Kamu kurumlarına yönelenler dile getireceğimiz halden musdaripdirler…
İstisnası da yok…
Çünkü herkesin başına geliyor…
Çalışanların niteliksizliği…
Vurdumduymazlığı…
“Salla başın al maaşın” anlayışına teslim oluşları…
Hangi devlet kuruluşuna gitseniz canınız sıkılmadan çıkamıyorsunuz!
Bir defa güler yüz, iyi niyetli yaklaşım, hoş bakış buralara uğramamış…
Sanki çalışanlar aynı tornadan çıkmışlarcasına abus bir çehre ile iş başı yapıyorlar…
Selam verseniz çoğu almıyor…
Alanı da, yarım ağızla karşılık veriyor…
Hemen hepsi kavgaya hazır haldeler…
Korkuyorsunuz ki, anlamadığınız her hangi bir şeyi sorup öğrenmeye çalışasınız…
Bir bağırtı, bir homurtu…
İşin içinde rezil olmak var deyip mecburen alttan alıyorsunuz…
Çok düşünmüşümdür buna sebep ne diye…
Farklı saikler sıralanabilir elbet…
Ancak…
Bize göre başta geleni “haksız himaye ekonomisi”…
Öyle valla…
Adamını buldun mu, işi bitirmişsindir…
Nitelik, hak, hukuk artık raftadır…
Böyle olduğu için de…
Haksız bir biçimde devlette yer bulanlar cehaletlerini örtmek için ilk yapacakları işi, kendilerinden önce kapağı atmışlardan öğrenirler…
Kabadayılık yapmak!
***
Askerlikten biliyorum…
Bu kutsal görevi yapan herkesin de hatırlayacağı bir kavram…
Oryantasyon…
Yeni göreve başlayanlara, o vazifenin gerektirdiği pratik ve teorik bilgilerin verildiği süreç…
Olmazsa olmaz bir durum…
Böyle olunca, ne kadar gabi, nato mermer olsanız da, bir biçimde işi kavrıyor gereğince hareket ediyorsunuz…
Sivilde bu yok…
Geçtiğimiz gün bir önemli kamu birimine uğradık…
İşimiz gereği…
Bilgisayarın başında bir memur oturuyor…
Orta yaşlarda…
Bilgisayara ait bütün bilgisi daktilo fonksiyonu kadar…
Tuşları kullanabiliyor…
Kısa yollardan bile bihaber…
Elli saate elinden bir satır yazı çıkıyor…
Bir şey diyemiyorsunuz…
Zamanınız heba oluyor…
İşiniz vaktinde görülmüyor…
Ama…
El mahkum…
Sıkıysa küçük bir laf et!
Halkın hukukuna riayet gibi yüksek beklentileri geçtik…
Fırça yemeden bir çıkabilsek diye dua ediyorsunuz…
Bu hali şikayet edeceğiniz mercii de yok!
Zira…
Amir pozisyonundakinin de farkı yok ki…
O da, himaye ekonomisinin bir ürünü…
Çıkar simsarlarınca, siyaset cazgırlarınca korunup kollanıyor nihayetinde…
Elbet hepsi için bu tesbit mümkün değil…
İçlerinde vazifesinin gereğini yapanlar da çok…
Ama…ama..
***
Yeri geldiğinde yaptığımız eleştirilerden sonra önerdiğimiz ve ısrarla altını çizdiğimiz “toplumsal iyileştirme” önerileri var ya…
Anladım ki…
Bunlar beyhude gayretler…
Şok bir takım gelişmeler yaşanmadıktan sonra, pansuman tedbirlerle sonuç almak mümkün değil…
Ekonomik olarak dibe vurmak…
Sosyal doku bakımından bütünüyle çözülmek…
Tam anlamıyla bir çöküş süreciyle baş başa kalmaktır netice alıcı çözümün yolu…
İstediğiniz kadar beyin fırtınası estirin…
Saat başı çözüm konferansları düzenleyin…
Himaye ekonomisi öylesine kök salmış ki…
Hepsi hikayedir…
Vesselam!