Kıbrıs’ta çözüme ilişkin olarak yoldaşlarca yürütülen görüşmelerde ‘mülkiyet’ konusuna gelindiği duyuruluyor. Konunun karmaşık olması, çözümün önünde en büyük engel olarak durmaktadır.
Kıbrıs Barış Harekatı’nın gerçekleştirildiği günden günümüze dek konunun ciddiyetle ele alınarak çözüme yönelik çalışmaların yapılmadığı biliniyor.
Yapılan uygulamaların da günü kurtarmak için belirli amaçlarla ele alınarak çözülüyor gibi yapıldığı ise bir başka gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Buna karşın Rum tarafının, kuzeydeki kendilerine ait olan topraklar konusunu sürekli olarak sıcak tutarak Avrupa’daki mahkemelerde çözümler aradığının da unutulmaması gerekiyor. Loizidu davası ile başlayan süreç şu anda Orams davasına dek uzanmıştır.
Diğer yandan güneydeki Türk toprakları için benzer yolun denenmesi gerekirken en küçük bir adımın dahi atılmadığını da söylemek durumundayız.
Benzer durumda olan Türk Vakıflarına ait toprakların da kendi kaderlerine terk edildiği bir başka acı gerçektir.
Türk Vakıflarına ilişkin olarak 2004 yılında yaptığımız belgesel çalışmaları sırasında ilginç bulgulara da ulaşmış bulunuyoruz.
Bizlere sunulan olanak çerçevesinde ulaştığımız belgeler ve bulguların devletin arşivlerinde olduğunun da bilinmesini istiyoruz.
Mülkiyet konusunda çözümün ana omurgası olan Vakıf toprakları, kurulduğu 1571 yılından günümüze dek değişik evrelerden geçerek günümüze ulaşmıştır. Bunların ayrıntılarına girmek istemiyoruz.
Kıbrıs’ta siyasetçilerle yaptığımız konuya ilişkin görüşmelerde bazı siyasetçiler, Vakıflara ait topraklar konusunun uluslararası hukukçularca incelenmesi gerektiği konusunda görüş açıklamışlardır. Diğerlerinin ilgisizliğine karşın konu şu ana dek uluslararası düzeye taşınamamıştır.
Bu ilgisizliğin devam etmesi halinde, Vakıf topraklarına ilişkin olarak önümüzdeki dönemde hak iddia edemez duruma düşülebileceği kuşkusunu taşıdığımızı sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Toprağı olmayan bir devletin varlığının da tartışmalı olacağının biliniyor olduğunu düşünüyoruz.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde önümüzdeki Nisan ayında seçimler yapılacaktır. Seçimler öncesinde en azından toprak konusunda tüm siyasi partilerin bir araya gelerek, ortak hareket etmek için strateji üretmeleri gerekiyor.
Bu toplantıda belirleyecekleri ortak görüşler, seçimler sonunda oluşacak olan yeni hükümet için de bir yol haritası olacaktır. Aksini düşünmek bile istemiyoruz.
Şu anda tüm dünyayı sarsan yaşamakta olduğumuz ekonomik sıkıntılar, bir süre sonra atlatılacaktır. Buna karşın can verilerek, kan dökülerek elde edilen topraklar konusunda adım atmayacak olan siyasetçiler için, tarih hak ettikleri yeri onlar için hazırlamıştır bile…
Diğer yandan bir takım siyaset erbabı, Türkiye’de yürütülmekte olan bazı soruşturma ve araştırmaların Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de yapılmasını istiyorlar. Bundan neyi murat ettiklerini açıklamış olsa idiler biraz olsun inandırıcı olurlardı.
Bu söylemi dillendirenlerin, kim olurlarsa olsunlar, şu anda hükümet etmekte olanlar da olmak üzere, Rum saldırılarına karşı direndikleri biliniyor.
Bu mücadele sonrasında da Türküm diyen herkesin, onur duyduğu bir devletimizin olduğunu, kimsenin yok sayma hakkı yoktur.
Aradan geçen sürede ne veya neler değişti ki bu mücadele yok sayılmak istenmektedir. Bu istekte bulunmak aymazlık mı veya ötesi mi oluyor ne…
Bir Fransız atasözü, “Her şeyin bitti dendiği anda, geride kocaman bir gelecek vardır” demektedir.
Bizden anımsatması…
SEVGİ ile kalınız…