. O herkesin birbirini tanıdığı günler uzaklarda kaldı. Ancak; şehirlerimizi böyle bir keşmekeşin, böyle bir yabancılaşmanın içine atan süreç, çok kısa bir döneme, yani belki elli yılda yapılması gereken şey on yıla sığdırıldığı, bu aşamanın sindire sindire gerçekleşmediği için böyle oldu. Büyük bir göç alıp verme dalgasına hazırlıksız ve altyapısız yakalanan ülke; bu dönemde ortaya çıkan istismarcıların da etkisiyle; insan ve mekân unsuru açısından adeta tarumar edildi. Sel yollarının bile işgal edilerek, buraların iskâna açılması, sonrasında büyük acılar yaşanmasına sebep oldu.

            Hemen belirtelim ki bu duruma sebep olan, sadece göçle gelenler değil. Şehrin “yerlileri” diye tabir edebileceğimiz insanların da bu konuda hata ya da kusurları olduğu unutulmamalı. Uzun bir zaman diliminde onların elinde olan şehre, hakettiği ilgi ve özenin gösterildiği söylenemez. Ve hatta; önlerinde dur diyecek herhangi bir kuvvetin olmadığı böyle bir devirde, birilerinin bu şehri paylaştığı bile iddia edilebilir. Ve bundandır ki; aşağıda okuyacağınız cümlelerden, onların da kendi adlarına pay çıkarmaları gerekir.

            Yazar Leyla İpekçi, “Bir Şehre Sahip Olmak ya da Ait Olmak” başlığıyla yazdığı bir yazıda (Taraf Gazetesi-29.08.2008) şöyle diyor:

            “ …..Çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir şehrin “bozuk para gibi harcanması” karşısında üzgün ve kızgın olabilirsiniz. Talan politikalarını ve daha birçok şeyi alkışlayacak değilsiniz. Ancak bu söylem, bizzat bir şehrin yerlileri tarafından da dejenere edildiği gerçeğine gözlerinizi kapamanızı gerektirmez. Hatta kimileri; yerlilerine oranla çok daha çalışkan ve kıymet bilici olabilirler bu yüzden.

            Arabesk gibi bir müzik türüne kızmakla yetinen, ama kendi üretilmiş kültürünü yansıtmayı hiç düşünmeyen seçkinleri boldur (…) şehirlerin… Kıllarını kıpırdatmazlar yerel özelliklerini korumak, çoğaltmak, yansıtmak için. Sonradan kente gelenler kendi çabalarıyla bir şeyler yaptıklarında, onları da eleştirirler. (Oysa onların da) …… eski mahallelerin yeni halini merak ettiklerine de pek tanık olmazsınız. Okumadan, gözlemeden bilirler neyin nasıl olması gerektiğini.

            Bir şehri ille o şehrin yerlileri mi sahiplenmelidir diye düşünmeden edemedim bu yüzden. Dahası, o şehrin yerlileri midir o şehir için daima daha iyisini yapmayı beceren? Oysa ne oluyor? Bir şehrin, bir toprak parçasının yerlisi olmak, o toprağın efendiliğine soyunmak anlamına gelmeye başlıyor. İnsanın bir yere sahip çıktığında değil, ancak o yere ait olduğunda o yerin ‘yerlisi’ olabileceğine inanıyorum. Çünkü ancak o zaman onu başkalarıyla paylaşabiliyorsunuz.”

            Belki de yazarın anlatmak istediklerinde asıl mana işte bu paylaşma kelimesinde düğümleniyor. Ve bu paylaşım gerçekleşmediği, şehre büyük bir açgözlülükle saldırıldığı ve  öncesinde; göç yoluyla gelenlere belli bir kaynak ayrılmadığı içindir ki; onlar da şehre uyum sağlama, alışma ve şehir kültürünü edinme aşamalarını geçme sırasında, belli bir bocalama, kargaşa çıkarma ve mekânı bozma hareketlerine ortak oluyorlar.  

Şehir; medeniyet serüvenimizin başladığı yerdir. Ve; zaman içinde orada oluşturulmuş ya da oluşturmaya çalıştığımız hayata dair kavramlar ve bu kavramların fiziksel olarak şekillenmiş halleri, bu serüvenin rotasını belirler. Güçlü bir fikri altyapı ve buna dayanılarak ortaya konan fizikî durumun yapılandırdığı şehirler; bu birlikteliği sürdürme gayreti içinde oldukları bütün zamanlarda medeniyetin temsilcileri olmuşlardır. Bundan uzaklaşanlar ise; düşüşe geçmişler; sadece muhafaza ettikleri ya da etmeye çalıştıkları bir tarihi mirasla varlıklarını devam ettirmişlerdir.

Yerinden doğrulmanın ve eski şaşaalı günlere geri dönmenin yolu; yine şehrin sahip olduğu iç dinamiklerinde ve kendisiyle hesaplaşmasında gizlidir. Kendine dayanarak, kendine inanarak ve kendi insanının gücünü kullanmayı becererek, geçmişte yaptığını yine başarabilir.

            Bizim şehirlerimiz; özellikle İslâmiyet’le tanıştıktan sonraki yüzyıllar içinde kurduğumuz şehirler; bir batılının deyimiyle “insan yüzlü şehirler”dir. Orada Batı şehirlerinin soğuk yüzüne rastlayamazsınız. Ne var ki; son yüzyılda şehir diye ortaya koyduklarımız bu nitelemeden uzaktır ve soğukluk açısından Batı’yı çoktan arar hale gelmişizdir. Mimarî açıdan hiçbir sıcaklık ve yerleşim planı yönünden hiçbir ferahlık hissi vermeyen binaların; mekân olarak huzura yaptığı katkı son derece azalmıştır ve böyle yerlerde yaşamak; içinde gerginliği barındıran bir hâle dönüşmüştür.

İnsan ve mekân varlığı açısından her geçen gün daha dönülmez bir noktaya doğru giden şehirlerimiz; -geçmişten bize intikal eden bölümlerini hariç tutarsak-, bu durumlarıyla geleceğe bırakılacak herhangi bir değer taşımamaktadır. Tamamen bize yabancı ellerce oluşturulmuş bir mimarî tarz ve site kültürü içeren bu yapılaşma, bize ait yaşama kültürünün bir an önce yok olmasına önemli ilaveler yapmaktadır.

Bu gidişe ne kadar ve ne zaman el atılabilir ya da el atılabilir mi bilmiyorum; ama bildiğim bir şey var ki o da şu; böyle devam ettikçe, yaşadığınız şehrin ‘kentsel dönüşüm projeleri’ni, hep ‘yabancı’lar yapacak.

 

Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 4 yorum var, 4 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen 1 yorum var.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Muharrem SERTTAŞ 17 Ekim 2009 Cumartesi  11:21

İsmail ağabeyi yazılarınızı sürekli okuyorum. İstanbulda yaşıyorum ama erzurumdan kopmuş değilim. Seninle Erzurum Lisesinde beraber okuduk. Yazdığın bu inçeleme için cok teşekkür ederim. Erzurum'a ve Erzurumluya sahıp cıkmaya herzamankinden daha cok ihtıyacımız vardır. önçelikle Erzurumda yaşayanların birbirine sahıp cıkması gerekmektedir. Bu vesile size bir acık mektup gönderıyorum. gazetede yayınlamanızı istırham ederim. saygılarımla BU HAKSIZ SALDIRI NEDEN Sayın Fikret ÖZTÜRK beyle aynı köyde doğduk büyüdük. Köyümüz Aziziyeye bağlı çatak köyü; Fikret bey en az 500 yıllık mazısı olan bir ailenin çocuğudur. 500 yıllık mazı pırıl pırıl temizdir. Fikret beyde hem ailesine laik hem de bulunduğu noktaya laik bir bürokrattır. Boğazından bir haram lokma gitmemiştir ve de gitmeyeceğine sonuna kadar inanmaktayım. Özbe öz Erzurum çocuğu olan bu Müdürümü eleştiren sayın hemşerilerim sizler Erzurum için neler yaptınız kafanızda hangi projeler var bunları ortaya dökermisiniz. Proje üretmeden lütfen dedikodu yapmayın. Yaptığınız bu karalamaları bir gün Yüce Allah sizden soracaktır. Bu METNİN GAZETEDE YAYINLANMASINI İSTIYORUM. ACIK MEKTUP OLARAK KABULETMENİZİ SAYGILARIMLA ARZ EDERİM. Muharrem SERTTAŞ SEFEROĞLU 0536 896 40 22 [email protected]

