ALTIN VAZGEÇİLMEZ KÜLTÜRÜMÜZ
Erzurum kültüründe Altın’ın özel ve güvenilir bir yeri var. Ziynet olmasının yanı sıra tasarruf aracı olarak da altını kullanan Erzurumlu için altın en güvenilir yatırım aracı. Nişan, Düğün ve sünnetlerde takı olarak kullanılan altın, Erzurum’da aynı zamanda özel ve yüksek bir tersiye gerektiren kuyumculuk sanatının da yegane sermayesi. İpekyolu’nun canlı olduğu dönemde Erzurum “altın Şehri” olarak anılıyor. Bugün Türkiye’de sarraf ve kuyumcuların büyük bir bölümünün Erzurumlu olması da, ilin altın kültürünün beşiği olduğunu ortaya koyuyor.
Altın’ın insanlık tarihinde de özel bir öyküsü var.
Tarih boyunca ihtişam ve gücün göstergesi, güzelliğin ve gösterişin simgesi olan altın, tarih boyunca insanlığın vazgeçemediği en önemli madenler arasında büyük farkla ilk sırada yer alıyor.
ABD ekonomisine yönelik kaygıların artması ve dolardaki düşüş nedeniyle, yatırımcıların güvenli bir liman olarak gördükleri altına yönelmesiyle fiyatı artan altın, tarih içinde savaşlara neden olurken, hükümdarlıkların yıkılmasına da yol açtığı biliniyor.
Peter L. Bernstain'in bu ay içinde yayınlanan ''Altın'ın Gücü'' adlı eserinde, milattan önce 4000'li yıllarda kullanılmaya başlandığı bilinen altınla ilgili ilginç ve tarihi bilgilere yer veriyor.
ALTININ TARİHİ HAKKINDA İLGİ ÇEKENLER
Altının özünde olağanüstü basit bir maden olduğu belirtilen kitapta, sahip olduğu sonsuz ışıltının kaynağının ise kimyasal tepkimeye girmemesinden kaynaklandığı belirtiliyor. Önemli özelliklerinden birisi ise macun kadar yumuş olan altın madenin bir inç'in çekiçle dövülerek beş milyonda biri kadar inceltilebileceği, bir ons altının ise çekilerek 80 kilometre uzunluğunda tel haline getirilebildiğine dikkat çekiliyor.
Dünyada kullanılan diğer elementlerden farklı olarak bugüne dek çıkarılan altının neredeyse tamamının günümüzde varlığını sürdürdüğü ve kullanıldığına dikkat çekilirken, oksitlenmeye inatla direnen, alışılmadık yoğunluk ve yumuşamaya hazır olmasının altını diğer bütün madenler arasında yücelttiği kaydediliyor.
500 TON İÇİN 70 MİLYON TON TOPRAK KAZILIYOR
Güney Afrika'nın yaklaşık 500 ton civarında olan yıllık altın üretimi için 70 milyon ton gibi büyük miktarda bir toprağın kazılması ve işlenmesi gerektiği ifade edilirken, bu miktarın Keops piramidinde kullanılan malzemeden daha fazla olduğuna işaret ediliyor.
Çok eski çağlardan itibaren hep değerli, hayati ve vazgeçilmez olan olan altını bulma çabaları ve bu madene duyulan açgözlülüğün mitolojide bile kendini gösterdiği belirtilirken, Mısır'da firavunların dışında hiç kimsenin altın kullanamadığı kaydediliyor.
Romalılar'ın İspanya'nın kırsal alanlarında altını toprağın yaklaşık 200 metre derininde çıkardığını fakat daha sonra su basıncı ile kırma tekniğini geliştirdiği ifade edilerek, Sakramento bölgesinde de altın arayıcılarının Roma tekniğini kullandıkları, dağlara ve yamaçlara dakikada 100 ton su püskürterek altın aradıkları fakat bu muazzam su gücünün çevreye korkunç zararlar verdiğine dikkat çekildi.
İLK ALTIN PARA
Mısırlılar'ın M.Ö 4000'li yıllarda para olarak kullanmak üzere altın külçeler döktükleri ve üzerine firavun Menes'in adının basıldığı anlatılarak, Mısırlılar'ın binlerce yıl önce altın ile gümüş arasında bir oranı bile tanımladıkları ifade ediliyor.
Asur ve Babilliler'in Mısırlılar'dan daha incelikle işlenmiş ve daha düzgün altın külçeleri geliştirdikleri, yaklaşık 13.6 kilo gelen külçelerin üzerine aslan resmi bastıkları, yarısı kadar olan külçelere de ördek resmi koydukları kaydediliyor.
Mezopotamyalılar'ın daha küçük parçalara böldükleri altın paralara talent, minas ve şekel adı verdikleri, bu isimlerin hızla Anadolu, Yunan kentleri ve Akdeniz'deki yerleşimlere yayıldığı, şekel isminin bugün bile İsrail'de kullandığına işaret ediliyor.
Sikkeyi ilk Lidyalılar'ın kullandığı fakat Yunanlılar'ın sikke basımını sanata dönüştürmekte ilk oldukları kaydedilirken, altının para dönüşümü ile kullanımının kraliyet ayrıcalığı olmaktan çıktığı kaydediliyor.
Persliler'in Lidyalılar'ın sikke sistemini büyük bir başarıyla taklit etmenin yanında altını bir güç göstergesi olarak kullanmaya bildikleri, Büyük İskender'in M.Ö 331'de Issus'da Krallar Kralı'nı yenerek Pers İmparatorluğu'nu çökerttiğinde Darius'un büyük sahra çadıra girdiğinde ise altın araba, altın taç, altın küvet ve özenli işlenmiş bütün altın eşyaları incelediği ve ''İşte krallık bu demek'' ifadelerini kullandığına işaret ediliyor.
BOĞAZINDAN ERİTİLMİŞ ALTIN DÖKÜLEREK ÖLDÜRÜLDÜ
Roma'nın ünlü zenginlerinden Crassus, Sezar ve Pompeus gibi savaşta askeri birliklere komutana edebileceğini göstermek için Mezopotayma'da Parthialılarla savaş başlattığı ve M.Ö 53'de Carrhae Muhaberesinde Partlar'ın daha baştan davranarak 10 bin oklu süvari ve bin deveyle 44 bin kişilik Roma ordusuna saldırarak yendiklerini belirtilerek, Partlar'ın paragöz adam Crassus'a duydukları öfkeyi herkese göstermek için boğazından aşağı altın dökerek öldürdükleri kaydediliyor.
DİLSİZ TAKAS
Kartacalılar'ın Heredot'a anlattığına göre Afrikalılar ile Kartacalılar arasında altının şu şekilde gerçekleştiği belirtiliyor:
Kartaca tüccarları Afrika'nın batı kıyalarına çıkarak ticaretini yapmak istedikleri malları kumsala düzenli bir biçimde istif ederler, gemilerine dönerek büyük bir duman çıkarırlar. Duman işareti ile malların yerlerini öğrenen yerliler altınlarıyla kumsala gelerek ve bırakılan malların ederi kadar altın bırakarak, bölgeden ayrılırlar. Ardından Kartacalılar tekrar çıkar ve duruma bakarlar. Eğer tatmin olmuşlarsa altınları alıp denize açılır, yoksa tekrar gemilerine dönerlerdi. Bu süreç iki taraf tatmin olana kadar sürerdi. Ancak birbirlerinin yüzlerini asla görmez ve tek bir söz söylemezlerdi. Altın çıkan bölgelerde iş ilişkileri bu ''dilsiz takas'' ile gerçekleşiyordu.
Bu uygulamanın Afrika'nın bazı bölgelerinde bugünde sürdüğü kaydediliyor.
TUZ MU KIYMETLİ ALTIN MI
Orta Çağ'da Arap ve Avrupalı tüccarların, Afrikalılara altın karşılığında muhtelif mallar, gümüş ve bakır sikkeler önerseler de bu alışverişte en çok talep edilen ürünün tuz olduğuna dikkat çekiliyor. İnsanların yaşamlarını tuz olmadan sürdüremeyeceğine işaret edilerek, bu bölge insanının tuza müthiş ihtiyacı olduğunu, Sudanlılar için altının değerinin neredeyse tümüyle tuzun alım gücüyle değerlendirildiği kaydedilerek, bir ons tuzun değeri bir ons altın yada daha fazlasına eşit olduğu için bölgeye tuz getirmenin muazzam karlı bir faaliyet olduğu kaydediliyor.
''ALTINI ALIN GELİN'
İspanya Kralı Ferdinand, Kollomb'a keşif yapması için yola çıkmasına izin verdiğinde, ''Altını alın gelin, mümkünsü insani yöntemlerle, ama hangi tehlikeler söz konusu olursa olsun, altını alın gelin'' emrini verdiği kaydedilerek, yeni dünyada madenleri işleten İspanyonlar, yerlileri çok çalıştırdıkları 1519'da 100 bin kişi olan yerli nüfustan 2 bin kişinin hayatta kaldığı ve madenden çalıştırmak için Afrika'dan köleler getirildiği kaydedildi.
ALTINA HÜCUM
ABD'de 1853 yılında Kaliforniya'da altın bulunmasının ardında bu bölgeye 25 bin Fransız, 20 bin Çinli olmak üzere 100 bin kişinin akın ettiği, San Fransisco'da bulunan altın sonra ise bu bölgede öğrenci ve öğretmenlerin bile altın arama çalışmalarına katılması nedeniyle okulların kapandığı kaydediliyor.