Benim yerimde Nedim olsa; bahar saçlı nazeninin, şafağın demli masasında önüme düşen tek saç teli kadar tesellisi içindeyim, derdi, yarin…
Herkes içindeki ıssssıızz bir adada yaşıyor aslında.
İnsan garip, baht garip.
Dua garip, veda garip, şarkı garip…
Gagasından su damlatan turna garip…
Biliyorum ki bu turna artık bu ellerden hiç geçmez..
Bir kere daha…
Yunus’u saklayan Yunus’un yüzgeçlerine tutunamadık, dileklerimize uygun çaput bulamadık murat çalısına asacak… Anlayanların delirdiği bir dünyada, sanırım o yüzden aptal taklidinde yaşayanlar çok. Ama hiçbir nehir göl olacak kadar aptal değil… Ama gözlerini eşeleyenin su çıkardığı bir dünya işte. Herkesin acısı da, adası gibi ıssız…
Beklentiler umutlara göre değil. Kader kopya çektirmiyor sınavlarında. Kim kimin içine saklanacak, bu diyet isteyen tüfekten?.. Çıngırakla tebessüm tedavisi yapan büyücü, bahar tedavisi yapan güneş yine bahtı kandıramadın!..
Yutkunan yılların hekimini bulamadım işte. Dallarına baht kondukça selviler soldu. Selviler soldukça uzak uzak uçmaya başladı kuşlar.. Yeşil kuşlar, mavi kuşlar… İçlerinden yalnız biri beyaz…
İçlerinde bir kuş ki, en uzaktan uçmakta. Ona ne yaptım bilmem!..
Karlı dağlardan savuşan güneş gibi…
Gülüşünü yitirmiş, rengini güz bozkırlarına vermiş, beyazlarını el sallayan avuçlara…
Bahar panikte, güneş panikte, yuva panikte.. Acep bu kuş yüreği kafese benzeyen sevenlerinden mi ürkmüş ola?..
Hadi uzak uçma, desem, döner mi göğü gönül seçmiş tebessümler.. Ümitlendikçe, derdim ki; unutur mu acep bir kerecik bu özge baharı Erzurum soğukları. Erzurum soğukları kadar kundaksız bu hikaye…
Eyvahlar olsun!..
Yağmur olsun diye avuçlarımla su taşıdığım yokuşlarda tek tek damladım işte, mendiline ulaşmadan.
Solgun bir yıldız kaydı, ay ışığından içime..
Baş örtünü düşürdüğüm ırmak Cennete akıyorum, dedi.
Susmam bundandı… Yoksa başörtünü Palandökenin en vahşi taşlarına bağlardım be gülüm… Yoksa toprağa gül eker kandırırdım. Yoksa diş gıcırtımla korkuturdum pencereni çalan meleği, gökyüzüne kar topu atardım, güneşi örtecek kadar… Huzur dilencisi bahtın ellerini keserdim(!)..
Ceylana çay şırıltısı besteleyen avcı, murada kafeslik tahta kesen sevda… Kağnısını karıncaların çektiği umutlar. Beyaz bir mermi saplandı böğrüme… Dil yüreksiz, yürek bedelsiz.
Hekim arayan mum, bu kitabın yazıları çok küçük be gülüm!.. Bu kaderi okuyamadım!.. Gönül hangi delikanlı acıları çağırsın, bir türlü ağarmaz gözlerinde şafak ? Bütün yetimler soğuk, bütün dualar soğuk, dağlarda aya uluyan aç kurtlar soğuk…
Bu bahar adının gereğini yaptı. Boyalarım yetmedi solan yapraklara… Ne desem?.. Güle güle, güle güle sana Palandökenlerden kıble tarafına uçan beyaz kuş… Bütün delikanlı acılarım sana helal olsun… Güle güle…
( Bu vesileyle;
Kederimiz nedeniyle gerek cenazemize katılarak, gerek hanemize teşrif ederek, gerek telefonla arayarak acımızı paylaşan, Fatiha’sını eksik etmeyen tüm dostlara teşekkür ediyorum… Allah razı olsun… )