Yorumu oyla      7      5  
Recep Songün 9 Ekim 2009 Cuma  14:46

Merhaba İsmail Bey, Gerçekten bizi içten yaralayan,yaramızı tazeleyen bir yazı yazmışsınız,sağolun. Çok değerli ağabeyimiz Mithat Turgutcan çok haklı.Ben İzmir'de yaşayan,ama Erzurum sevgisini hiçbir zaman kalbinden atmayan biri olarak söylüyorum.Canım Erzurum'a haksızlık ettik,o güzelim yeri(soğuğu hariç)ellere bıraktık.CHP milletvekili Prof.Dr.Gürol Ergin , Erzurum'dan ayrılmaya karar vemiş bir arkadaşa:" Ola oğlum,sen get,ben gidim de,burayı Ermenilere mi bırağağ?"demişti...İçim acıyor...Prof.Dr.Recep Songün.

Yorumu oyla      7      5  
[email protected] 9 Ekim 2009 Cuma  10:14

ismail.bey çok önemli bahsettiyiniz mesele sizi kutluyorum kendi evinde misafir gibi erzurumda yaşmak yaşadığım bir olayı sizinle paylaşmak istedi bir siyasi partinin ilçe başkanıyım 2004 yılıda seçim arifesinde bşk adayımızla polis okulu müd ziyarete gitmiştik müd. beye erzurumun sanayisinin gelişmediyini üretime dayalı sektörün olmadığını ekonomisinin sadece 39-40 bin öğrencinin ve memur kesimi üzerine olduğunu dolyısı ile isthdam alanının olmadığı bir şehre mardinden vartoda ve daha nice illerden gavurboğan mahallesine onlarca ailenin niçin geldiyini sordum ve kendi araştırmam 1996 ile 2003 yılları arasında erzurumda işlenen cinayetlerde ölenler erzurumlu öldürenler dışardan gelenler olduğunu kendisine sordum cevabı bende kalsın işte erzurum bu yüzden kendi insanına yabanci şehir oldu marmaristen selam saygı dua

Yorumu oyla      7      5  
Dadaş Vicdanı 6 Ekim 2009 Salı  03:03

Berceste tespitler ve beliğ ifadelerle serdedilmiş yazıyı gönlümüzle okuduk. Yüreğine sağlık..

Yorumu oyla      7      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
ERZURUM
YAZARLAR
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Hızlı Tren Haritasında Büyük Bir Boşluk: Erzurum
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
Ateş nereden tutuşuyor?
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Erzurum’da Tarih Yürüyüşü yahut 3 Temmuz’un Sırrı
Baki Gezmiş
Baki Gezmiş
Yüce kitabımız Gölgesinde
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Sıkıntının Sıkıntısı
İslamhan Bulutlar
İslamhan Bulutlar
Yapay Zeka'ya yazdırıp "Ben yazdım" demek!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurum’un Türkiye Yüzyılı Önceliği:

Göçün Önlenmesi
Milletvekili Sayısının Yeniden Yükselmesi
Raylı Sistem
Türk Dünyası Merkezi Konumunu Alması
Tarımsal Sanayi Merkezi Olması
Erzurum İmaj ve Algısının Güncelleştirilmesi
Yeni Stadyum
Erzurum’un Eski Mahallelerine Yeniden Kavuşması
Betonlaşmanın durdurulması
Hepsi


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva