ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Sivas-İstanbul yüksek hızlı tren seferleri başlıyor
Sivas-İstanbul yüksek hızlı tren seferleri başlıyor
Şehitlere vefa
Şehitlere vefa
Kene popülâsyonuna dikkat!
Kene popülâsyonuna dikkat!
Muşlu annelerin evlat nöbeti devam ediyor
Muşlu annelerin evlat nöbeti devam ediyor
Anneler gözyaşlarıyla evlatlarını bekliyor
Anneler gözyaşlarıyla evlatlarını bekliyor
HABERLER>EĞİTİM
12 Mayıs 2014 Pazartesi - 13:43

Yükseköğretim Yol Haritası Erzurum’da açıklandı

YÖK Başkanı Çetinsaya, tarafından hazırlanan “Büyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası” başlıklı rapor Atatürk Üniversitesinde düzenlenen 222. Üniversiteler Arası Kurul Toplantısında açıklandı.

Yükseköğretim Yol Haritası Erzurum’da açıklandı

ERZURUM (İHA) - Yükseköğretim Kurulu Başkanı (YÖK) Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, tarafından hazırlanan “Büyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası” başlıklı rapor Atatürk Üniversitesinde düzenlenen 222. Üniversiteler Arası Kurul Toplantısında açıklandı.

222. Üniversiteler Arası Kurul Toplantısı Erzurum Atatürk Üniversite’sinin ev sahipliğinde Kültür Merkezi A Salonunda yapıldı. Toplantıya Erzurum Valisi Ahmet Altıparmak, YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, Üniversitelerarası Kurul Başkanı ve Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan İbicioğlu, Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak’ın yanı sıra çok sayıda üniversite rektörü katıldı.

MÜZİK DİNLETİSİ

Toplantı, Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Müzik Öğretimi Bölümü öğretim üyeleri ve öğrencileri tarafından verilen müzik dinletisiyle start aldı. Atatürk Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sadi Çöğenli, toplantının açılış konuşmasını yaparak üniversite kütüphanesinde nadir bulunan eserlerin tanıtımını yaptı.

İBİCİOĞLU’NUN AÇIKLAMASI

Üniversitelerarası Kurul Başkanı ve Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan İbicioğlu ise akademisyenlerin özlük haklarının önemine değindi. İbicioğlu, “Doçentlik sınavlarını kurumsal olarak dijital hale aktarmış bulunuyoruz. Üniversitelerdeki çalışan akademisyenlerin özlük haklarını kalifiyeli öğretim elemanlarını tutmak için ekonomik durumlarının son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Önümüzdeki yılları içerisinde üniversite eğitimi değişime uğrayacak. Örgün eğitim yerine internet tabanlı eğitim olacak. Sürdürülebilir rekabeti sağlayabilmek amacıyla bunu yapmamız gerekiyor. Uzaktan eğitim konusunda daha fazla program göndereceğiz. Türkiye’nin geleceği bu programda gizlidir.” dedi.

KOÇAK’IN SUNUMU

Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak’ta, Üniversitelerarası Kurulun 222. toplantısına ev sahipliği yapmaktan kıvançlı olduklarını söyledi.

