Şehir kimliği içerisinde; o şehrin coğrafyasını yansıtan, kültürel kimliğini ortaya koyan ve yaşantısından izler taşıyan evlerinin ne kadar önemli olduğunu atalarımız bıraktıkları eserlerde bihakkın göstermişler. İnsan ve şehir arasındaki ilişkinin belki de en can alıcı, en belirgin tarafı, ömrümüzün büyük bölümünü geçirdiğimiz evlerimiz… Dış yüzeyi ile şehrin kimliğine önemli katkılar yaparken, iç mekânıyla huzurun, inancın ve bize özgü değerlerin yaşatıldığı yerler… 1999 yılında Dergâh Yayınları Erzurum Kitaplığı serisinden çıkan “Türkülerde Yaşayan Şehir” adlı kitabımızda “Kimliksiz Şehir” başlıklı yazıda sormuşuz:
“…ayakta kalmaları şehir açısından hiç bir önem arzetmeyenler bir tarafa, geçmişin Erzurum'unun güzelliğinin ispatı niteliğinde olan evler niçin kendi hallerine terkedildi, bir an önce yıkılmaları için harap olmalarına göz yumuldu? Bu vebâl kimin?”
Geçmişin sıkıntılı dönemlerinde o günün varlıklı kişileri tarafından yapılıp, yakın zamana kadar ayakta kalmayı başaran evlere sahip çıkamamayı nasıl ve hangi gerekçeyle açıklarız gelecek kuşaklara? Ve yine kitaptan devam edersek; “… niçin en azından köklü ailelerin oturduğu ve mimarî açıdan da bir devri hatırlatan evler korunmaya alınmadı? İkliminin soğuk olmasının da etkisiyle, kendine has bir tarzda ortaya çıkan bu evlerin göz göre göre yok olmasına niçin izin verildi?...
Mesela, Prof. Dr. Haşim Karpuz'un "Erzurum Evleri" adlı kitabında zikrettiği evlerden kaçı bu gün ayakta... Kaçı göçüp gitmiş ya da göçüp gitmeyi bekliyor.
Zırnıklı Vehbi Bey, Cevat Dursunoğlu, Kadıhafızoğulları, Müftü Solakzade ve İbrahim Hakkıoğulları gibi sayısı kırka varan bu evlerden bugün hangileri duruyor? Zamanında korumaya alınarak, restorasyonu yapılsaydı, şehrin estetiğine ne gibi katkıları olabileceği hiç düşünüldü mü acaba?
Bu tür mekânlar hepten tarihe karıştığında, onlarla birlikte artık geri getirilmesi mümkün olmayan bir şeylerin de yokolduğunun farkına varamıyor muyuz?
(…) Halbuki bu millet o evlerde yaşadı ve konuştu... Kurtuluşuna sebep olan düşünceler o evlerde dile getirildi...
O mekânları öyle hesapsız ve kitapsız bir hızla yıkarken, yıkılmalarına göz yumarken, işin bu yönünü de düşünmeliydik. Ve tabii şehrin kimliğini kaybettiğini de...
Bir zamanlar odalarında, sofalarında çubuktan atlarıyla çocukların koşup oynadığı, annelerimizin, ninelerimizin güzel günler geçirdiği bu evler neler görmemiş, neler yaşamamıştı ki bu güne gelinceye kadar... Kapısında, bacasında, bahçesinde, aşhanesinde, hülâsa hemen her yerinde geçmişten izler taşıyan Erzurum evleri’nden geriye kalanlar da, kendi terkedilmişlikleri içinde o "malum akıbetlerine" doğru hızla yol almaktalar bugün...”
İşte yukarıda dile getirmeye çalıştığım konuya, şehrin muhtelif kesimlerinin ve tabii ki öncelikle yetkili, etkili ve ilgililerinin dikkatini celbetmek için, bu durumu kendilerine dert etmiş kişilerden bir grup; “Çığlık Çok Geç Olmadan…” adıyla bir sergi açıyorlar bugün…
Sergi davetiyesinde organizasyon komitesi adına Alparslan KOTAN ve Yusuf DEMİRCİ hedeflerini; “… tarihi Erzurum evlerinin gerekli koruma ve yaşatma tedbirleri alınarak turizme, kültür ve şehir hayatına kazandırılması hususlarında kamuoyu oluşturma” şeklinde dile getiriyorlar. Amaçlarını ise, “….. sayıları gittikçe azalan karakteristik Erzurum evlerinin gelecek nesillere aktarılması hususunda kamu kurum ve kuruluşlarının; üniversitenin, basının, özel sektörün, sivil toplum kuruluşlarının ve halkın toplumsal ve tarihi bir sorumluluk duygusu ile hareket etmeleri” cümleleriyle özetliyorlar.
Tabii bu güzel faaliyette tek başına değiller. Çeşitli sanatçılar tarafından çekilmiş fotoğrafların ve tarihi Erzurum evlerine ait farklı ressamlarca yapılmış resimlerin yeralacağı, 3-7 Mayıs 2010 tarihleri arasında beş gün sürecek olan sergide; İlham Durmaz ve Doğan Hattatoğlu tarafından yapılan maketler de sergiyi gezecek olanların ilgisine sunulacak.
“Tarihi Erzurum evleri konusunda bilinçli bir kamuoyu oluşturmak, şehrin mimarlık ve kültür tarihine küçük bir dipnot düşmek iddiasıyla tamamen gönüllülük esasıyla yapılan, Erzurum halkının ciddi katılımının beklendiği” ve bugün Saat 17.30’da Kültür Merkezi Sergi Salonu’nda açılacak olan; Erzurum Kültür Merkezi Müdürü Hüseyin Kutan(Ki sergi davetiyesini kendisinin ve Suat Kılınboz’un birlikte dağıttıklarını buraya kaydetmek isterim.), Nurettin Hınıslıoğlu, Süleyman Kurt ve Hasan Kutan’ın da ciddi destek verdikleri serginin proje danışmanlığını ise; Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selman Can’ın yapmış. Konuyla ilgili haberde Can; sayıları gittikçe azalan karakteristik Erzurum evlerinin gelecek nesillere aktarılması hususunda kamu kurum ve kuruluşlarının; üniversitenin, basının, özel sektörün, sivil toplum kuruluşlarının ve halkın toplumsal ve tarihi bir sorumluluk duygusu ile hareket etmeleri gerektiğini” söylerken, 100-150 yıllık eski evlerin yaşatılması konusunda Safranbolu, Beypazarı, Afyon, Amasya, Kastamonu'da korunan eski evler örnek gösteriyor. Sayın Can’ın saydığı yerler arasında ilçeler var ve onlar bunu başarırken Erzurum’un evlerinin bu halde olması gerçekten anlaşılır gibi değil.
Tarihimizin ve kültürümüzün izlerini taşıyan Erzurum Evleri’nin sahipsizliğine daha çok dikkat çekileceğini düşündüğümüz sergiyle ilgili haberler “Erzurum Evleri Fotoğraf Sergisi” başlığıyla paylaşım sitesi Facebook’da da yeraldı. Sergiyi açanlara ve katkıda bulunanlara şimdiden teşekkür ederken, son cümle olarak şu yazmak istiyorum:
Bakalım; bütün Erzurum basınının özel ilgi gösterdiği, ülkedeki bir çok gazete ve internet sitesinin alıp haber yaptığı bu övülesi çalışma hak ettiği ilgiyi görüp, zihinlerde ve özellikle de pratikte gereken yankıyı bulabilecek mi?