Dünyanın bilim çevresinde çok revaçta olan “  Klasik Medeniyet teorisi “ diye bir teori var. Bu teoriye göre insanlık âlemi, önce yerleşik hayata geçiyor. Ardından köy yaşamı başlıyor, sonra da yazı ve dinlerin ortaya çıktığını ileri sürüyordu ve sonuçta “ Şehirler dinleri yarattı “ gibi bir saplantıyla bu teori düşünce akımı haline geliyordu.

 18.yüz yılın ünlü Fransız düşünürü Jean Jacques Rouesseau bu teoriyi sahiplendi ve Semavi olan ilahi dinleri inkâr ederek o da “ Şehirler dinleri yarattı.” dedi.

                     ŞANLIURFA’DA ÇOBAN’IN KEŞFİ

Klasik Medeniyet Teorisinin dolaysıyla Rousseau’nun dinlerin kaynağını inkâra dayanan düşünceleri, Şanlı Urfa’da bir çobanın keşfiyle yerle bir oldu.

1994’de sürüsünü otlatan bir çoban, Şanlıurfa’nın 15 km. Kuzey doğusundaki Örencik köyü civarında yer alan Göbekli Tepe’de bazı taşlar dikkatini çekti. Taşlar dikdörtgen şeklindeydi ve üzerinde oymalar işlenmişti. Çoban bulduklarını ifşa etti.

            BİLİM ADAMLARI VE ÖNEMLİ ÜNİVERSİTELER İLGİ DUYDULAR

İnsanlık geçmişi hakkında çok önemli olduğu anlaşılınca, Alman Arkeoloji Enstitüsünden Klaus Schmidt Ş.Urfa’ya gelerek incelemelerde bulundu. Schmidt, insanlık tarihini değiştirecek nitelikte önemli kanıtlara ulaşmıştı.

Schmidt, karşısında bir tapınak bulmuştu. Evet Göbekli Tepe’deki taşlar bir ibadethanenin taşlarıydı. Buzul çağından sonra yanı Pramitler’den 7 bin 500 yıl önce inşa edilmişti.. Schmidt’in bu tespitlerinden sonra Harvard, Stanford ve John Hopkins gibi önemli Üniversiteler de incelemeler yaptılar. Onlar da Schmidt’in vardığı sonuçlara vardılar.

Newsweek Dergisi 21 Şubat 2010 tarihli sayısında “ Tarih Yeniden yazılıyor “ başlığını kullanarak ve “ Tarihin en büyük arkeolojik keşfi “ olarak nitelendirdiği Urfa’nın Göbekli Tepe’sindeki tapınağa geniş yer verdi ve bütün dünyaya duyurdu.

Böylece çok net olarak ortaya bir gerçek çıkmıştı: Şehir dinleri yaratmamıştı. Şehirler olamadan evvel zaten din vardı. Demek ki klasik Medeniyet Teorisi ve J.J.Rousseau’nun düşünceleri tamamen yanlıştı. Nitekim Sanford Ünivrsitesinden Jan Hodder “ Teorilerimizin hepsi yanlışmış “ diyordu.

                                  TAM 14 BİN YIL EVVEL..

Kazılardan elde edilen bilgilere göre Buzul çağını yaşayan insanlar, bu bölgeye geldiler. Burada önce bu tapınağı inşa ettiler ve birlikte ihtiyaç duydukları ibadetlerini ve dualarını burada yaptılar. Yanı önce tapınak yaptılar sonra buraya yerleştiler ve yerleşik hayatını yaşamaya başladılar. Daha sonra Göbekli Tepe çevresinde tarım ve hayvancılığı keşif ettiler. Bu keşif ise bilim adamları, insanların Çatalhöyük’te yerleşmeye başlamadan önce meydana geldiğini tespit ettiler..

Gerek Alman Arkeoloji Enstitüsü ve gerekse yukarıda isimlerini saydığımız üniversiteler yaptıkları karbon testi tespiti ile tapınağın akıl almaz bir geçmişe sahip olduğunu gördüler: Evet tapınak tam 14 bin yıl önce inşa edilmişti.

                         KAZILAR DEVAM EDİYOR

İnsanlık tarihini 14 bin yıl öncesinden alarak günümüze bağlayan Şanlıurfa’daki bu taşlardan şimdiye kadar sadece 45 adet ( T ) şeklinde anıt taşı çıkarılmıştır. Yetkililer, bu miktar tapınakta gömülü taşların sadece yüzde 5’ını teşkil ettiğini ifade ediyorlar.

Çıkarılmış taşların üzerinde ördek, aslan, yılan yabani domuz, balık ve avcılık yapan insan figürleri yer almaktadır.

Bu derece önemli bir tespite yer verdiğimiz için sonuç kısmını çok kısa tutmak zorundayım. İsterseniz yazımızı  şöyle bitirelim; insanlığın doğuşu dinle birlikte olmuş dolaysıyla dinsiz insan, insansız din olamaz..Ateistin inandığı inkar da onun için artık bir AMENTÜ olmuştur.