HEKİM GÖZÜYLE, ERZURUM ÜSTÜNE
SSK BÖLGE HASTANESİ BAŞHEKİMİ DR. ALMACI’NIN TESPİT VE GÖZLEMLERİYLE ESKİ VE YENİ ERZURUM
SUNUŞ:
Onu hep hekimlik yönüyle tanıyoruz.
SSK Bölge Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. Recep Almacı bugüne dek hekimlik ve yöneticilik tarafıyla basında yer aldı.
Oysa Dr. Almacı aynı zamanda Erzurum kültür ve tarihinin aşinası. Eğitimli bir folklor uzmanı. Artık sayısı gün geçtikçe azalan tanınmış barbaşılardan.
Yüzde yüz tabiriyle ifade edilecek biçimde bir Erzurumlu, iyi bir Erzurumlu ve yüksek bir Erzurumlu..
Bu toprağın sesi, bu coğrafyanın kaliteli bir ifadesi Dr. Almacı.
Onunla ne SSK’nın sorunlarını ne de uzmanı olduğu alanla ilgili konuları değil, Erzurum’u konuştuk.
YORDAMOĞULLARI’NDAN ALMACI’YA
Dr. Recep Almacı kökü Tortum’a dayanan “Yordamoğulları” sülalesinden. Soyadı kanunu çıktıktan sonra bu büyük aile; “Gürbüz, Özer ve Almacı” gibi üç değişik soy ismiyle ifade bulmuş.
Aile iyilikseverlikleri, yüksek haysiyetleri, namuskarlılıklarıyla tanınıyor.
Çoçukluğu Ali Paşa Mahallesinde geçmiş Dr. Almacı’nın.
Gaz ve lüks lambasının ışıklarlarında Erzurum gecelerine tanıklık etmiş.
İdare lambalarından süzülen ışıklarla tahsilin ilk dönemini tamamlamış.
Liseyi bitirdikten sonra, o dönemde Erzurum’da parmakla gösterilen Üniversitelilerden biri olmuş.
HACETTEPE TIP FAKÜLTESİNDE BAŞLAMIŞ TIP EĞİTİMİNE DR.ALMACI
Hacettepe üniversitesi gibi kazanılması çok zor olan bir eğitim kurumuna, sınavlardan başarıyla geçerek girmiş. Hacettepe Üniversite Tıp Fakültesinde 2 yıllık eğitimini tamamladıktan sonra, aralarında Numune Hastanesi eski Başhekimlerinden Dr. Zafer Kurnuç’un da bulunduğu genç hekim adayları olarak Atatürk üniversitesi Tıp Fakültesinden barışla mezun olup, göreve başlamış.
HAYATI, HEKİM OLARAK HALKA VE ERZURUM’A HİZMETLE SÜRÜYOR
Sağlık İl Müdürlüğü, Göğüs Hastanesi Başhekimliği görevlerinden sonra SSK Bölge Hastanesi Başhekimliği görevine atanmış. İşçilerin baba olarak adlandırdıkları Dr. Almacı
Halen bu kurumdaki görevini barıyla sürdürüyor.
Dr. Almacı aynı zamanda sosyalitesi çok yüksek olan bir hekim. Elinden geldiğince doğana beşik, ölene mezar olmaya gayret sarfetmiş. Hastaları onu öyle anlatırlar.
Gıyasettin Yüksel döneminde Erzurumspor yönetim kurulunda yer almış.
Erzurum Folklor araştırma derneğinde üye olarak çalışmış.
ERZURUM BİR SEVDADIR
Bir Ramazan akşamı sohbet ediyoruz Doktor Almacıyla. “Erzurum bir sevdadır” diyerek başlıyor söze.Geçmiş Erzurum ile bugünkü Erzurum arasında ne fark var diyecek oluyoruz;muhabbetin olduğu bir Erzurum vardı,şimdi sorunları olan bir Erzurum var diyor.Erzurum’da ciddi bir kültür kayması olduğuna işaret eden Dr.Almacı,başlıyor anlatmaya: ”Çocukluğunda ve gençliğinde Erzurum’a hakim olan o muhabbet havası,o sevgi atmosferinden keşke bugün de var diye söz edebilsem.Erzurum bir şeylerini yitirerek geldi bugünlere. Erzurumluk olgusu ve bilinci kayboldu.Erzurum sanki içine kapandı.Paylaşma, dayanışma ve kaynaşma üslubunu yitirdik.Herkesin,zengini ve fakiriyle herkesin mutlu olduğu günlerden herkesin dertli olduğu bir zamana ulaştık.Erzurumlular arasında ciddi bir yabancılaşma var.Bu aziz çoğrafyayı paylaşan insanlar, birbirlerinden kopuk.Eskiden Erzurumluluk endişesi hakimdi herkese. İlişkilerde,davranış ve tutumlarda Erzurumluluk hassasiyetine özen gösterilirdi.
“DADAŞLIK YÜKSEK BİR PAYEDİR”
Hepimiz yaptığımız işlerde Dadaşlığa zarar verecek keyfilikten korkardık.Büyüklerimiz öyle öğretmişti,bizde öyle bellemiştik.Şöyle bir benzetme yapmak mümkün.Hani Avrupa’da bazı ülkelerde Lord,Kont,Baron gibi seviye isimleri vardırya;Dadaşlıkta öyle bir rumuzdu bizim için.Dadaş olmak zordu,Dadaş kalmak daha zordu.Şimdi ne sen sor, ne ben söyleyeyim.”
ERZURUM’DA RAMAZAN BİR BAŞKA GÜZEL
Eski ramazanlar diyoruz Dr.Almacı”ya, eski Erzurum Ramazanları…
“Geçmişten bugüne beklide taşıdığımız en önemli hasletimiz Erzurum Ramazanlarıdır.Dünyanın hiçbir yerindeki bu şekilde Ramazan atmosferine rastlayamazsınız.Elbette geçmişle bugün arasında önemli farklar var; ama bugünkü ne de şükür.
Ramazan bir toplumsal dayanışma ve yardımlaşma vesilesi idi eskinden.Herkes birbirinin durumun bilirdi.Şimdiki gibi apartmanlarda oturanların birbirini tanımaması gibi acayiplikler hiç yaşanmadı.Bir mahalle olgusu vardı.Her mahallenin de bir büyüğü.Ombusman deniliyor ya mahallenin büyükleri bu görevleri üstlenirdi.Mahalle büyükleri sorunları çözer,dayanışmayı artırıcı anlayışları güçlendirir ve özellikle Ramazanlarda zenginlerin yoksullara ulaşmalarına aracı olurlardı.
“GARİBAN, GARİP KALMAZDI ERZURUM’DA”
İftarları hiç yalnız yapmazdık.Her aile gelir durumuna göre mutlaka bir iki misafir bulundururdu sofrasında. Dedem iftar saati yaklaştığında elimden tutar Ali paşa mahallesini gezdirirdi. O arada yabancı ve garip kimi görürse o günkü iftar yemeğine davet eder;misafir sayısı fazlaysa büyük bir mutluluk içinde eve getirirdi. Bir de çocukların Ramazanı vardı ki o bambaşka bir dünya idi.Evin küçük çocukları oruç tutmaya başladıklarında,ilk önce fazla zarar görmesin diye öğle vaktine kadar aç bırakılır,sonra tekne oruç’u dediğimiz bu oruç bozdurulurdu.
“TEKNE ORUÇLARININ TADI NE DE GÜZELDİ”
Büyüklerimiz ilk oruç’a başladığımızda mahsus bir oda içerisine sevdiğimiz yemekleri koyar sonra çekip giderlerdi.Bizde çocuk saflığı içinde bunlardan atıştırır sonra oruç olduğumuz aklımıza geldiğimizde ağlayarak annemizin yanına giderdik.Onlarda gülerek oruçumuzun bozulmadığını söyler, bizi sevindirirlerdi.Oruç tuttuğumuzu akşama kadar babalarımız, dedelerimiz, ağabeylerimiz bizi sırtlarında taşır, hem sıkıntılarımızı azaltır hemde oruç sevabımıza ortak olmak isterlerdi.İftar sofralarının baş misafirleri çocuklardı.Horoz şekerinden kadayıf dolmasının en iyisine kadar en iyi iftarlıklar onlarındı.
Bir sofra açma geleneği vardı.Misafirsiz iftar olmazdı.Gidecek evi olmayan garibanlar garip bırakılmazdı.”
RAMAZAN GECELERİNDE, MİLLİ KÜLTÜR HASSASİYETİ
Sonra Ramazan akşamlarını anlatıyor Dr Almacı diyorki “Ramazan geceleri bir başka alemdi. Teravih namazları kılındıktan sonra Erzincankapı,Gürcükapı ve Mahalle başında büyük kahveler vardı. Öyle kağıt oyunları falan yoktu o zamanlar. Şimdiki manzarayı gördükçe üzülüyorum. Çok özgün ve Türk kültürüne uygun bir biçimde idrak ederdik Ramazan akşamlarını.Bu semtlerdeki kahvelerde meddahlar, halk hikayecileri vardı.Sahura kadar onları dinlerdik.Gürcükapı’da birde aşıklar kahvesi vardı. Tanınmış ozanlar buraya gelir maharetlerini sergilerlerdi.
DAVUL SESLERİYLE BARLAR TUTULURDU SAHUR VAKTİ
Sonra bir de sahura kalkmak için davulcu geleneğimiz vardı ki bugünküyle pekte alakası yoktur.Şehrin tanınmış davulcuları sahura birkaç saat kala çalmaya başlarlar halkı sahura davet ederlerdi.Girdikleri mahallelerde gençler toplanır,bar oynarlardı.Her mahalle arasında en iyi bar’ı oynamak şeklinde bir de rekabet vardı.Mahalleliler, davulcuların en son uğrak yerlerinde onlara “zöhörlük” verirlerdi.
“ARAFALIK TOPLAMAK DİLENCİLİK DEĞİLDİR, KÜLTÜRÜMÜZDÜR”
Ve bayram diyoruz Dr. Almacıya.O eski bayramlar…
“Erzurum’da eski bayramlar kaynaşma seramonisi şeklindeydi. Bundan evvel bir şey söyliyeyim. Şimdi arefe günü devam eden arafa toplama işi eskiden daha ciddiydi. Arafalık toplamaya dilencilik gözüyle bakılmazdı. Anneler, çocuklarına özel arafalık torbaları dikerlerdi.Çocuklar gittikleri her evde güler yüz bulurlar, sevgi ile uğurlanırlardı. Şimdi böyle mi?Apartmanlarda arafalık dağıtma işini kapıcılara devrettik.Çocuklarımızın Ramazan ve Bayram sevinçleri yok olup gitti.
Bayramlarda büyükler görüldükten sonra bütün ilgiler çocuklara yöneltilirdi.Onların haz duyması sevinmesi esastı.”
“ŞİMDİNİN BARBAŞILARI, O VAKİT POÇÇİKTİ”
“Siz aynı zamanda iyi bir bar başıymışsınız” diyoruz Dr. Almacıya anlatıyor:
“Eskiden bar’ı bilmemek çok ayıp bir şeydi hepimiz evlerimizde öğrendik bar oynamayı.Sonra derneklere gidip bunu kuvvetlendirdik.Çocukluk ve gençlik dönemlerinde Nuri Güraksın,Sedat Gezmiş ve Fikri Kükürtçü gibi tanınmış bar başları vardı. Onlar bizi denetler hatasız bar oynamamız için yardımcı olurlardı.Bar’ı onların üslubuyla öğrendim.
DEMİREL’İN HUZURUNDA BAR GÖSTERİSİ
Yeri gelmişken bir anımı da anlatayım:Hacettepe Tıp Fakültesinde öğrenciyken aynı zamanda üniversite folklor ekibinde yer alıyordum.Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel Ankara bulvar palasta büyükelçilere bir yemek veriyordu. Bizde çağrılmıştık. Sayın Demirel Türk Folklorunu yabancı büyükelçilere tanıtmak istiyordu. Ben o gün hem bar, hem de Antep ekibinde yer aldım.Herhalde bar oynarken olacak kuşağım çözüldü. Büyükelçiler önünde mahçup olmamak için bir elimle kuşağı zaptedip, bir yandan da oyunu tamamladım. Büyükelçinin biri sarfettiğim gayreti gözlemiş olacak ki sonradan gelip kuşağın çözüldüğünü gördüğünü, benim kuşak düşmesin diye gayret sarf ederken de oyundan taviz vermediğimi gözlemlediğini söyleyerek kutladı.
BAR DADAŞLIK MESLEĞİDİR
Şimdi bar artık sanki bir özel uğraş haline geldi.Bar bilenlerin sayısı azaldı.Barın çeşitli versiyonları vardı,şimdi bir’e indirildi.Tabi bar tutmak biraz Dadaş mesleğiydi ya;Dadaşlık flulaştıkça bar bilenlerde azaldı gitti.Şöyle özetleyeyim;şimdiki bar başları o zamanın poççikleri idi.”
ERZURUMLULUK YÜKSEK BİR KÜYTÜRÜ İFADE EDER
Dr. Almacıyla sohbet ederken zaman akıp gitmişti.Eski ve güzel Erzurum’da gezinmiştik.Zamanı fark ettiğimizde vakit sahura çatmak üzereydi. Dr.Almacı ayrılmak üzere kalktığında sohbetini şöyle noktaladı:
“Erzurum bir hazinedir.Erzurumluluk yüksek bir kültürü ifade eder. Biz Dadaşlık hassasiyetinin çok yüksek olduğu bir dönemde yetiştik. Büyükler büyük, küçüklerde küçüktü. Gündelik hayata ilkelilik ve yüksek ahlak hakimdi. Şimdi ciddi bir göç sorunu var. İşsizlik sorunu büyük. Maddi endişeler artık manevi endişelerin önünde. Eskiden biz, Erzurum’u yaşardık. Şimdi Erzurum’da yaşayabilmeye çalışıyoruz. Ama Erzurum’un ufku büyük. Temelinde yüksek ahlak ve kültür olan bu kent, sorunlarını aşacak ve Erzurum büyük kent olma vasfını koruyacaktır.”