Ada’nın İngiliz Sömürge yönetimine geçmesi sonrasında Kıbrıs Türklerinin de varlıklarını hem korumak hem de mücadele etmek için çalışmalar yaptıkları biliniyor. Günümüzde de Kıbrıs Türklerine yapılan baskıların kılık ve şekil değiştirerek sürgit ediyor olmasına karşın ortak noktada buluşarak yolumuza devam edilmesinin zorunlu olduğu ise bir başka gerçek olarak karşımızda duruyor. 01 Ağustos 1958 tarihinde karşı unsura karşı direnişi örgütleyen Türklerin, Türk Mukavemet Teşkilatı TMT ile birlikte toplum için yaptıkları yadsınamaz. Yaşanılan bu başarılı direniş örgütünün çalışmaları ne yazık ki tam olarak bilinmiyor. Konuya ilişkin olarak da TMT’nın okullarda ders olarak okutulması için 1997 yılında alınmış olan Bakanlar Kurulu kararına işlerlik kazandırılması gerekiyor.
Eksikliklerine ve bazı yanlış uygulamalara karşın adı geçen örgüt sayesinde şu anda üzerinde özgürce yaşadığımız devletimiz olmayacaktı. Günümüzde bir avuç toprağa sahip olmak isteyenlerin savaş yaptıklarını yaşıyoruz. İsrail ile Filistinlilerin arasındaki savaş ve çatışmanın nedeni üzerine ayakları ile basabilecekleri toprak içindir. Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaşın temelinde de bu olgunun yattığını kaydetmek gerekiyor. Son günlerde çıkan veya çıkarılan Orman Varlığına yönelik saldırılar nedeniyle sonucun oldukça büyük zarara neden olduğunu söylemek olasıdır. Yangınların adeta can yaktığı bir dönemden geçilirken İsrail ise ateşkes kurallarını dikkate almadan yiyecek vereceğiz diyerek bir araya getirilen kadın ve çocukların ağırlıkta olanlarını ağır silahlarla tarayıp katlediyor. Dünyanın gözleri önünde yaşananlar bazı ülkelerce kınama mesajının ötesine geçmeyen açıklamalarla gün geçiştiriliyor. Bu nedenle üzerinde yaşadığımız toprağımızın değerinin bilinmesi gerekmektedir. İsrail’in saldırganlığına karşın çocukların açlıktan ölüyor olmalarının savunulacak bir yanının olmadığı da bilinmelidir.
Kıbrıs konusu için son olarak BM Genel Sekreterinin çağrısı ile bir araya gelen taraflar resmi olmayan toplantıdan da istenen veya beklenen sonucu alamadan dağıldılar. 1950’li yıllardan bu yana yapılan görüşmelerin de benzer şekilde sonuçlanması üzerine Kıbrıs konusu tesellilerle umutlarla sürgit edilip gitmeye çalışılıyor. Konunun bu şekildeki gidişle sonuca ulaşmasının da beklenilmemesi gerekiyor. Karşımızdaki unsur adanın güneyini askeri alana çevirmiş bulunuyor. Bundan aldığı güçle de müzakere masasına dostlar alış verişte görsün diye oturduğu gizlenemeyecek bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Görüşmelere katılsın veya katılmasın her görevli Rum yönetici Türkiye ile Türkleri suçlamaktan geri durmuyorlar. Newyork’taki görüşmelere katılan Rum müzakereci Melanaus Melanau, Türk tarafına yeterli baskının uygulanmadığını aynaya bakmadan söyleyebiliyor. Türk tarafına gerekli baskı yapılmadığı için anlaşmanın olmadığını söylüyor. Eğer içten anlaşmadan yana iseler öncelikle saçma sapan söylemlerden vazgeçmeleri gerekiyor. Buna koşut var olan yapıyı daha iyi bir noktaya getirebilmek için nelerin yapılması gerektiğine kafa yormaları gerekiyor. Yeni sınır kapılarının açılmasını engellemesinler. O zaman olumlu adımların atılması olanaklı olabilir. Şimdi bu baya söylenecek iki satırlık yanıta gelince utanmayı bir kenara bırakarak adadaki bütün fırınları ziyaret ederek Türklere ekmek vermemelerini sağlamasıdır. Bizlere düşen göreve gelince kendi iç çelişkilerimizden kısa sürede sıyrılarak yolumuza devam etmemiz gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…