ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Yaylaözü'nde 5 ev, 2 ahır ve 2 samanlık yandı
Yaylaözü'nde 5 ev, 2 ahır ve 2 samanlık yandı
İspir'de temmuz ayında kar sürprizi
İspir'de temmuz ayında kar sürprizi
Demirci gözyaşlarıyla uğurlandı
Demirci gözyaşlarıyla uğurlandı
Aydın'dan AGİT sunumu
Aydın'dan AGİT sunumu
Çiftçi'den Oltu Taş ocakları değerlendirmesi
Çiftçi'den Oltu Taş ocakları değerlendirmesi

İsmail Bingöl

Bayramın Ardından…
5 Ekim 2008 Pazar

Doğrusu, şunu düşünmeden de duramıyor insan... Bugün geldiğimiz noktada, her şeyin aşındığı, eksildiği, önemsizleştiği ya da önemsizleştirildiği, gerçek anlamından uzaklaştırılmaya çalışıldığı zamanda, bayramın ardından yazılan bir yazıda, okuyanların ilgisini çekecek ne olabilir? Dolayısıyla, böyle bir zaviyeden bakarak yazmak o kadar da kolay değil.

Ne var ki amaç, eğer mazinin her şeyi örten kanatlarının altından geçmişin güzelliklerine dair olanları seçip anlatmaksa, bu da tatmin edici olmaktan uzak görünüyor. Zira, bu yapılan da, sürekli tekrar edilenden başka bir şey değil. Fakat, her şeye rağmen söylenecek ya da yazılacak çok şeyin var olduğu da bir gerçek.  

            Belki adet olduğu üzere, geçmiş bayramlardan söz etmek yerine, bayram üzerine bir muhasebe yapmak daha doğru olsa gerek…

            Gelenekleri görmezden gelmenin ve dahası küçümsemenin neredeyse erdem sayıldığı günümüzde,  bayramları da eksilten biz değil miyiz aslında? Niçin gelenekleri, töreleri, ilerleme ve çağdaşlaşma adına bütünüyle bir engel gibi görür olduk? Bunların içinde, yaşatılmaya değer olanları seçip, toplumsal kimliğimizi ayakta tutma adına sahip çıkmamız gerekmez miydi? Ve hemen soralım; bayramları bayram sevinciyle yaşayamaz oluşumuzun altında yatan gerçek sebep bu mu acaba?

Mesela şairin;

 "Bayram" dediler... biz ağladık, ağlaştık...

             Lakin tanıdıklar bularak, yaklaştık...

          Öptük, şu asırlık çınarın yaprağını...

              Kuşlar, yuvalar, sularla bayramlaştık.” şeklinde anlatmaya çalıştığı, adına “bayramlaşma” dediğimiz birbirimizi tebrik etme adetimizi, eskiye oranla sıkı sıkıya muhafaza ettiğimiz pek söylenemez.  Fakat "millî bütünlüğün gönüllerdeki perçinleri " olan bayramlarımızda bu güzel adeti yaşatmak; birliğimiz, dirliğimiz, geleceğimiz ve geleneğimiz açısından çok önemli...

Ayrıca bu geleneğin ayakta tutulması, büyüyen şehirler içerisinde giderek görülemeyen dostların hatırlanmasına ve yeni dostluk bağlarının kurulmasına da sebep olur.

Nihat Sami Banarlı'ya göre; "Bir milletin kültür hayatının en güzel ifadelerinden birisi bayramlardır. Türkler, İslam dinini kabul ettikten sonra eski bayram adetlerini de muhafaza ettiler. Yeni dinin getirdiği Ramazan ve Kurban bayramlarına önem vermeyi, kudsiyetine saygı duymayı dini bir vecibe saymışlardır."

Sözün burasında, bayramın tarihi hakkında kısa bir bilgi aktaralım:

Türklerin "bayram” kelimesi ile, İslamiyetin bilinen iki bayramını ne zamandan beri ifade ettikleri bilinmemektedir. Bu kelimenin İslam’dan önceki umumî dinî bayram günlerini gösterdiğine dair de elimizde açık bir kayıt mevcut değildir. Yalnız Kaşgarlı Mahmut, XI. asırda Oğuzların "İd Günü”ne "Bayram” dediklerini (Bu arada; Erzurum’un ilçelerinden olan Narman’ın bir adının da “İD” olduğunu hatırlatalım.) ve bugünün "sevinç ve eğlence günü” olduğunu kaydettiği gibi, bayramın aslı olarak gösterdiği "Bazram” kelimesinin, aynı manaya geldiğini de söylüyor.

