Rahmetlik Sabri Dedem anlatmıştı!
Okula gittikleri yıl 1900’lü yılların başı; sıkıntılı yıllar! Okul var, öğretmen sayısı kısıtlı. Bir öğretmenleri geliyor derslerine; ders veriyor ve bir ay sonra sınav yapıyor, sınıfın bir kısmı sınavda başarısız oluyor.
Öğretmenleri: “Benim aldığım maaşım bana helal olmaz” diye istifa ediyor!
Demek ki; ben dersimi verir çıkarım, gerisi beni ilgilendirmez fikri; doğru bir fikir değil!
Öğretmenler Günü dolayısıyla yazılan makaleleri, yapılan röportajları okudum, seyrettim.
Yazımda; öğretmenlerimizin maddi açısından, şikâyetçi olanların gözü dışından, bugün yaşadığımız bunalımlarla, geldiğimiz noktalarla ilgili bir göz kullanarak öğretmenlerimize baktım!
Konuşulanlar bana sadece meselenin “maddi” olduğunu anlattı. Öğretmenlerimizin maddi olarak zor durumda olduklarını, kredi kartı borçlarının bulunduğu anladım. Daha büyük resme baktığımızda; bu sadece öğretmenlerimizde değil, bütün Türk Milletinin başında olduğunu görürüz; konumuz bu değil!
“Çocuğum hiçbir şey olamadı, bari bir öğretmen olsa” düşüncesi yirmi yıla yakın süredir yıkıldı; Allah’a şükür, bu düşünce utanç vericiydi.
Suçlu, geçmişte bu ülkeyi yönetenlerindir; geleceği olan çocukları- gençleri emanet edeceği öğretmenleri seçerken yaptığı hatalar devleti bugünkü hale getirmiştir.
Acıdır; ama gerçektir!
Öğretmen bir “savaşçı” olmalıdır!
Savaşçı ruhlardan, okuyan, okuduğunu anlayan, idrakini hayatına uygulayabilenlerden, sosyal insan olanlardan, sosyal hayatı önemseyenlerden, kendisini her gün güncelleyenlerden, farkında olanlardan öğretmen yapılmalıdır! Ülke hakkında endişe taşıyanlardan, ülkesini, öğrencisini canından çok sevenlerden öğretmen yapılmalıdır.
Devletimiz; öğrencisine dünya standartlarında düşünme öğretebilecek, bilgiyle ve milliyetçi duygularla besleyecek; bunu kendisine ilke edinen öğretmenler seçecek sistem oluşturmalıdır!
Toplumda en fazla değeri öğretmene verdiğimiz zaman, doğru iş yapmış oluruz.
Gelişmiş ülkeler bu konuda ne yapıyorlar; bakmalıyız!
Japonlar; bütün sosyal hayatlarında, sanat – kültür hayatlarındaki gösterilerde protokolün en önünde öğretmenler var ve ücretsiz, devlet erkânı ikinci sırada yer alıyor protokollerde, tiyatro veya diğer sosyal aktivitelerde!
İngiltere devlet bütçesinden her yıl öğretmenlerini istediği ülkeye tatile gönderiyor, sosyal hayatın içindeler ve her türlü protokolde gene en öndeler!
İngiltere’de hâkim ve savcılardan sonra en yüksek maaşı öğretmenler almaktalar! Bu da öğretmen olabilmenin ne kadar zor olduğunu gösteren bir durumdur!
Ülkemizi kahreden ve kıskacı içine alan dış kaynaklı, küresel dayatmalı terör belasında ülkeyi düze çıkartabilecek ruh ve bilgi öğretmenlerimizde, imamlarımızda, muhtarlarımızda gizli!
Ancak enternasyonal odaklar, mekanizmaların çalışmasına fırsat ve özgürlük vermiyorlar, vermezler de!
Geçenlerde bir haber okudum; emekli öğretmenlerin siyasete girmeleri istenmiş! Kutluyorum istek yapanları!
Ancak bu ülkede dış odaklı yönetilen partilerde siyasete girmek demek çok para demek; büyük yatırım demek; bu öğretmenlerimizi aşan bir kampanya! Evinden çıkmayan, kahvede okeyin başında oturan, kendini bir köşeye hapsetmiş, kendi içinde hapis insanlarla zor; çok zor!
Bunun için öğretmenlerin kavgası, siyasi kişisel getirimden çok, ülke, millet adına olmalı ve siyasetlerine böyle partilerde devam etmelidirler!
İnsanların idealleri; hele hele ülkeleriyle idealleri hiç bitmemeli; bir alev gibi her gün daha samimi, daha içten yanmalı; yandırmalı ki; siyasette bulunabilsin öğretmenlerimiz! Bu röportajlarda “soğan alamıyorum” diye yakınmaktan daha çok işe yarar! Ağlayan, sızlayan için sözünü ettiğimiz yüreği, zaten arayamayız!
Öğretmen, öğrencisine gelişen, büyüyen, dimdik, güçlü, dışa bağımlı olmayan, bağımsız Türkiye’yi idrak eden Atatürk’ün bağımsızlık ruhunu aşılayabilecek öğretmenler yetiştirmeliyiz; bu istem içinde bile olsa!
Önce bağımsızlık, ülkemin geleceği; bütün mesele bu düşüncede öğretmenlere sahip olabilmek!