AB sürecinde Sivil Toplum Diyalog toplantısı geçtiğimiz hafta sonu Ankara’da Milli Eğitim Şura salonunda yapıldı. Anadolu coğrafyasının değişik bölgelerinden gelen dernek ve vakıfların yöneticilerinin güzel bir görüntü verdiklerini sizlerle paylaşmak istiyoruz.

            Toplumun her kesiminden temsilcilerin bir araya gelerek ulusal ve yerel düzeydeki konularla sorunları tansiyonu yükseltmeden anlatmaları bir başka güzellik olmuştur.

Bazı gençlik kuruluşlarının temsilcileri, darbe anayasası ile yönetilmek istemiyoruz demişler ve bilinen beylik AB dayatmalarından yana görüşlerini açıklamışlardır. Bunların bir yerlerden pompalanan güdümlü söylemler olduklarını belirtmek durumundayız.

Çünkü bire bir yaptığımız görüşmelerimizde kürsüden söylediklerini tam olarak savunamadıklarını da vurgulamak istiyoruz. Kendi içinde birlikteliği sağlamakta zorlanan bir kuruluş durumuna düşmüş olan AB’nin Türkiye’ye vereceği fazla bir şeyin olmadığını örnekleri ile bu arkadaşlarla paylaştığımızı da belirtmek istiyoruz.

Bazı konuşmacıların, dilleri ile beyinleri arasındaki bağlantının kopması sonrasında, Kıbrıs sorununun Türkiye’nin AB üyeliği önündeki engel olduğunu söylemeleri anlaşılır bir husus olmasa gerektir.  Ulusal sorunların ve konuların toplumda paranoya yarattığını söylemenin benzer sakat düşüncenin ürünü olduğunun altını kalın çizgilerle çizmek istiyoruz.

Paneli yöneten kişinin kendisini son günlerin moda söylemi ile moderatör olarak sunması bir başka üzüntü kaynağımız olmuştur. Aynı kişinin süre aşımı yaptığımız konuşmamıza gösterdiği engin hoşgörüye de teşekkürlerimizi yinelemek istiyoruz.

Konuşmamız sırasında belirttiğimiz görüşlerimizden bazı bölümleri sizlerle de paylaşmak istiyoruz.

“… AB Kıbrıs sorunu çözülmeden, Rum tarafını üyeliğe kabul ederken Kıbrıs Türklerine Adalet Divanından aldığı kararlarla ambargo uygulamıştır. Kıbrıs’ta açıktan taraf olan bu kuruluşun, sorunu çözmesini beklemek, düş ötesi bir durumun göstergesi olmaktadır.

Şimdi yapılması gereken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, geleceği kuşkulu ve tartışmalı olan AB’nce tasfiye edilmesini değil tanınmasını gerektirmektedir.

… Kıbrıs Türklerinin egemenliğinin ve eşitliğinin sağlanmadığı olası bir çözümün çok kısa ömürlü olacağını vurgulamak istiyoruz.

… Ulusal konuların adeta paranoyaya dönüştüğünü söylemek konunun iyi algılanmadığının göstergesi değilse art niyetin ürünü olduğunu sizlerin değerlendirmelerinize sunmak istiyorum.

Kıbrıs özeline indirgediğimiz zaman bu söylemin, Kıbrıs Türklerinin verdiği mücadeleyi anlamamakla eşdeğer olduğunu söylemek istiyorum.

Anadolu’nun güzel insanlarının Kıbrıs’ı bir sorun olarak değil bir dava olarak gördüğünü belirtmek istiyorum. Anadolu insanının bu duruşunu paranoya olarak tanımlamak anlaşılır bir husus olmasa gerek.

Dernekle birlikte, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve siyaset adamları yıllardır ortak çalışmalar yürütmektedirler.  Yürütülen bu çalışmalar sonrasında, kendisini Türk olarak gören ve kabul eden herkesin onur duyduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yok saymak ve ortadan kaldırmak için çaba harcayanlara karşı duruş göstermenin paranoya ile ne gibi bir ilgisinin olacağını da sizlerin değerlendirmelerinize ve takdirlerinize bırakmak istiyorum…”

Geçtiğimiz hafta yapılan panelin bir ilk olduğunu da sizlerle paylaşmak istiyoruz. Dileğimiz bu tür toplantıların konulara ayrılarak daha yakından irdeleneceği düzenlemeler olarak sürdürülmesidir.

Konuların ve sorunların enine boyuna masaya yatırılması, ulusal konular başta olmak üzere diğer konuların da topluma mal edilmesi gerekiyor. Bu toplantıların sağırlar diyalogu olmaktan da kurtarılmasını istiyoruz.

 Buralardan çıkacak sonuçların kısır tartışmaları önleyeceği gibi siyasetçilerin de yollarını aydınlatabilecektir.

Bu toplantıyı düzenleyen ve emeği geçen herkesi bir kez daha kutlamak ve teşekkürlerimizi sunmak istiyoruz.

SEVGİ ile kalınız…