Fakat Müslüman Türklere mahsus olan diğer bayramlar hakkındaki açık bilgilerimiz, ancak Osmanlı Devleti zamanına aittir. Yapılan bayram ve merasim şenliklerinin, ilk kez ortaya konmasını olmasa bile, bir kanun ile düzenlenmesini, eldeki vesikalara göre, Fatih Sultan Mehmed’in eseri olarak telakki etmek gerekir. Ona dayandırılan Kanunname ile Fatih’in bayram günleri, divan meydanına taht kurulmasını ve yüksek rütbeli memurlarına el öptürmeyi emrettiği kaydedilmektedir.

Lügatçiler, Bayram’ın arapça karşılığı olan "ıyd” kelimesini "a’vd (avd)” kökünden türetirler ve (belirli aralıklarla) "geri dönen” şeklinde izah ederler. Bu, İslam bilim adamları tarafından da böyle kabul edilir. Çünkü "iyd”, "dönüp gelen” manasınadır.

Bayramın cömertliğinden, güzelliğinden, dünyamıza misafir gelirken getirdiklerinden eksilen bir şey yok. Eksilen belki de bizleriz. Bizim insanlığımız, bizim sevgimiz, bizim cömertliğimiz, bizim vefamız, bizim merhametimiz... Bizim sabır ve tahammülümüz. İnsanlığımızı, sevgimizi, cömertliğimizi, sabrımızı, vefamızı, merhametimizi çoğalttıkça, bu yönde gayret gösterdikçe, sanırız bayramlar da eskiden olduğu gibi güzel görünecektir gözümüze...

            Ve bu eksilişin farkında olan şair Fazıl Hüsnü Dağlarca, haklı olarak “O bayramlar masallarda kaldı” diyor. 1914 doğumlu şair, bir asra yaklaşan verimli hayatında, birbirinden çok farklı dönemlerin ve zamanların tanıklığıyla, bugünkü bayramlarda eski bayramların “arınmışlığını” bulamadığını söylüyor. “Oradan, o kendi masal ülkesinin muhteşem yalnızlığı içinden sarkıttığı şiirden iplerle çocuklara ve içinde çocukça sevinçleri yaşatıp duranlara sesleniyor” ve diyor ki:

“Bütün yeryüzü, gökyüzü nasıl insanlar içinse, bütün yazdıklarım öylesine çocuklar içindir. Çocuklar, eserlerimde yeni bir bayramı görsünler istiyorum.”

            Bayramlar, çocuk muhayyilemizde canlandırdığımız birçok şeyi cömertçe veriyordu. Yeni pabuçları, harçlıkları, renkli şekerleri, şımartılmayı, bıkmadığımız oyunları, sevdiğimiz yemekleri ve daha daha neleri... “Dünyanın en güzel ve en uzun günlerini” yaşıyor olurduk böylece. Herhalde onun için daha çok seviyorduk bayramları…

NOT: Bu bayram da yine millet olarak büyük bir acı yaşadık ve yıllardır bir türlü bitmek bilmeyen, “izansız ve idraksizlerce” amacı belli olmadan haince sürdürülen teröre on beş yiğidimizi kurban verdik. Onlar hiç şüphesiz gencecik yaşlarında, vatan toprağını kanlarıyla sulayan şehitler kervanına dahil oldular ve bizim göremediğimiz “diriler” arasına katıldılar. Gidişleriyle; arkalarında bıraktıkları kişilerin sinelerinde yaktıkları ıstırap ateşi, inşallah bir gün kötüleri ve bu işi “tezgahlayanları” da yakacaktır.

Ne diyelim; hepimizin başı sağolsun…

 

 

Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
ERZURUM
YAZARLAR
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Hızlı Tren Haritasında Büyük Bir Boşluk: Erzurum
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
Ateş nereden tutuşuyor?
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Erzurum’da Tarih Yürüyüşü yahut 3 Temmuz’un Sırrı
Baki Gezmiş
Baki Gezmiş
Yüce kitabımız Gölgesinde
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Sıkıntının Sıkıntısı
İslamhan Bulutlar
İslamhan Bulutlar
Yapay Zeka'ya yazdırıp "Ben yazdım" demek!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurum’un Türkiye Yüzyılı Önceliği:

Göçün Önlenmesi
Milletvekili Sayısının Yeniden Yükselmesi
Raylı Sistem
Türk Dünyası Merkezi Konumunu Alması
Tarımsal Sanayi Merkezi Olması
Erzurum İmaj ve Algısının Güncelleştirilmesi
Yeni Stadyum
Erzurum’un Eski Mahallelerine Yeniden Kavuşması
Betonlaşmanın durdurulması
Hepsi


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva