PROF.DR.ÖZBEK EDEBİYAT FAKÜLTESİ SÜRECİNİ ANLATTI
ERZURUM: Sayın Hocam Fen-Edebiyat Fakültesi’nin iki ayrı fakülteye ayrılmasından sonra geçen hafta Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İrfan Küfrevioğlu’yla bu ayrılmanın değerlendirmesini almıştık. Müsaadenizle söyleşimize yine bu ayrılmayla ilgili başlamak istiyorum. Edebiyat Fakültesi’nin Fen Fakültesi’nden ayrılmasını ve müstakil fakülte olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ayrılmanın olumlu veya olumsuz tarafları nelerdir?
PROF DR. ÖZBEK: Türkiye’de yanlış hatırlamıyorsam Ege, İstanbul ve Hacettepe Üniversiteleri’nde Edebiyat Fakülteleri bağımsız bir fakülte olarak var.
Fen-Edebiyat Fakültesi’nin ayrılması her iki fakülte için de yararlı sonuçlar vermiştir; ancak bundan Edebiyat kesimi daha fazla fayda üretmeye başlamıştır. Edebiyat Fakültesi’nin edebiyatçılar tarafından yönetilmesi, kendi kaynaklarını yani bütçesini kendi kullanması, şimdiden olumlu bir şekilde öğrenci ve öğretim üyelerine yansımaya başlamıştır. Sosyal Bilimci, sosyal bilimlerin ülkemiz için ne kadar önemli olduğunu, bu ayrılmanın faydalarını ve sosyal bilimcinin sorunlarını herkesten daha iyi bilir.
Biraz gölgede kalmıştı Edebiyat kesimi önceki dönemde. Bu, yalnız Erzurum’da olan bir şey değil. Sosyal Bilimlerin lüks görüldüğü, yükselen bir değer olmadığı toplumlarda Edebiyat Fakültesi’nin ihmal edilmesi doğaldır. Oysa çağımızın yükselen değeridir sosyal bilimler.
EDEBİYAT, ÇAĞIN YÜKSELEN DEĞERİ
ERZURUM: Sanırım bu ayrılma, Sosyal Bilimleri bünyesinde barındıran Edebiyat Fakültesi’nin, toplum için ne kadar önemli olduğunu göstermesi için önemli bir adım veya fırsat oldu. Hocam, Sosyal Bilimler için “çağın yükselen değeri” ifadesini kullandınız. Bu cümlenizi biraz açar mısınız?
PROF DR. ÖZBEK: Edebiyat Fakülteleri sağlıklı toplumların oluşmasında en fazla görev üstlenecek kurumlardır. Sosyal Bilimlerin gelişmediği bir toplumun sorunlarının kolay kolay çözülemeyeceği bugün artık açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde en çok önemsenen, en çok izlenen, en çok kulak çevrilen bilim insanları sosyal bilimcilerdir. Onlar düşünceleriyle toplumları değiştirir, dönüştürür ve hatta dünyaya yön verirler. Demokrasi kültürü sosyal bilimlerden beslenir. Özgüven, eleştiri sahibi insanları sosyal bilimler üretir. Sosyal toplumu sosyal bilimler yaratır, yaşatır. Yani demokrasi toplumunun taşıyıcısı olan bireyi, sosyal bilimler üretir. Kısacası toplumun sağlığı ürettiğiniz birey sayısı ile orantılıdır.
Sosyal Bilimci yöneticiler bunun daha çok farkındadırlar ve Edebiyat Fakültesi’nin kendi ayakları üzerinde durması ilkelerini gerçekleştirmesi bakımından fakültenin ayrılması hem Edebiyat Fakültesi hem üniversitemiz ve hem de ülkemiz için iyi olmuştur.
TOPLUMUN TEMEL DİNAMİKLERİ
ERZURUM: Hangi değerler neden yükselir?
PROF DR. ÖZBEK: Toplumun geniş kesimlerinin peşine düştüğü değerler, önemsediği değerler yükselir. Sosyal Bilimleri önemsemediğimiz, çocuklarımızı bu tarafa yönlendirmediğimiz için bugün birçok sorun yaşıyoruz. Şeffaflık, özgüven, özeleştiri, özdisiplin gibi sağlıklı toplumun temel dinamiği olacak değerler toplumda kök salmadı. Bunun yansımaları her alanda görüyoruz.
