Yazımıza şu tanımla başlayacağız; nüfusu 10 binden az olan yerleşim birimleri kırsal,10 binden fazla olan yerleşim birimlerine de kent nüfusu denir. Nüfusumuz bu iki yerleşim birimleri arasında olan göçünü, göçle birlikte meydana gelen gelişmelerini ve sıkıntılarını ele alıp açıklamaya çalışacağım.
ÖNCE
Birçok kriter ve başlangıca esas kabul edilen 1927 yılındaki nüfus sayımından isterseniz işe başlayalım. O gün Türkiye’nin nüfusu 18 milyon 632 bindir. Bunun 17 milyon 141 bini kırsalda, 1 milyon 491 bini ise, kentte yaşıyor. Oransal olarak kırsalda nüfusun yüzde 92’si, şehirde ise sadece yüzde 8’ı bulunuyor.
Kırsal nüfus başta tarım, hayvancılık ve ormancılıkla uğraşırken kentteki nüfus, endüstri, madencilik gibi sanayi sektörü ile inşaat, ticaret ve turizm gibi hizmet sektörleriyle uğraşır.Yine o günlerde bu sektörler kentlerde çok zayıflar..
SONRA
Kırsalda gün geçtikçe nüfus artar, mevcut arazi yetersiz hale gelir, zaten az olan sulu arazinin genişlenmesine çalışılmaz ve kırsaldaki insanın geçimi zorlaşır.
Aynı zamanda şehirde durum tam tersine gelişme kazanır. Sanayi gelişir, hizmet sektörleri günden güne artar. Diğer bir gelişme de haberleşme ve ulaşımda yaşanır. Öyle ki haberleşme ve ulaşım ülkeyi baştanbaşa adeta küçük bir köy haline getirir, bir buçuk saat içinde İstanbul’dan Erzurum’a gelinir. Bir gün içinde dünyanın birçok ülkesinden Türkiye’nin en uç kısmına ulaşılır.
Haberleşmeye hiç dokunmaya gerek yok..Çünkü herkesin cebindeki artık görüntülü cep telefonları bile, bir boyutuyla bu hususu açıklamaya yeter.
Kent merkezleri kırsal nüfus için hep cazibe merkezi olmuştur. Ülkede gün geçtikçe gelişen sanayi, kent merkezlerine kuruluyor bu sayede de kentlerde iş ve aş kazanmak daha kolay oluyordu.
Çocuklarını iyi oklarda okutmak isteyen kırsal nüfus için eğitim imkânları da, kentleri cazibe merkezi haline getiren başka bir önemli neden oluyordu.
VE..
1927 nüfus sayımındaki tablomuzu 2000 yılındaki nüfus sayımına alıyoruz..Bu sefer nüfusumuz 82 milyon 247 bindir.Bunun 44 milyon 421 bini şehirde, 37 milyon 826 bini kırsalda yaşar.Oransal olarak kent nüfusu yüzde 54 yükselirken, kırsal nüfus ise yüzde 46’ya düşmüştür.Hatta 1927’den 1997 yılına kadar öylesine nüfusumuzda yer değişikliği olmuş ki, şehir nüfusu yüzde 65’lere çıktığını, kırsal nüfusun yüzde 35’lere düştüğünü ifade edenler de var.
Bu oranların sabit kalması tabii ki düşünülemez. Kırsaldan kentlere olan göç maalesef devam etmektedir. Bu göç akışı, bazı şehirlerimizi çevremizdeki birçok ülkenin nüfusundan daha büyük hale gelmesine neden olmuştur. Bu gün 15 milyon nüfusa sahip olduğundan söz edilen İstanbul’umuz, bu kentlerden birisidir.
ŞEHİRLERİMİZ GÖÇÜ KABUL ETMEYE HAZIR DEĞİLLER..
Hızla gelişen göçü, şehirde karşılayabilecek ne yeterli sanayi ve iş imkanı var, ne de başka istihdam alanları..
Üstelik kırsaldan şehre göç eden nüfusun yüzde 90’ı niteliksiz nüfustur.Ne geçimini sağlayacak bir mesleğe sahip, ne de para kazanabilecek başka bir beceriye.Ayrıca şehir ekonomisine katabilecek bir sermayesi de yoktur.
Dolaysıyla şehre hiçbir pozitif değer katamazken, şehir hayatına sorun üstüne sorun getirmektedir..
İsterseniz tespit ettiğim bu sorunlardan bazılarını sıralayayım:
-Göçün eseri olan çarpık yapılaşma ve gecekondu, şehirlerin duruşunu ve imarını bozmuştur.
-Yoğun göç sonucu sektörleşen seyyar satıcılık gibi ticari girişimler, şehirlerin ticari hayatını etkilemiştir.
-Hele bunları bile beceremeyen birçok insanımız hırsızlık, gasp, yankesicilik gibi eylemlerde bulunarak başını derde sokmuştur.
-Bunların daha ötesinde çete ve örgütlere yem olmuşlardır.
- Uyuşturucuya müptela olmak veya kuryelik yapmak gibi negatif bir hayat sergilemek zorunda kalmışlar.
-Çocuklarının eğitimi için göç eden birçok aile, şehirde kaliteli eğitim imkanını bulamayarak çocukları yine eğitimsiz kalmışlar.Üstüne üstlük bu sefer şehir eşkıyası oluvermişler..
Bu şekilde kırsalda herhangi bir sebeple tutulamayan nüfus, göç ettiği şehir hayatını da güvensiz ve istikrarsız hale gelmesine neden olabilmişler..
KISACA
İstisnaları bir kenara bırakarak şehre hızla akan kırsal nüfus, şehre pozitif değer olarak fazla bir şey katmadı. Şehir hayatına entegre olamadı. Şehirde yaşabilmek, biraz da kendisini şehre kabul ettirebilmek adına suç işledi. Şehrin fakir, yaramaz ve suçlu çocuğu oldu.
Çünkü bu göçle birlikte günden güne ülkenin suç tablosu yükselmeye başlamıştır. İçişleri bakanlığınca yıllık yayınlanan suç tablosu inanın ki insanın kanını donduracak seviyelere ulaşmıştır..
Çare..Bana göre tek çare,köyde ve kentte herkese iş,iş,iş..
Geriye kalan aştır,eştir ardından kendiliğinden gelir..