Ben Anadolu’yum… Acılar otağı, dertliler yumağı, yiğitler yatağı… Yüzyıllardır bu kutlu yurtta, nice destanlar yazılmış, nice zaferler kazanılmış. Gün olmuş; zalimin bağrına hançer olup saplanmışım. Gün olmuş mazlumun ahını alanlardan yiğitlerim eliyle öcünü almışım. Gün olmuş; bir ışık misâli; bir baştan bir başa bütün bir milleti aydınlatmışım.
Ben Anadolu’yum… Ozanlar diyarı, şairler yurdu… His dünyalarını çekip çeviren düşüncelerin kelime olup şiire dönüştüğü, nağme olup saza döküldüğü şanlı yurt… Bir ucumdan; Kars’tan, Ardahan’dan, Ağrı’dan, Erzurum’dan ve daha nice yerden geçerek, dağlarımda, ovalarımda yankılanan sesimin; diğer uçtan; İzmir’den, Edirne’den; güneyden, kuzeyden, batıdan duyulduğu ve cevap bulduğu… Vatanını seven herkesin derdine derman olduğu topraklar…
Ben Anadolu’yum… Uğruma nice canların şehit olduğu, nice güzelliklerin, nice mutlulukların, nice sevdaların feda edildiği… Niceleri yavuklularını boynu bükük, çocuklarını yetim, analarını babalarını gözü yaşlı bırakıp koştular beni savunmak için cephelere… Düşman çizmesiyle toprağım kirlenmesin, namusum ayaklar altına alınmasın da, canımız bu yolda feda olsun diyerek… Onlar ki… Her biri bir yerden… Her biri bulunduğu yerden izler taşıyan ve yiğitlikleri duruşlarından, bakışlarından okunan…
“Ben Anadolu’yum… Bağrımda taşısam da en büyük acıları, aman demem, ah çekmem, boyun bükmem. Bir yanımda kanarsa yaram, bir yanıma gülmek haram. Ben Anadolu’yum… Bir merhabadır yedi renk dünya diyarına, Pir Sultan toprağından semahım. Yankısı Toros’lardan başlar, mor başlı Munzur’lara uzanır. Çakıcı olur inerim ovaya. Ben Anadolu’yum… Kâh Aydın Dağları’nın efesi, kâh Bolu Dağları’nda Köroğlu’yum. Haçan bir yanım horondur benim, takalarla uzanırım Karadeniz’e.
Kemençedir bir adım, bağlama olsa da bir başka adım. Denizin karasına inat, yüzleri ak, alınları paktır insanımın. Ben Anadolu’yum… Kardeş kardeş, barış barış, dost dost söylerim türkülerimi. Gecem susar, acılarım susar, ama türkülerim asla susmaz benim. Ben Anadolu’yum… Gönlü sevgi bahçesi, gözleri dolu doluyum.” (Canel)
Ben Anadolu’yum. Ve şair Cahit Külebi’nin “Yurdumuz” şiirinde dediği gibi olmalıdır bütün ülkem… Birlik, dirlik ve düzenlik içinde… Ve de öyle olmalıdır ki; yaşayan yarınından emin olsun, ölüler bu toprakta rahat uyusun… Çocuklar babalarıyla büyüsün…
“Türkiye bayrağımız gibi / Dalga dalgadır; /Türkiye bayrağımız gibi / Dalga dalgadır;/Sivas kiliminden yolları / Gökte yıldız kadar köyleri vardır.”
Ben Anadolu’yum… Türküler benim bağrımdan çıkar, şarkılar bende bulur rengini, ahengini, ritmini… Gün geçer, ay geçer, yıl geçer ama… Türkülerimin itibarı, sevgisi geçip gitmez, devri bitmez. Ve söylenip durmaktadır asırlardır dillerde… Tıpkı bundan böyle de çalınıp söyleneceği, dinleneceği gibi…
Ben Anadolu’yum… Sinemde hep özlemin türküsü duyulur. Garip kalmış sevdaların izlerini taşır toprağım… Uzak düşmüş, kavuşamamış, zalimin elinde oyuncak olmuş ve bu ayrılıkla geçip gitmiş ötelere… Onun için yıllar yılı köz koymuşum yarama… İçim acılar yumağı… Dertliler otağı… Çünkü rahat yüzü görmemişim… Çünkü toprağım sırtlanların geçiş yeri… Gözü hep üzerimde olmuş düşmanlarımın… Ellerine fırsat geçtiğinde çiğneyip geçmek istemişler hep beni… Bugün de öyle… Bugün de aynı… Dirliğimin, düzenimin, birliğimin bozulmasını bekleyip dururlar dört gözle…
Bazen onlara gün doğduğu anlar elbette olmuştur tarihte… Kendileri içerden, kandırdıkları ve oyunlarına alet ettikleri soysuzlar dışarıdan; mülkümü talan edip, toprağımı işgal etmeye yeltendikleri zamanlar... İşte o zamanlar da; isyanlar ve kavgalar alıp başını gider. Düzen bozulup, ahenk tersyüz olur. Yaşayanlar canından bezip, ölülerin bile rahatı kaçar, mezarlarında rahat uyuyamaz olurlar. Ama sonra… Sonrasında milletimin akl-ı selimi, vatan sevgisi ve inancı üstün gelir yine ve toprağını kötülerin elinden kurtarır…
Bu hep böyle olmuştur belki ama… Bunun çok pahalıya geldiği ve nice ocakların sönmesine, nice yiğitlerin toprağa düşmesine ve nice güzelliklerin heder olmasına mal olduğu da acı bir gerçektir. Dolayısıyla; yine böyle manzarayla karşılaşmamak ve böylesine büyük bedel ödememek için, uyanık olmak gerektiği bir an olsun akıldan çıkarılmamalı ve unutulmamalıdır. Düşmanın her daim zaafımızdan yararlanıp, bizi güçsüz düşüreceğini, boş durmadığını; “Su uyur, düşman uyumaz!” deyimiyle özetlemişler toprağımın eski sakinleri…
Ben Anadolu’yum… Acıyla, hasretle, gurbetle yoğrulmuştur tarihim… Sel olup geçmiştir dağlardan, yağmur olup dökülmüştür göklerden… Bir yanım sevinçle coşarken, bir yanım hüzünle sarsılmış, akıp gitmiştir gözyaşlarım gecenin siyahında ötelere doğru… Yüzyıllarca haksıza, uğruya, vurguncuya ve nice isyanlara göğsünü siper eden Anadolu insanı, bütün bunlara dair büyük ve yüce türküler büyütüp, bin bir güzellikle yoğurarak onları, bir avaz halinde gök kubbeye salmıştır. Acılarıma sebep, bazen bir deprem felaketi, bazen bir sel, bazen bir sevda, bazen bir savaş, bazen daha başka olaylardır. Acısını yüreğine gömmesini, tevekkülle boyun eğmesini ve kendinden isteneni yapmasını bilmiştir hep insanım… Ne var ki, acısı yüreğine sığmayınca, kendini zaptetmek ve teselli bulmak için, onu bir türküye kondurmuş, bir nağme edip gökyüzüne uçurmuş, bir söz edip, yüzyıllarca dillerde yaşatmış. Böylece, hem acının elinden aldıklarını unutturmayarak, onlara olan vefa borcunu ödemiş ve hem de; kendinden sonrakilere, bugünün neye mal olduğunu türkülerin diliyle anlatır olmuştur. O türküler ki; milletimin hayatının en büyük özetidir.
Ben Anadolu’yum…
Bilin, anlayın, hissedin ve düşünün ki; bütün bu anlatılanların, içinde nice nice hikâye barındıranların ve her birinden daha birçok hikâye doğacak olanların hepsi benim…
Ben Anadolu’yum… Ben Anadolu’yum… Ben Anadolu’yum…