FAKÜLTENİN TOPLUMSAL DİNAMİZME KATKISI
ERZURUM: Toplumda Fen-Edebiyat Fakültelerinin, bilhassa Edebiyat Fakülteleri’nin büyük ölçüde, öğretmen yetiştirmeye yönelik eğitim verdiği algısı vardır. Hâlbuki öğretmen yetiştiren Eğitim Fakülteleri bu işi yapmaktadır. Bilim adamı ve araştırmacı yetiştirme amacıyla kurulan Edebiyat Fakülteleri, toplumda algılandığı gibi öğretmen mi yetiştiriyor, böyle değilse fakülte amaçladığı eğitim programı nedir?
PROF DR. ÖZBEK: Zaman veya çağ, bizim bildiğimiz manada öğretmenlik mesleğini eskitti; hatta yok etti. Tıpkı eskiyen ve yok olan birçok eski meslekler gibi… Bilgi sürekli eskiyor, artarak değişiyor. Zamanın eskittiğine değil, getirdiğine bakacaksınız. Üretmekten daha kutsal bir şey yoktur. Batının en çok önem verdiği insanlar sosyal bilimcilerdir.
Eğitim anlayışımız artık değişmelidir. Ülkemizde işler yolunda gitmeyince eğitim sistemi sorumlu olarak görülüyor. Yaygın anlayış bu… Böylece herkes, öğretici de öğrenci de, veli de sorumluluğu kendinden atıyor. Oysa Türkiye’nin sorunu bir anlayış sorunudur. Zaman bazı tavır ve davranışlarımızı, eğitim anlayışımızı eskittiği halde hala direniyoruz. Bu da bizi günümüzü sağlıklı biçimlendirmemizi, yarınımızı günün gereklerine göre kurmamızı engelliyor. Zamanın teknolojik gelişmeleri, iletişimin kolaylaşması, bilgisayarın hayatımızda yer alması, eğitim-öğretim kurumlarında çalışan öğrencilerin öğretici yönünü yok etmiştir.
Artık hiç kimse öğretme iddiasında olamaz. Bilgisayar aracılığıyla saniyeler içinde istediğimiz bilgiye ulaşabilmekteyiz. Hem de taze servis edilmiş bilgilere… Öğrencilerin öğretmenlerden, öğretim üyelerinden beklediği onların entelektüel birikimlerden yararlanma olanağına kavuşmalarıdır. Onların artık sınıfta düşünme, sorgulama iklimi yaratmak, öğrencilerle bilmeye öğrenmeye, kendilerini gerçekleştirmeye karşı açlık duygusu yaratmayı başaracak donanıma sahip olmalıdırlar. Yani öğrenme öğrencinin kendi işidir, öğrenmeye giden yolları, bilimsel bilgi üretmenin yöntemleriyle öğrencileri donatmakta öğretim üyelerinin işidir. Bu anlayışımızı fakültede daha da yaygınlaştırma amacındayız. Bunu tam olarak başarırsak, ülkemizin kaynakları ve öğretim kadromuzun emekleri boşa gitmemiş olacaktır. Çünkü yetiştirdiğimiz gençler ülkenin ihtiyaç duyduğu birikim ve düzeyi yakalamış olacaktır.
AYDIN İNSAN YETİŞTİRME HEDEFİ
Amacımız çok şey öğrenmek, öğretmek olmamalıdır. Çağımız uzmanlık çağıdır. Ne kadar çok bildiğimizden çok, neyi ne derinlikte bildiğimiz önemlidir. Bir şeyi derinliğine bilirseniz üretici olursunuz. Çok şey bilip bu bilgileri üretime transfer edemiyorsanız, sahip olduğunuz bilgilerin hamallığını yapıyorsunuz demektir.
Almanya’ya ilk gittiğimde eğitim anlayışı olarak Almanlarla bizim aramızdaki en büyük farkın bu olduğunu fark ettim. Biz ezberci bir metotla bireyleri bilgi sahibi yapmaya çalışırken onlar bilginin altını doldurmuştular. Bilgiyi ezbere taşımıyorlar, özümsüyorlar. Özümsemek, o bilgiyi yaşamak… Bu noktada edebiyat ve felsefe aynı şeydir, sadece yöntemleri farklıdır. Aydın insanlar yetiştirmeliyiz, derdi olan insanlar… Aydın bir insanın derdi vardır; ama bu, “mutluluk derdi” değil, paylaşma derdidir.
EDEBİYAT FAKÜLTESİ SÜRECİ
ERZURUM: Hocam müsaadenizle ben yine sözü fakültelerin ayrılmasına getireceğim. Daha önce Fen-Edebiyat Fakültesi’nin idari personeli ve yapısı daha çok Fen Fakültesi’nde bulunurdu. Ayrıca mevcut binanın size yetmediğini biliyorum. Fakülteniz bünyesindeki bölümlerden Coğrafya, Arkeoloji, Felsefe Fen Fakültesi’nin binalarında; Tarih, Sosyoloji, Doğu Dilleri, Bilgi ve Belge Yönetimi(kütüphanecilik) de İlahiyat’ın Edebiyatla birleştirilen binasında bulunmaktadır. Yani Edebiyat Fakültesi’nin bina probleminin de olduğu görülüyor. Bu bağlamda Edebiyat Fakültesi olarak karşılaştığınız sıkıntılar nelerdir, bu sıkıntıları nasıl aşmayı düşünüyorsunuz?
PROF DR. ÖZBEK: Bizim fakültede öğrenci sayısı fazla, personel sayısı çok azdı. Rektör Bey bizzat bizim sıkıntılarımızla ilgilendi ve bize destek oldu. Ayrıca Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İrfan Küfrevioğlu’yla, fakültelerin ayrılması aşamasında diyalogumuz çok iyi oldu. Sağ olsun birçok konuda anlayış göstermesi bu ayrılmayı daha kolaylaştırdı ve eksiklerimizi gidermede işimizi kolaylaştırdı. Karşılıklı olarak sıkıntılarımızı biliyoruz. Rektör Bey de İrfan Bey de benliklerini aşmış insanlar… Şu an fakülte binamızın hemen bitişiğindeki eski kazan dairesinin olduğu yerde ek bina için inceleme, fizibilite çalışmaları yaptırıyoruz.
Sömestr tatilinde binamızı baştan ayağa boyattık. Edebiyat Fakültesi olarak ayrılmadan hemen sonra tüm cihazları gözden geçirdik, tamir ettirdik.
ÖĞRENCİ SAYISINDAKİ ARTIŞ
Öğrenci sayımız gün geçtikçe artıyor. Kontenjanlar, hem YÖK tarafından hem üniversitemiz tarafından her yıl artırılmaktadır. Dolayısıyla kalabalıklaşan öğrenciyi mevcut binamızda hizmet vermekte zorlanıyoruz. Çağdaş Türk Lehçeleri, Bilgi ve Belge Bölümü öğrenci almaya başladı. Deneyimli hocalarımız ve oturmuş kurumsal yapımız, bizim en iyi kaynaklarımızdır. Mekân darlığında bu kaynakları en iyi şekilde kullanmamız lâzım. Rektörlüğün desteğiyle sıkıntıları zamanla aşacağımızı ümit ediyorum. Biz de bunun gayretindeyiz.
FAKÜLTENİN BÖLÜMLERİ
ERZURUM: Edebiyat Fakültesi bünyesinde şu an kaç bölüm var?
PROF DR. ÖZBEK: Edebiyat Fakültesi olarak 14 bölümle üniversitenin vitrini olmaya, tüm sosyal bilimler alanında üniversite içinde-dışında bilimsel ve kültürel etkinliklerle üniversitemizin sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirmeyi başardığımıza ve başaracağımıza inanıyoruz. Bölümlerimiz, Alman Dili ve Edebiyatı, Bilgi ve Belge Yönetimi, Coğrafya, çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatı, Doğu Dilleri ve Edebiyatı, Felsefe, Fransız Dili ve Edebiyatı, İngiliz Dili ve Edebiyatı, Rus Dili ve Edebiyatı, Sanat Tarihi, Sosyoloji, Tarih, Türk Dili ve Edebiyatı.
ÜNİVERSİTEDE YÖNETİCİLİK
ERZURUM: Hocam siz daha önce bölüm başkanlığı, 1993-1994 yıllarında Fen-Edebiyat Fakültesi Dekan yardımcılığı,1995-1996 Fen-Edebiyat Fakültesi Senatörlüğü, 1996-2000 yılları arasında Atatürk Üniversitesi Rektör Yardımcılığı görevlerini de yürütmüş bir akademisyensiniz. Kısacası yönetim tecrübeniz oldukça fazla... Üniversitede yöneticilik yapmak zor mu?
PROF DR. ÖZBEK: Atatürk Üniversitesi kurumsallaşmış bir üniversite… Bu nedenle Atatürk Üniversitesi’nde yönetici olmak da üniversiteyi yönetmek de zor değil… Her fakültenin sekreteri de şefi de diğer yardımcı ve idari personeli de tamam, genelde bir eksiklik yok!Zor olan, kendimizi yönetmek... Abraham Lincoln’un bir sözü var: “Ülkeyi idare etmekte değil, nefsimi idare etmekte zorlanıyorum!” İnsanlara bakış açınız sizin yönetim tarzınızı belirler, işinizi zorlaştırır veya kolaylaştırır. Bir yönetici çok fazla öne çıkmamalı. Almanya’da kaldığım sürede ne rektör gördüm ne dekan. Yönetici öne çok çıkıyorsa, orada bir problem vardır. Herkesin yetkisi ve görev tanımı belli… Ben özgürlükçüyüm.
ERZURUM: Az önce fakültenize bağlı bölümleri sayarken dikkatimi çekti. Benim bildiğim kadarıyla 14 yıldır fakülte bünyesinde Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü var; ama bir öğretim üyesinden başka ne öğretim üyesi ne öğrencisi var. Bu bölümün fonksiyonel olması için bir çalışmanız var mı?
PROF DR. ÖZBEK: Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü 14 yıldır, öğretim üyesi eksiğini tamamlayamadı. Yeni yönetim olarak bizim Rusya’dan ve Azerbaycan’dan iki öğretim üyesi transfer etme girişimimiz var. Atatürk Üniversitesi’nin toplam 19 yabancı öğretim üyesi kontenjanı var. Kontenjanın ikisini Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü için kullanacağız. Talebimizi üniversitemizin rektörlüğü onayladı ve YÖK’e gitti. YÖK’ün de onaylamasının ardından Rus Dili ve Edebiyatı Bölümünün öğrenci alması için hiçbir problem kalmıyor. Bir fakültenin öğrenci alabilmesi için en az üç öğretim üyesine sahip olması gerekir. Şu an Rus Dili ve Edebiyatı’nda sadece Doç. Dr. Erol Kürkçüoğlu hocamız bulunmaktadır.
BÖLÜMLER ARASI ÖZELLEŞTİRME
ERZURUM:Bir de Hocam, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Bölümü… Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü varken bu bölüme gerek var mı? Bu bölüm, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü bünyesinde olamaz mı? Bu özelleşme bir Tarih Bölümü’nde yok mesela…
PROF DR. ÖZBEK: Ben gereksiz olduğunu düşünmüyorum. Bilakis o bölgeye (Orta Asya’ya) özelleşmek, o bölgeyle daha doğrudan ve sıkı ilişkilere girebilmek için özelleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu manada ayrı bir bölüm olmasında fayda var.
Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Bölümü ile Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü, Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne getireceğimiz Azerî veya Rus öğretim üyeleri vesilesiyle daha koordineli çalışacaklardır. Orta Asya’da Türkî Cumhuriyetlerde(malumunuz) Rus dili ve kültürünün tesiri yadsınamaz.
DOĞU VE BATI DİLLERİ KOORDİNASYONU
ERZURUM: Hocam sizin gibi Batı(Alman) diliyle ilgili öğretim üyesinin irtibatı daha çok Batı’yla olur. Doğu’yla ilişkilerin gelişmesi, sizin döneminizde olduğu takdirde bu durum, oldukça dikkat çekici olacak! Söz Doğu’ya ve Batı’ya gelmişken, öğretim üyelerinizden yurt dışına gidenler var mı veya yurt dışından fakültenize gelen/gelecek olan akademisyenler?..
PROF DR. ÖZBEK: ERASMUS( Avrupa Birliği Öğrenci Alışveriş Programı) benzeri çalışmalarla sadece Avrupa’yla değil, Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleriyle de öğrenci alışverişi yapmak için görüşmelerimiz olacak. Şu an fakültemizde Türk Cumhuriyetlerinden gelen öğrenciler de var.
Bursla Almanya’ya gidecek olan öğretim üyelerimiz olacak. Bursu Alman Dışişlerine bağlı bir birim olan DAAD (Deutscher Akademischer Austamschdienst/ Alman Akademik Mübadele Servisi) karşılayacak. Ben yıllar önce DAAD’ın bursuyla yurt dışına gitmiştim. Erzurum’un Fahri Alman Konsolosu Sayın Yılmaz Kuşkay’ın DAAD’la olan ilişkilerimizde çok ciddi katkıları var. Kendisine sizin vesilenizle tekrar teşekkür ederim.
