Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Benim Erzurum’a gelişim, milletin ateşten bir çember içinde kaldığı bir zamana rastladı” derken yalnızca bir tarih notu düşmüyordu. O söz, bir milletin kaderinin yeniden yazıldığı günlerin habercisiydi.
3 Temmuz 1919… Erzurum’un soğuk taşlarında bir kararlılık yükseliyordu. O kararlılık, işgal altındaki bir milletin “ya istiklal ya ölüm” diyerek ayağa kalkışının ilk adımıydı. Ve bu ilk adım, bir şehri tarihin kalbine taşıdı: Erzurum.
Bugün Erzurum’da yapılan törenler sadece bir anma değil; aynı zamanda o diriliş ruhunun yeniden hatırlanmasıdır. Öğrenciler, gaziler, mehteran… Ellerinde bayraklarla yürüdüler. Çünkü bu yürüyüş, sadece Havuzbaşı’na değil, aynı zamanda tarihimizeydi.
Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen’in sözleri bu duyguyu özetledi: “Erzurum Kongresi ile kök salan mücadele, Sivas’ta dallanmış, Cumhuriyet’le çınara dönüşmüştür.” Evet, bu bir mücadeleydi. Ve Erzurum, o mücadelenin vicdanıdır.
O yüzden 3 Temmuz sıradan bir tarih değildir. Bir karar günüdür. Gazi’nin, “Milletin mukadderatını milletin azim ve kararı kurtaracaktır” dediği o yüksek iddianın, halkla buluştuğu gündür.
Bugün de o gün gibi… Tarih bir kez daha aynı şeyi söylüyor: Bir millet ancak kendi kararına yaslanırsa yükselebilir. Törenler geçer, çelenkler solar ama o ruh kalır. Ve o ruh, Erzurum’un mayasında var.