Günlük enerjiyi üretecek besin miktarı, insanın kendi yumruğu büyüklüğündedir. Bu kadar miktarı yediğimizde vücut kendi enerjisini yeterince kullanabilmektedir. Eğer vücudumuzun ihtiyacından fazla tüketmeye kalkışırsak yediğimiz gıdanın yüzde 35’ini stoklamaya gideriz ki bu da vücudumuzu boşuna yormamız anlamına gelir. Bu ise bizim için hem enerji hem vakit hem de israf olur ki neticesinde büyük bir yorgunluk yaşamamıza neden oluruz.
Evdeki sofra kültürümüzü kaybettik. Artık evlerde ailece toplu yemek yeme adeti neredeyse yok oldu. Ülkemizde, ev dışında yiyilen yemeğe yılda 50 milyar TL harcandığı bilinmektedir.
Bütün bunların yanında yediğimiz GDO’lu gıdaların, hazır yiyecek ve içeceklerin ve hormonlu gıdaların ise yapımızı nasıl etkilediğini henüz bilmemekteyiz.
Mesela patatese eklenen akrep geninin, domatese eklenen köpek balığı geninin, daha birçok meyve ve sebzeye uygulanan genlerin ileriki zamanlarda insan vücudunu ne hallere düşürebileceğini bilmemekteyiz. Nitekim mutasyon da bir yanlışta ısrar etmekte oluşmaktadır.
Mesela, Kur’ân-ı Kerim, deniz kıyısında yaşayan, Cumartesi yasağını çiğneyen ve sürekli balık tüketen bir kavmin maymuna dönüştürülmesinden bahsetmektedir. (Bakara 65- 66, A’raf – 166 ). Yine Dabbet’ül Arz’ın, ahir zamanda ortaya çıkarak insanların ilikleriyle beslenmesi de herhalde genetik sapmalar sonucunda olacak şeydir.
Onun içindir ki atalarımız aç kalarak sıhhatli olmamızı tavsiye etmektedirler.
Çok yemek, karnı tıka basa doyurmak başa beladır, sıhhat ise az yemek ve açlıktadır.
Çok yemek ve özellikle protein ağırlıklı gıdalar tüketmek duygularımızı etkilediği için, öfkeli olmamıza neden olmaktadır. Ama zamanımız insanı ne yazık ki haz endeksli yaşamaktadır. Bu da onun, hastalıklarla gıda arasında nasıl bir bağ olduğunu görmesini engellemektedir.
Bizim vücudumuz sanki muhteşem bir konak gibidir. Girişinden çıkışına kadar her şeyi kontrol etmemiz gerekmektedir. Özellikle midemizi çok iyi gözetlemeliyiz. Ama bunu yapmıyoruz sonra da büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Eğer insan kendisine dikkat ederse sağlıklı bir ömür sürmesini sağlamış olur.
Mesela insan susamadan su içmemeli, az su içmeli, vücut sıcaklığında ılık su içilmeli, bidon ve pet sularını fazla içmemelidir. Çünkü bunlardaki esnekliği artırmak için asit esterler kullanılmıştır. Eğer bir de bunlardan çok içerseniz içinizi zehirle doldurmuş olursunuz.
Bir de bol su içenlerin ışıldayan bir cilde sahip olacakları gibi, yaygın bir inanışın araştırmalar sonucunda böyle olmadığını ispat etti.
Yapılan araştırmalarda fazladan kaynak suyu içenlerin deri yoğunluğunun azaldığını, çeşme suyu içenlerinse deri yoğunluğunun arttığını göstermiştir. Yani
cinsi ne olursa olsun, suyun cildin kırışıklığı veya pürüzsüzlüğü üzerinde fark yaratmadığı ortaya çıktı. Yani ölçü olarak ne kadar susarsanız o kadar su içmeniz gerekmektedir.
Işık ve elektromanyetik dalgalardan olumsuz etkilenen büyüme hormonunun, 25 yaşına kadar salgılandığı bilinmektedir. Anne ve babalar, çocuklarının sağlıklı büyümeleri için, onların yatak odalarına, cep telefonu, TV ve bilgisayar gibi cihazları koymamalıdırlar.
Kanser ve diyabete karşı koruyucu etkisi olan melatonin hormonu karanlıkta salgılandığı için, karanlıkta uyumak gerekir. Dinç kalmak bağışıklık sistemimizi güçlendirmek istiyorsak karanlıkta uyumayı tercih etmeliyiz.
Başımız her ağırdığında tomografi çektirmemeliyiz. Bir tomografiden alınan doz, 14-21 miligram radyasyon olduğu için, bu dozun, atom bombası atılan bir yerin, 2.5 km uzağında bulunan insanın aldığı radyasyona eşit olduğu tespit edilmiştir.
Gıda Bakanlığı arada sırada bir denetim yapıyor.Yaptığı denetimlerde onlarca firmanın ürettiği, etten, süte, ekmekten, bala, yağlara kadar birçok gıdanın, sağlığa zararlı ve standartlara aykırı ürünler ürettiğini açıklıyor. Takip edip açıklanan bu markaları sofralarımızdan uzak tutmalıyız.
Şekerin harika bir tadı vardır. Ama fazla alındığında beyin fonksiyonlarını kilitlediği, hafızayı yavaşlattığı, doymuş yağların beyin fonksiyonlarına zarar verdiği, cips, pizza ve diğer hamur işlerinin çocukları aptallaştırdığı, tuzlu yiyeceklerin kalbe ve beyine zarar verdiği, kızarmış yiyeceklerin Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıkları tetiklediği artık kanıtlanmıştır.
Avustralyalı bilim adamları, belirli ölçülerde düzenli çay tüketiminin tansiyonu düşürdüğünü ispatladılar. Fazla çayın vücutta kansızlık ve demir eksikliği yaptığı ve prostat kanserine neden olabileceğini, Glasgow Üniversitesi bilim adamları ispat ettiler.
Günde bir elmanın her derde deva, dutun şifa küpü olduğu, grip için doğal ekinazyayı, C vitamini ve Omega 3 tüketilmesinin çok yararlı olduğu bilinmektedir. Prof.Dr. Turan Karadeniz, kuru üzümün eczane gibi olduğu, özellikle asabi hastaların kuru üzüm yemesi gerektiğini söylemektedir.
İnatçı öksürüğe karşı siyah çikolatanın faydalı olduğu kanıtlandı. ABD’li bilim adamları, günde üç fincan kahve içmenin ölüm riskini yüzde 10 azalttığını belirlediler.
Karpuz aç karnına veya ara öğünlerde çekirdeği ile birlikte tüketilmelidir. Karpuz kanseri önler, susuzluğu giderir, çekirdeğindeki ‘Likopen’ kalbi enfarktüsten korur. Karpuzun beyaz kısmı ağızda çiğnenirse ağız kokusunu giderir.
Kudret narı yağı, insanı güzelleştirir, yüzde leke koymaz, içilir ve hastalıklı yere sürülürse sedef hastalığını ve kaşıntıları yok eder.
Ayakta içilen su, direk onikiparmak bağırsağına geçer, vücuda hiçbir faydası olmaz. Ama oturarak içilirse insanı, kolera dahil, birçok hastalıktan korur.
Yatmadan dört saat önce yemek yememeliyiz, yatarken önce sağ tarafa yatarak midede olanların alt tarafında toplanmasını, sonra sol tarafa yatarak karaciğerin, midenin sıcak kalmasını sağlamalıyız.
Sırt üstü yattığımızda kan arka tarafa gittiği için, insana unutkanlık verir. Yüzü koyun yatılmalıdır ki kanın dolaşımı sağlansın. Çünkü beyni, ön beyin çalıştırmaktadır.
İlaçlar bal, şerbet ve pekmezle alınırsa ilacın etkisini artırır.Direk şeker pancarından yapılan tatlandırıcının zararı yoktur.
Rafine tuz yerine, bol minareli kaya tuzu kullanılmalıdır. Soğan ve sarımsak aynı anda yenmemelidir. Her ikisi de yakıcı olduğu için, vücudumuza gıda olarak aldığımız her şeyi parçalar. Kahvenin vücuttaki suyu attığı ve kurutucu etkisi olduğu için, kahve içerken mutlaka su ile beraber ve şekerli içilmelidir.
At karıncası yumurtası yağını, Osmanlıda, haremdeki cariyelerin tüylerin çıkmaması için kullandıkları, yılan yağının da tarih boyunca saç dökülmelerini önlediği ve saçların çıkmasına yardımcı olduğu ve saç kıran için uygulandığı bilinmektedir.
Gerek İbni Sina gerekse ünlü hekim Galen sülük tedavisini uygulamışlardır.
Bugün Almanya, Japonya ve birçok ülkede hirudoterapi klinikleri mevcuttur.
Ülkemizde de bir kaç üniversitemizde, sülük tedavisi başarıyla uygulanmaktadır. Çünkü sülükler ağrı kesici ve kuvvetli antioksidan ihtiva eden maddeler salgılarlar.
Atatürk Üniversitemizde de uygulanan sülük tedavisi, güven veren, güleryüzlü uzman hekimler kontrolünde yapılmaktadır ve çok başarılı sonuçlar alınmaktadır. Bu tedaviyi gören hastaların, eklem ve damar tıkanıklığı hastalıklarında yüzde yüz başarı sağlanmakta ve hastalar bu tedavi sonrası memnuniyetlerini belirtmektedirler.
Bu tedaviyi uygulayan birkaç üniversiteden biri olarak bu tedaviyi şehrimize getiren, muhterem Rektörümüz Prof. Dr. Hikmet Koçak Hocamıza ve Araştırma hastanesi Başhekimimiz muhterem Prof.Dr. Bilgehan Erkut Hocamıza ve önceki Baş Hekimlerimize de çok çok teşekkür ediyoruz. Allah kendilerinden razı olsun ki böyle güzel bir tedaviyi şehrimize getirmişler ve başarıyla uygulamaktadırlar.
Dünyaca ünlü kolesterol uzmanı Prof. Philippe Even, kolesterolün sanıldığı gibi öldürücü olmadığını, damarları tıkamadığı yapmadığını ve kötü kolesterolün, ilaç endüstrisinin ürettiği bir yalan olduğunu ve son 15 yılda kolesterol düşürücü ilaçlar sayesinde bu sektörün 300 milyar dolar kazandığını iddia etmiştir.
Ülkemiz her yıl yabancı ilaç firmalarına servet ödemektedir. Sadece 2012 yılı için, 13.8 milyar lira ödeme yapılmıştır. Toplumumuzun yüzde 35’i kalp hastası, 12 milyondan fazla kişinin kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riski var.
Ancak son yıllarda dünyada, şifalı bitkilerle tedaviye (fitoterapi) destek çalışmaları hız kazanmıştır. Almanya, Japonya ve ABD gibi ülkelerde, hastalıklara karşı bitkisel ürün kullanımı, yüzde 50’nin üzerine çıkmış durumdadır.
Bizlerin sıhhatimizi korumamız lazımdır. Sigara, alkol ve benzeri zararlı maddelerden çok uzak durmalıyız. Hijyene ve yediğimiz tüm gıdalara dikkat edip takip etmeliyiz. Bu konuda görevlilere yardımcı olmalıyız. Görevliler de görevlerinin bilinci içerisinde halkımıza, sık sık denetimleri ile hizmet etmeliler.
Temas ettiğimiz ‘en kirli’ eşyalar olan ; para, alışveriş sepetleri ve arabaları, tv kumandaları, cep telefonu, klavyeler, kapı kolları, evcil hayvanlarla vb.
yakınlıklarımızda her zaman temizliğe ve hijyene çok çok dikkat etmeliyiz.
Unutmamalıyız ki sağlıklı fertten, aile, aileden, toplum ve sağlıklı milletler meydana gelir.
(İkinci yazı)
729 barkod numarası ile başlayan malların, zalim İsrail menşeli mallar olduğunu unutmamalıyız ve bu malları kullanmamalıyız. Bu malların kullanılmaması için buradan çağrı yapıyoruz. Çünkü bunlara verilen her kuruş Müslümanlara sıkılan kurşuna dönüşmektedir. Bu büyük bir vebaldir.Bizler bu vebalden kaçmalıyız. Bizim imanımız gereği de bu malları kullanmamaları için çevremize tavsiyelerde bulunmalıyız. Allah rızası için bunu yapmalıyız.
İşte o malların bazıları : Coca Cola, Pepsi, Fanta, Nescafe, Nestle, Nesfit, Nestea, Nesquik, Cheetos, 7UP, Britch American Tobacco, Crunch, Algida, Aquafina, AXE, Coffeemate, Burger Kıng, Cappy, Hesterfeld, kent, cif, bonibon, Schweppes, Dove, Domestos, Olips, Toybox, Evian, damla, fritolay, Motorola, Polo, Kimberly-Clark, Hayat Su, KFC, Lipton, L,OREAL, VICHY, Marks-Spencer, Becel, Mc Donald’s, Dıesel, cacharel, Lucky Strıke, Kotex, Lancomee, Omo, Danıno, Kerastesa Parıs, Bıotherm, Phılıp Morrıs, Calve, Turkuaz Su, Tamek, Dorıtos, Danette, Pall Mall, Maggı, Huggıes, Amway, Tofita…
Allah’a emanet olunuz. Âmin, Âmin !..