Almanya’ya gidecek öğretim üyeleri sadece Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden olmayacak tabii ki… Edebiyat Fakültesi’ne bağlı tüm bölümlerin öğretim üyeleri, şartları uydukları durumda bu burstan yararlanabilecek…
DAAD’ın desteğiyle Almanya’dan fakültemize ders vermek için öğretim üyeleri gelecek. Ayrıca Almanya’daki birkaç üniversite, bizimle sıkı ilişkiler kurmak istiyor, bu da bizim için sevindirici… Şu an Alman Dili ve Edebiyatı bölüm başkanı Prof. Dr. Turgut Göğebakan’la birlikte Almanlarla görüşmelerimiz devam ediyor. Görüşme sonuçları netleştiğinde, kamuoyuyla paylaşacağız.
KÜLTÜR VE SANAT ETKİNLİKLERİ SORUNU
ERZURUM: Erzurum’da Kültürel ve Sanatsal Etkinlikler maalesef yok denecek kadar az. Edebiyat Fakültesi, kültür ve sanat etkinliklerinde Güzel Sanatlar Fakültesi’yle birlikte önemli bir misyona sahip. Bu bağlamda şehirle ilişkilerinizi ve diyalogunuzu değerlendirebilir misiniz? Yabancı dil bölümlerini bünyenizde bulundurmanız nedeniyle 2011’e de değinirseniz seviniriz…
PROF DR. ÖZBEK: Sadece bizim fakülte değil, üniversitemizin yeni yönetimi de halkla, şehirle ve kurumlarla üniversitenin diyalogunu sağlayacak çalışmaları desteklemekte. Fakülte olarak şehirdeki kültürel faaliyetlerin içinde bulunmak isteriz. Seminerlerle, panellerle, konferanslarla, sosyal bilimci olarak hizmet sektörüne de yardımcı olmak isteriz. Bu anlamda çalışmaları ve projeleri olan öğretim üyelerini desteklemekle kalmayacağız, onları teşvik de edeceğiz. Üniversite dışından gelecek her türlü kültürel ve sanatsal etkinlik davetine de seve seve icabet edeceğiz.
Mesela geçen hafta 1918’de 587 Türk’ün katledildiği Cinis’te(Ortabahçe)fakültemiz bünyesinde bulunan Türk Ermeni İlişkilerini Araştırma Merkezi, İlçe Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığı'nın ortak çalışması ile “Türk Katliam Kütüphanesi” açıldı. Cinis’te açılan kütüphaneye Doç. Dr. Erol Kürkçüoğlu’nun katkısı oldu. Kitap temininde yarımcı olduğu gibi sanırım kendisi bizzat kitap yardımında da bulundu.
2011 Türkiye ve Erzurum heyetinin bizden bir talebi olursa elbette ki üzerimize düşeni yaparız. Kendi içimizde yapmayı düşündüğümüz bir çalışmadan bahsedeyim size… Öğrencilerimizin yabancı dil konuşma pratiği iyi değil. 2011 Kış Oyunları’na yönelik hafta sonlarında kendi öğrencilerimize yabancı dil kursu açmayı düşünüyoruz.
(Hocamız şakayla karışık bir tespiti bizle paylaştı: Türkler olarak tarih boyunca sömürge durumuna düşmediğimiz için midir nedir, yabancı dile karşı bir direnişimiz var… Gülüşmeler…)
ÖZBEK HOCA GERÇEK BİR ENTELLEKTÜEL
ERZURUM: Hocam bize kapılarınızı açtınız, kıymetli zamanınızı ayırıp çok değerli bilgiler paylaştınız. Çok teşekkür ederiz.
PROF DR. ÖZBEK: Ben de sizlere teşekkür ederim. Her zaman beklerim, aklınıza takılan her konuda ve yapacağınız her türlü kültür ve eğitim etkinliklerinde fakülte olarak sizlere yardımcı olmaktan zevk duyarız.
DEĞERLENDİRME
Hocamız gerçekten tam bir entelektüel… Söyleşimiz; lisansüstü ders niteliğinde, hocamızın bize ikram ettiği pişmaniye edalı Eskişehir helvası tadında ve ağır ağır yudumladığımız çay sıcaklığında oldu. Aslına bakarsanız uzun süren söyleşimizin ancak bu kadarını siz sevgili okurlarımıza aktarabildik. Gerçek bir entelektüelle tanışmanın mutluluğuyla hocamızla vedalaştık.