Rektör Koçak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Gerek üniversite, gerekse şehir olarak siz değerli bilim insanlarını ağırlamak ve bu önemli toplantıya ev sahipliği yapmak bizler için büyük onurdur. Şimdiden Erzurum’a ve Üniversitemize hoş geldiniz. Erzurum kökleri itibariyle bir tarih, kültür ve eğitim şehridir. Medeniyetler beşiği Anadolu’nun sadece üzerinde medeniyetlerin yaşadığı bir toprak parçası değil, aynı zamanda bir ticaret güzergâhında olması dolayısıyla farklı medeniyetlere mensup insanların uğrak yerlerinden biridir. Erzurum eski zamanlardan beri eğitim merkezi olarak kullanılan nadir şehirlerarasında yer almıştır. 13. yüzyılda kurulan Çifte Minareli Medrese ile 14. yüzyılda kurulan Yakutiye Medresesi bunun en güzel örneklerindendir. Her iki medrese de dönemlerinde üniversite işlevi görmüş ve sadece Erzurum’daki insanları değil, uzak diyarlardan gelen öğrencileri de eğiterek insanlığın kültür ve eğitim dünyasına katkılar sunmuştur. Onlarca tarihi esere ve zengin maddi kültür varlıklarına sahip olan şehrimiz, özellikle kış turizmi bağlamında Türkiye’nin en önemli merkezlerindendir. Hem kar kalitesi, hem kayak pistlerinin uzunluğu, hem de çok çeşitli modern kış spor tesisleri yönünden dünyanın sayılı şehirleri arasında olan Erzurum’un tarih turizmi, kış turizmi, eko-turizm ve inanç turizmi alanlarında da dikkat çekici bir önemi vardır. 60 yıla dayanan geçmişiyle Türkiye’nin ilk üniversitelerinden biri olan Atatürk Üniversitesi, aynı zamanda Ülkemizin en seçkin eğitim kurumları arasındadır. 110 bini aşkın öğrencisi ve 3 bine yakın akademisyeniyle büyük bir eğitim kurumu olan; çağdaş eğitimin gerektirdiği yapı ve donanıma sahip Atatürk Üniversitesi ülkemizin eğitim sisteminde her zaman önemli bir rol oynamış, ülkemize ve insanlık ailesine hizmeti her zaman şiar edinmiştir. Siz değerli konuklarımızı, köklü bir tarih ve eğitim mirasına sahip olan Erzurum’da ve Atatürk Üniversitesi’nde ağırlayacak olmanın mutluluğu içinde saygı ve selamlarımı sunarım.”

ALTIPARMAK’IN KONUŞMASI

 

Erzurum Valisi Ahmet Altıparmak ise, “Son dönemde akademisyenler ve yöneticilerde bu milletin dertleriyle ilgilenmelerini görünce gelecekten ümidimiz artmaktadır. Medeniyetimizin tanımadığı medeniyetlere ışık tutacak bir eğitimi gerçekleştirecekleri için teşekkür ediyorum. Erzurum Tanpınar’ın ifadesi ile 50 cami 32 medrese ile 32 medrese üniversite demektir. Atatürk Üniversitesi bu boşluğu dolduruyor. Üniversiteler kuran şehirde bulunmaktan ben de gurur duyuyorum.” dedi.

ÇETİNSAYA YOL HARİTASINI PAYLAŞTI

Konuşmaların ardından YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, “Büyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası” başlıklı raporunu açıkladı.

Çetinsaya, raporda şu bilgilere yer verdi:

“ERİŞİM, yükseköğretim alanının temel konularının başında gelmekte ve yükseköğretim ile toplum arasındaki ilişkinin asli bir boyutunu teşkil etmektedir. Bu bölümde, yükseköğretime erişim ve onunla bağlantılı konular tarihsel bir perspektifte ele alınacaktır. İlk olarak, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yükseköğretimin dünya ölçeğindeki büyüme ve genişlemesinin nüfus artışı ve refah devletiyle ilişkilerine değinilecek, dünyanın farklı coğrafyalarındaki demografik yapı farklarının eğitim alanıyla ilişkileri değerlendirilecektir. İkinci olarak, Türkiye’de yükseköğretime erişim sorunlarının geçmişi, çözüm arayışları ve 1980 sonrası yükseköğretime erişimdeki büyük değişim incelenecek, Türkiye’nin yükseköğretim alanında ulaştığı okullaşma oranı, seçilmiş bazı ülkelerle karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır. Üçüncü olarak, Türkiye yükseköğretim sisteminin bugünkü genel görünümüne istatistiksel olarak bakıldıktan sonra, ön lisans, ikinci öğretim, ve uzaktan öğretim yaklaşımlarının yükseköğretim sistemi içerisindeki durumu kısaca incelenecek; 1980’li yıllarda kurumsallaşan ve bugün devasa bir yapıya dönüşen açık öğretim sistemi ise, yıllar içindeki evrimi ve bütün boyutlarıyla ayrıntılı olarak değerlendirilecektir.

