O da; bu şehrin, yıllar geçmesine rağmen çok fazla değişmediği... Daha başka bir deyişle; gelişme ve değişme sürecinden, kendi payına düşen oranda bile nasiplenmediği... Bende böyle bir kanaat uyanmasının ve böyle bir sonuca varmamın sebebini şu şekilde açıklayabilirim.
Olayları ve insanları tanımaya ve hatırımda tutmaya başladığımdan bu tarafa, 30 yılı aşan bir zaman geçti. Aradan bu kadar yıl geçmesine rağmen, “sosyal ve kültürel hayat”, birkaç münferit oluşumu hariç tutarsak, ileri gideceğine, her geçen gün geriledi. Eski dinamikliğinden ve eski güzelliğinden çok şey kaybetti. Hele de son yıllarda; kültürel hayattaki ve sosyal yapıdaki bu erozyon, kesintisiz olarak sürmeye başladığından, bu durum, giderek normalmiş gibi karşılanmaya başlandı.
Ne var ki; kendisini yığına mensup biri olarak değil de; vasıflı toplumun bir üyesi olarak kabul eden kişiler açısından, olanın bitenin hiçte meçhul tarafı yoktur. Şöyle ki; bugün yaşlı kelimesinin muhatabı olan ve "şehirli" kavramıyla ifade edilmek istenen kültürü alarak büyüyen kişilerden hangisine sorarsanız sorun, şikayetçi olduğumuz konuyla ilgili müsbet bir cevap almanız mümkün değildir. Geçmişe duydukları özlemi de işin içine katmış olsalar, yine de çoğu tarafından dile getirilen bu anlamdaki geri kalmışlık; hiçbir delile gerek kalmaksızın, apaçık görülebilmektedir.
Konuyu derinlemesine incelemeden, ölçüp, biçmeden, çıplak gözle görebildiğimiz bu gerçeğin, son otuz yıla yakın bölümünün tanıklarından biri olarak; olayın bu hale dönüşmesinden acı duyduğumuzu belirtelim. Konuyu; müşahhas bir misalle delillendirmeden önce; araya sokuşturacağım şu satırları dikkatle okumanızda yarar olduğu kanaatindeyim:
"Demek ki daha o zamandan varmış böyleleri... Bugün de kimileri öyle sanıyorlar ya... Geniş yolları, caddeleri, yüksek, güzel yapıları, parkları oldu mu bir yerin, kent sayıyorlar ya orayı... Antik çağda da bir yerin tiyatrosu, konser salonu, okulu, koşu, yarışmalar yeri (stadyum), tapınağı, kitaplığı olmadı mı, o yerleşmeyi, kent saymıyorlar ya..."
Cogito dergisinin "Kent ve Kültür" başlığıyla yayımladığı dosyadan (Yaz-1996) aldığım bu satırlar, yazar Cengiz Bektaş'a ait... Yukarıdaki satırlarda anlatılmak istenen şehir olgusuna, şehir diye isimlendirdiklerimizden kaçının girdiğini bir düşünelim. Sonuçta ortaya çıkacak rakamın hiçte tatmin edici olmayacağı aşikardır. Buradan hareketle; sözü tekrar yaşadığımız şehre getirelim:
Bugün daha, çağın imkanlarını kullanarak inşa ettiğimiz ve sosyal, kültürel etkinliklerimizi gerçekleştirebileceğimiz bir salona dahi sahip değiliz ne yazık ki... Ya da şöyle söyleyelim: Hala; 1930’lu yılların Halk Eğitimi Merkezinin salonuna mahkumuz. Her haliyle estetikten yoksun ve yapılan faaliyetlere uygunluğu tartışılabilecek böyle bir mekanda, her ne seviyede olursa olsun, yapılacak gösterilere, günümüz insanının ilgisini çekmenin çok zor olacağı bilinen bir gerçek... Daha güzel sahne, ses ve oturma düzenine sahip salonlarda faaliyet yapmak ve seyretmek bu şehirde yaşayanların da hakkı değil mi? Aradan bu kadar yıl geçmesine rağmen değişmeyen ve değiştirilmeye çalışılmayan bu durum için üzülmemek elde mi?..
ÜSTELİK HALK EĞİTİMİ MERKEZİNİN BİNASINDA SADECE KÜLTÜR VE SANAT FAALİYETİ YAPILMIYOR; BİRÇOK ZORLUK İÇERİSİNDE, MESLEK EDİNDİRMEYE YÖNELİK DEĞİŞİK KURSLAR DA SÜRDÜRÜLMEYE ÇALIŞILIYOR.
Geçmişte; sahip olduğu örfü, adeti ve geleneğiyle, kültürel hayata ve sosyal yapıya hizmet eden ve hatta klasik korolar bile kuran bu şehir; ne hazindir ki şimdilerde bir kültür merkezine bile sahip değil. İhtiyaçtan ziyade, müthiş bir gereklilik arzetmektedir bu durum artık... Her seçimden önce ve sonra bu konuda verilen sözlerin bu güne kadar hiçbir yerine getirilmedi. Bazı çalışmalar yapıldığı kamuoyuna duyuruldu ama, işte o kadarla kalındı. Şu aralar ise, yine kimseden ses seda yok ve öyle görünüyor ki bu gidişle olmayacak da... “KÜLTÜR MERKEZİ” konusu unutuluşa terkedildi adeta... Bu arada; yaklaşan mahalli seçimler de bakalım bu konu kimin seçim vaatleri arasında bir kere daha yerini alacak.
Erzurum'un çözüm bekleyen önemli problemlerinin yanında; "Kültür Merkezi" probleminin olduğunu buradan bir kere daha duyuruyor ve konuya el atacak ilgili ve bilgili yetkilileri bekliyoruz.
NOT : Bir kaç yıl önce kaleme alınan ve yine burada yayımlanan bu yazı, görülen lüzum üzerine bazı eklemelerle bir kere daha yayımlanıyor. Bakalım; ilerleyen zamanda yazılma sebebi ortadan kalkacak mı? Yoksa; “lüzumuna binaen” diyerek bir kere daha yayımlayacak mıyız?
Çünkü, hem köşe yazılarında ve hem de haberlerde sık sık gündeme getirilmesine rağmen, hala kimseden gayret ve “çıt” yok.