YÜKSEKÖĞRETİMDE KİTLESELLEŞME; İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, dünya sosyal refahında önemli bir değişim yaşanmış, gelişmiş sanayi ülkeleri başta olmak üzere, dünyanın büyük bir bölümünde eğitime yönelik talep ve ihtiyaç yüksek oranlarda artmıştır. Bu doğrultuda yükseköğretim sistemleri, tüm dünyada 1945 sonrasında belirgin şekilde genişlemiş ve toplumun daha geniş kesimlerinin erişebildiği kitlesel bir hal almıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde ve özellikle 1945-1960 yıllarında dünya genelinde eğitimin yörüngesi değişmiş, kitleselleşmiş, yaygınlaşmış, erişilebilirliği artmıştır. Daha fazla sayıda öğrenci ilkokullarda öğrenim görmeye

başlamıştır. 1960 sonrası dönemde ise, dünyanın farklı coğrafyalarındaki ülkelerin nüfus Büyüme, KALİTE, ULUSLARARASILAŞMA: Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası; yapılarındaki farklılıklar, eğitime erişimi farklı bir şekilde etkilemiştir. Demografik geçişini, bir başka deyişle yüksek ölüm ve yüksek doğurganlık oranlarından düşük ölüm ve düşük doğurganlık oranlarına geçişi tamamlayan ülkelerle tamamlamayan ülkeler arasındaki farklı nüfus dinamikleri dünya genelinde demografik dalgalanmalar ortaya çıkarmıştır. Yükseköğretimde yeni öğrenci sayılarındaki iniş çıkışlar da söz konusu demografik geçiş kaynaklı değişim ve dalgalanmalarla bağlantılıdır. Bu yıllarda gelişmiş sanayi ülkeleri, eğitime ayrılan mali kaynakların büyüklüğü açısından da sanayileşen ülkelerden daha iyi durumda olmuşlardır. 1970’li yıllarda demografik geçişini tamamlayan Batılı gelişmiş sanayi ülkelerinde kaynak tahsisindeki avantajlar uluslararası rekabette ve sosyal refahın artırılmasında bu ülkelere önemli üstünlükler sağlamıştır. Demografik geçişini tamamlayan gelişmiş sanayi ülkelerinde, üniversiteye giriş çağındaki nüfus, genel nüfus artış eğilimlerindeki durağanlık nedeniyle hemen her yıl aynı kalmıştır. Demografik geçişini tamamlamamış ülkelerde ise bu sayılar her yıl bir önceki yıldan daha yüksek gerçekleşmiştir. Dünya genelindeki doğurganlık oranları ile nüfus artış hızları 1960, 1980, 2012 dönemlerinde önemli bir değişim geçirmiştir. Örneğin, 1960’da toplam doğurganlık Türkiye’de 6,3 iken, Japonya’da 2, Almanya’da 2,4, ABD’de 3,7, Meksika’da 6,8 ve Filipinler’de 7,1 olarak gerçekleşmiştir. 2012 yılına gelindiğinde bu oranlar Türkiye’de 2,1’e, Japonya’da 1,4’e, Almanya’da 1,4’e, ABD’de 1,9’a, Meksika’da 2,2’ye ve Filipinler’de 3,1’e gerilemiştir. Benzer bir eğilim nüfusun yıllık artış hızında da yaşanmıştır. 1960’da Türkiye’de yıllık nüfus artış hızı yüzde 2,5 iken bu oran 2012’de yüzde 1,3’e gerilemiştir. Bu eğilim yukarıda anılan diğer ülkelerde de aşağı yönlü olmuştur. Yükseköğretime ERİŞİM: Nicel Büyümeden Nitelikli Büyümeye: Bazı ülkelerde yıllık nüfus artış oranı ve kadın başına düşen doğum sayısı. Buluşturmak sanayileşen ülkelerde kaynak tahsisi kısıtları, altyapı eksiklikleri ve kurumsallaşma sorunları gibi çok yönlü faktörler nedeniyle sınırlı kalmıştır. Türkiye’de okuryazarlık oranları son altmış yıllık sürede yüzde30’lardan yüzde95’e yükselmiştir. Erkeklerde okuryazarlık %100 seviyesine ulaşmış, bu oran kadınlarda yüzde90 olarak gerçekleşmiştir. Diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla, Türkiye’de kız çocuklarının eğitiminde gelinen seviye bir başarıyı ifade etmektedir. Artıştaki oranlar itibariyle bakıldığında kadınlardaki okuryazarlık artışı erkeklere göre daha fazladır. 1980’lerin başında kadınların yarısının okuryazarlıktan yoksun olduğu, 2010’da ise bu oranın yüzde10 seviyesine kadar gerilediği görülmektedir. Yukarı yönlü eğilimin zorunlu eğitim nedeniyle devam edeceği düşünüldüğünde, önümüzdeki on yılda kadın nüfusun tamamına yakınının okuryazar olacağı varsayılabilir. 1980 yılında yaklaşık 467 bin 000 öğrenci üniversite giriş sistemine başvurmuşken bunların sadece yüzde 9’u bir yükseköğretim programına yerleştirilebilmiştir. 1980’li ve 1990’lı yıllar boyunca yükseköğretim talebi istikrarlı bir şekilde artmıştır. Sosyal ve iktisadi gelişme sonucu, gerek devletin ilkokul, ortaokul ve lise seviyesindeki okullar için uyguladığı destekleyici siyasetler, gerekse aileler ve öğrencilerin yükseköğretime artan ilgisi bunda etkili olmuştur. 1999 yılına gelindiğinde, 1.478.365 öğrenci üniversite giriş sistemine başvurmuştur. Aynı yıl yerleşen öğrenci sayısı 448.377, oransal olarak ise yüzde30 düzeyinde gerçekleşmiştir. Sonraki yıllarda da başvuran aday sayısı genel olarak artmıştır.

YÜKSEKÖĞRETİM TALEBİ

Ortaöğretim ve lise okullaşma oranlarına paralel olarak artan yükseköğretim talebi karşısında, 2006 yılından itibaren çok sayıda yeni devlet ve vakıf üniversitesi açılmıştır. Ayrıca 2008 yılından itibaren kontenjanlar artırılmış ve böylece yükseköğretim kurumlarına yerleşen sayıları yükselmiştir. Böylece Türkiye yükseköğretim alanı, 2012 yılı itibariyle, açık öğretim kontenjanları dahil, liseden yeni mezun olan öğrenci sayısından daha fazla yerleştirme kapasitesine ulaşmıştır. Buna rağmen arz ve talep dengesi tam kurulamamıştır. Bunun sebebi, aşağıda genişçe ele alınacağı üzere, önceki yıllarda herhangi bir programa yerleşmemiş kişiler ve bir programa yerleştiği halde yeniden sınava giren kişilerin sayılarının yüksekliğidir. 1980- 2013 yılları arasında üniversite giriş sınavına başvuranların sayıları mezuniyet durumlarına göre incelendiğinde, lise son sınıf düzeyinde başvuranların oranı 2014’te yüzde 41 olarak gerçekleşmiştir. Daha önce herhangi bir yükseköğretim programına yerleşmemiş lise mezunu ve bir yükseköğretim programına yerleşmiş lise mezunlarının toplam başvuru sayısı, son sınıf düzeyindeki başvuru sayısından fazladır. Bir başka ifadeyle, yükseköğretim sistemi önündeki yığılma, daha önce herhangi bir yükseköğretim programına yerleşmemiş olanlar ile daha önce bir yükseköğretim programına yerleştiği halde yeniden sınava girenlerin sayısının fazla olmasıyla ilgilidir. Bu yığılmanın mezun fakat yerleşmemişler bakımından sebebi, farklı lise türleri arasındaki eğitimin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Başarı profili yüksek olmayan liselerden mezun olan dezavantajlı öğrencilerin, bir yükseköğretim programına yerleşebilmek için uzun yıllar hazırlık yaptıkları ve ilave kurs destekleri aldıkları görülmektedir. Burada asıl dikkat çekilmesi ve belki kısa vadede çözüm üretilmesi gereken husus, başvuranlar içerisinde daha önce bir yükseköğretim programına yerleşenlerin yüksekliğidir. Genel olarak ifade etmek gerekirse, Türkiye yükseköğretim sistemi, bazı iç sorunlarına rağmen, istikrarlı şekilde büyümüş ve özellikle son yıllarda yükseköğretim okullaşma oranlarında hızlı bir artış sağlanmıştır. Bu durum yükseköğretimdeki öğrenci sayılarının, erişim ve okullaşma oranlarının son otuz yıldaki değişiminde açıkça görülebilir. 1983 yılında tüm üniversitelerde öğrenim gören toplam öğrenci sayısı 335.000 iken, 1990’da 673.000’e, 2000’de 1.490.000’e, 2010’da 3.493.000’e, Nisan 2014 itibariyle ise yaklaşık 5,5 milyona çıkmıştır. Son on yıllık dönemdeki artış çarpıcı seviyelerdedir. İleride ele alınacağı gibi mevcut öğrencilerin ortalama yüzde 46,7’si açıköğretim programlarında kayıtlıdır.

TÜRKİYE’NİN YÜKSEKÖĞRETİM OKULLAŞMA ORANI

Türkiye’nin brüt yükseköğretim okullaşma oranı yüzde 61 iken, Birleşik Krallıkta bu oran yüzde  61, Fransa’da yüzde 57, ABD’de yüzde 95, Rusya’da yüzde76 (2009 verisi), Güney Kore’de ise yüzde 101 olarak gerçekleşmiştir. Bir başka deyişle, Türkiye son on yılda yükseköğretimde önemli bir niceliksel büyüme ve genişleme sağlamış ve Fransa’yla Birleşik Krallık gibi ülkelerin brüt yükseköğretim okullaşma oranlarını yakalamıştır. Yukarıda Şekil 2’de sunulan 2013 verilerine göre, Türkiye’nin yükseköğretim brüt okullaşma oranı %75 seviyesine ulaşmıştır. Yükseköğretim Kurulu Nisan 2014 verilerine göre, yükseköğretim kurumlarındaki öğrenci sayısı 5,5 milyon sınırına dayanmıştır. Bu veri referans alındığında 2014 yılı için yükseköğretim brüt okullaşma oranlarının %80’in üzerine çıktığı tahmin edilmektedir. Önümüzdeki yıllarda bu eğilimin, artan üniversite sayıları ve 12 yıllık zorunlu eğitim nedeniyle daha fazla yükseleceği görülmektedir. Bütün bu veriler birlikte değerlendirildiğinde, brüt okullaşma oranları açısından Türkiye’nin birçok gelişmiş ülkeyle kıyaslanabilir bir noktaya geldiği görülmektedir. Sonuç; Türkiye yükseköğretimi son yıllarda olağanüstü bir büyüme gerçekleştirmiştir. Demografik ve küresel eğilimler dikkate alındığında bu büyümenin devam edeceği anlaşılmaktadır. Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmasıyla birlikte 2016 yılından itibaren liseden mezun olacak öğrenci sayısı yıllık 1,2 milyona yaklaşacak ve böylece üniversiteye giriş talebi daha da artacaktır. Türkiye’nin demografik fırsat penceresinin 2050’li yıllara kadar açık kalacağı düşünüldüğünde, eğitim odaklı beşeri refah yatırımlarının ve Ar-Ge kapasitesinin artırılması için önemli bir döneme girildiği görülmektedir. Bu çerçevede, gerek eğitim odaklı olmak üzere öğrenciler, gerekse araştırma odaklı olmak üzere farklı toplumsal kesimlerden yükseköğretime yönelik talebin yüksek olacağı öngörülmektedir. Türkiye’nin gerek 2023 hedefleri gerekse küresel dinamikler bakımından, yükseköğretim alanında öğrenci, öğretim üyesi, üniversite ve mezun sayıları bakımından büyümeye devam etmesi ve artan nüfus eğilimlerine uygun bir arz altyapısının kurulması gerek Büyüme, Kalite, ULUSLARARASILAŞMA: Bu sebeple hem son yıllarda açılan yeni üniversitelerin, hem de yükseköğretimde ihtiyaç analizleri yapılarak kurulacak yeni üniversitelerin Türkiye’nin nüfus yapısının gerektirdiği büyüklüğe ulaşması gerekmektedir. Yükseköğretimde yüzyüze eğitim okullaşma oranlarımızın OECD ülkeleri ortalamasının altında olduğu dikkate alındığında, bu büyümenin yüzyüze programlarda olması beklenmelidir. 2006 öncesi kurulan devlet üniversitelerinin büyüklükleri düşünüldüğünde, erişime talep yönlü baskıyı mevcut ve yeni kurulacak çok sayıda vakıf üniversitesi ile 2006 sonrası kurulmuş devlet üniversiteleri karşılayabilir. Bu bakımdan, 2006 yılından itibaren kurulan 50’si devlet olmak üzere 81 yeni üniversite, Türkiye’nin, önümüzdeki dönemde karşılaşacağı talep yönlü baskıları yönetebilmek bakımından önemli bir avantaj olarak değerlendirilmelidir. Türkiye’nin önümüzdeki on yılda bir yandan yükseköğretime erişimi toplumsal talebe duyarlı olacak şekilde artırması, öte yandan kaliteyi gözetmesi ve uluslararası rekabete odaklanması gereklidir. Şimdiye kadar yükseköğretime erişimi artırmaya çalışan Türkiye yükseköğretim sisteminin, bundan sonra kalite süreçlerine yönelik politikalar izlemesi; bu amaçla gerek yüzyüze eğitim programlarını gerekse de ön lisans, ikinci öğretim, uzaktan öğretim ve açıköğretim programlarını yeniden ele alması gerekmektedir. Kısaca, Türkiye için çıkış yolu özellikle son on yılda gerçekleştirilen olağanüstü büyümeyi kalite süreçleriyle devam ettirebilmektir.”

 
Oltu Çayı yeşerdi…!
 
Erzurum’dan ‘Bir Damla Bin Umut’
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
ejder tepesi-1 13 Mayıs 2014 Salı 10:43

bilim üretemeyiz ve yerimizde saymaya devam ederiz.Mesela ticarileştirmede,üniversiteler olarak firmalara ve kurumlara danışmanlık yaptığımız yok.Girmişiz kampüsün içerisine, kapıları kapatmışız,dünyadan haberimiz yok.Al gülüm,ver gülümü oynuyoruz.Patent almada,ürün geliştirmede,lisanslamada,şirket kurmada ve en önemlisi de bilimsel rapor yazmada neden YILLARDIR YOKUZ? NEDEN,NEDEN? 222defadır bir araya geliyorsunuz.Dostlar bizi alışverişte görsün diyorsunuz,ama neticesi her defa koskoca bir hiç oluyor.Körler,sağırlar hesabı.Neden şu ana sizlerin ürettiği bir markamız yok?Neden biz de bu markamızla millet olarak gururlanalım ? "Bakınız biz de TÜRK MİLLETİ olarak bu teknolojiyi ürettik,icat ettik ve insanlığın hizmetine sunduk" neden diyemiyoruz? Bu yatmanız,bu saltanatınız nereye kadar sürecek? Size neden kimse bunun hesabını bir sormuyor?Neden,neden?Bu vurdumduymazlığınız nereye kadar gidecek,niçin bu asli görevinizi yapıp bu ülke insanının refah seviyesine katkı yapmıyorsunuz,neden?

Yorumu oyla      7      4  
ejder tepesi 13 Mayıs 2014 Salı 10:29

Yıllardır hep yol haritası yaparlar. Bu haritanın bir sonu yok mudur ? 222 defa toplanılır da bunun bir nihai neticesi olmaz mı, neden olmuyor? Bu ülkenin üniversiteleri neden günlerini gün ederler de asli görevlerini yapmazlar? Bu nereye kadar gidecektir? Bu üniversiteler icat yeteneklerini neden kanıtlamazlar? Eğer Türkiye gelişmiş ülkeler arasında yer almak istiyorsa;yenilikçilik,teknoloji geliştirme ve icat yeteneğini artık kendisine ve dünyaya kanıtlaması gerekiyor.Akademik yükseltmelerde artık sadece yayın değil, patent,proje,lisanslama,özellikle ticarileş tirme gibi ölçütler artık uygulamaya konulmalıdır.Yayınlar ve makaleler niteliksiz olduğu için,etki açısından dünya ortalamasının çok altındayız.Sebebi de YÖK akademik ünvanları sadece yayına göre veriyor.Bu uygulama da bilime (zaten üniversitelerimizde bilim yok) darbe vuruyor.Mesela kalite kontrolü doçentlik aşamsında değil,doktora aşamasında yapılmalıdır.Eğer bu merkezi doçentlik uygu lamasına son verilmezse nitelikli

Yorumu oyla      7      4  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Ne üniversiteye, ne de üniversiteliye yakışıyor..!
Necmi AKSBAŞ-Atatürk üniversitesi Kampüs içi oturma alanları, çekirdek ...
Üniversiteler Erzurum'a odaklanacak
Yükseköğretim Kurulu Başkanı (YÖK) Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, 12 Mayıs ...
BEAH’tan eğitime destek
Erzurum Valiliği tarafından uygulanan ‘Kardeş Okul Projesi’ sayesinde ...
 
TÜİK’ten ETÜ’ye tanıtım açılımı
Erzurum Teknik Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi ve Türkiye ...
Atatürk Üniversitesi Bahar Şenlikleri 13 Mayıs’ta
Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü tarafından organize edilen “Bahar Şenlikleri” ...
Aşkale’de İngilizce öğretiminde ilginç yöntem
Aşkale İlçesi’nde İnkilap İlköğretim okulunun uyguladığı yöntem öğrencilerin ...
 
42 Üniversite Erzurum’da buluştu
16. Üniversiteler Arası İşbirliği Programı, Atatürk Üniversitesi Kültür ...
Oltu Milli Eğitim’de duygusal uğurlama
Oltu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde yaşanan görev değişikliği sonrası ...
Temiz, sosyal devleti anlattı
Atatürk Üniversitesi Ata Gençlik Hukuk Kulübü ve Hukuk Fakültesi tarafından ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Kibirli Siyaset Aktörleri ve AK Parti'nin Değişim İhtiyacı
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Ayağın Sürünmesi
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
"Devlet Adamı” olmanın somut örneği: Vali Mustafa Çiftçi
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
Cumhurbaşkanımıza Minnettarız
Ö. Faruk Kayaalp
Ö. Faruk Kayaalp
Alan Var Alamayan Var ve Ayıp Hassasiyeti
Kadir Sabuncuoğlu
Kadir Sabuncuoğlu
‘Muhalif’
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurum’da Belediyelerin Önceliği Ne Olmalı?

a.Kentsel Dönüşüm
b.Kent içi Ulaşım
c.Altyapı
d.Sosyal Belediyecilik
e.Kültür, Turizm ve Sanat
f.Sosyal Katılımcılık
g.Mahalle Kültürüne dönüş


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva