ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
ETÜ’de Moleküler Biyoloji ve Genetik Öğrenci Kongresi
ETÜ’de Moleküler Biyoloji ve Genetik Öğrenci Kongresi
Erzurum’da FETÖ üyesi öğretmen yakalandı
Erzurum’da FETÖ üyesi öğretmen yakalandı
ETSO’dan belediyelere tebrik turu
ETSO’dan belediyelere tebrik turu
Jandarma sahip çıktı
Jandarma sahip çıktı
Doğu Anadolu’da yeni kelebek türü keşfedildi
Doğu Anadolu’da yeni kelebek türü keşfedildi

Mustafa Damlarkaya

Kur’ân-ı Kerim’i Anlayarak Okumalıyız
27 Eylül 2015 Pazar

Kur’ân-ı Kerim, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayan nasihat lerle doludur. Kur’ân-ı Kerim, insanlar için indirilmiş bir kitaptır. Bu mübarek son kitap “ anlaşılmasın” diye indirilen bir kitap asla ve kat’a olamaz. Müslümanım diyen her insan, önce Kur’ân-ı Kerim’i anlayarak okuyacak hayatının baş kısmına ve uygulamaya koyacaktır. Şunu her Müslüman çok iyi bilmelidir ki “Kur’ân-ı Mûciz’ül Beyân’ı anlamak farzdır”.

  Nitekim yüce Rabbimiz  “Sana indirdiğimiz bir kitaptır.Çok mübarek/ bereketli/  verimli!.. Ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar!  (Sâd-29)” buyurmuşlardır.

  Kur’ân-ı Kerim’in bazı yönleri, herkes tarafından belki anlaşılmayabilir. Fakat,Kur’ân-ı Kerim genel itibariyle insanların okuyup anlayacağı bir kitap olduğu için, tamamiyle anlaşılması için indirilmiş son İlâhî kitaptır.

  Peygamber Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyururlar: " Müjdeler olsun size ! Şüphesiz ki bu Kur'an, bir tarafı Allah'ın elinde diğer tarafı da sizin elinizde olan bir iptir. Ona sımsıkı sarılın! Şayet böyle yaparsanız asla sapıtmaz ve helake uğramazsınız." Taberani rivayet etmiştir. Seyh Elbani bu Hadis’in sahih olduğunu belirtir.

  Sahabe- i Kiram efendilerimiz de Kur'an’a çok büyük önem verirlerdi. Ezberledikleri Kur'an ayetlerini hayatlarında uygulamadıkça yeni ayetleri ezberlemezlerdi.

  İbn-i Mes’ud (R.A.) " Bu Kur'an'dan ayrılmayınız. Çünkü o Allah'ın sofrasıdır. Sizden kim Allah'ın sofrasından alma gücüne sahipse alsın”.

  Bu da ancak ilim öğrenmekle olur. İşte o zaman kaynakları bizzat kendimiz öğreniriz, kendi işimizi başkalarına havale etmeyiz, onların da bizi bir oyuncak gibi oynatmalarına fırsat vermemiş oluruz.

  Aslında insanlar Kur’ân’ı okuyup üzerinde düşünseler, sevgi ve gönül bağı ile bağlı olduklarının, kendilerine anlattıklarında bir yanlışlığın olduğunu fark edeceklerdir. Eğer biz Kur’ân’ı hiç anlamayacak olsaydık yüce Rabbimiz bu mübarek ve son İlâhî kitabı indirmezdi.

  Kur’ân-ı Kerim, anlaşılıp uygulamaya konulmadan  bizlere bir fayda vermez. Okuduğumuz zaman, yalnızca okumak için okumuş oluruz. Hiç yüce Rabb’imizin bizim anlamamamız için kitap gönderebileceği aklımıza sığabiliyor mu?

  Bugün İslâm toplumunun hal ve tavırları, sanki Kur’ân’ın adeta anlaşıl maz bir kitap olduğunu, anlaşılmasının da mümkün olmayan bir kitap olduğunu bağırır gibidir.

  Bu da Müslümanların, Kur’ân’ın anlamı üzerinde düşünmeksizin kafa yormamalarına, yalnızca tecvid, sıfat vb. dikkat ederek okumakla kalmalarına neden olmaktadır.

  Bir de Kur’ân’ın sadece hocalar ve din adamları tarafından anlaşılabile ceği, toplumun bunu anlayamayacağı görüşü beynimize yerleşmiş gibi bir kanı mevcuttur.

  Eğer bir Müslüman Kur’ân’-ı Kerim’i yalnızca okumak için okuyorsa bu da hayatında bir değişikliğe sebep olmuyorsa herhalde Kur’ân okumanın ona bir faydasının dokunduğunu söyleyemeyiz.

  Acaba bugün bizler bir İslam toplumun fertleri olarak bir veya birkaç ayetin üstünde kaç kere kafa yorup kaç kere düşündük? Kur’ân’ın Türkçe meâlini  ve tefsirlerini acaba kaç defa okuduk? Yapmamız gereken görevimizi ihmal edip kendi işimizi hep başkalarına havale edip yan gelip yatmadık mı?

  Kur’ân-ı Kerim, mutlaka indirildiği dil olan Arapça ile okunmalıdır. Buna kimse itiraz edemez. Çünkü yüzünden okumak veya dinlemek büyük bir sevaptır. Ama sadece okumak ve dinlemek yetmez. Dinleyip de anlamaya çalışmazsak ve hayatımıza uygulamazsak bize bir faydası olmaz. Olsa olsa güzel sesli bir hafızın okumasından dolayı duygusal bir an yaşarız ki bu da geçicidir. Buna bakarak Kur’ân’ın indiriliş gayesi, okumadan dolayı duygusal bir an yaşamak mıdır ? Tabii ki değildir.

   Fakat şu gerçeği de söylemek lâzımdır ki Arapça Kur’ân okumak veya dinlemek bazen etkili olur. Anlamını anlamasak dahi okunan ayetlerden etkilenebiliriz. Bu, bazen okuyanın sesine ve tilavetine göre de etki yapabilir. Mesela dünya çapındaki bir hafızın okuma tarzı ve sesi etkili olabilir.

   Yüce Rabb’imiz  “Şu Kur'an'ı bir iyice tedebbür etmezler mi, yoksa evvelce gelip geçen atalarına gelmeyen bir şey mi geldi onlara?. (Mü’minûn- 68)”,  “Kuran'ı tedebbür etmiyorlar mı? Allah'tan başkasının olsaydı onda bir çok çelişki bulacaklardı.(Nisâ- 82)”,

   “Onlar Kur'an'ı tedebbür etmiyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitleri mi var? .(Muhammed- 24)” buyurarak bizlerin Kur’ân’ı, tedebbür, yani arkasındaki hakikatın araştırılarak  okumamızı istemektedir. Herkes mutlaka, Kur’ân-ı Kerim’i anladığı dilde okumak zorundadır. Kur’ân’ı çok iyi düşünüp ders alabilmek için, onu yavaş yavaş ve düşüne düşüne okumak gerekmektedir.

  Yani, Kur’ân-ı Kerim, tertil (yoluyla, usûliyle okumak) ile ve düşünerek okunmalıdır. Eğer böyle okunursa o zaman kıyamet, cennet, cehennem ve hesap günü ile ilgili olarak derin derin düşünme imkanı bulur ve kalplerin, gözlerin dehşetten, halden hale döneceği ve alt-üst olacağı o müthiş günden endişe edilebilir ve böylece olanlardan olunulabilir.

  Yüce Rabb’imiz, Kur’ân-ı Kerim ile kendi rızası peşinde olanları izniyle, sonsuz kurtuluşa ve dosdoğru bir yola ileteceğini zaten bildirmektedir.

  Öyleyse Kur’ân-ı Kerim’i hem okuyalım hem de radyo ve televizyonlar dan dinleyelim, ama bununla kalmayalım, anlamını öğrenelim, üstüne düşerek okuyup anlayalım. İşte o zaman doğru yola iletilenlerden olabiliriz.

   Kur’ân-ı Kerim’in âyetlerinde “ Bu Kur’ân’ı anlamasanız da sadece dinlerseniz, bu Kur’ân sizi, hidayete erdiren bir kitaptır.” diye bir ifade yoktur. Öyle ise bu Kur’ân’ı anlayarak okumalıyız.

  Ne yazık ki bu mübarek kitabımızın, hayatımızda hiç de fazla yer tutmadığını görmekteyiz. Eğer onu anlarsak işte o zaman, hayatımızda önemli bir yer tuttuğunu görebiliriz. Anlayabilmemiz için de dilimize çevrilmiş kitaplardan okuyup anlamamız lazımdır.

   Tabii ki bu okumadam maksat sadece meali okumak yeterli değildir.

Doğru anlayabilmemiz için, nuzûl sebebine, sahabenin anlayışına ve Sevgili Peygamberimizin onu hayata geçirişini okuyup anlamamız da gerekmektedir.

   Eğer böyle içeriğini bilerek okursak en azından içerisinde ne olduğunu biliriz ve onu anlarız. Zira anlamadan okumanın bir faydası yoktur.

   Eğer Müslümanlar “ Bizim hayatımızın kaynağı Kur’ân’dır” diyorlarsa herhalde o hayat kaynağında ne olduğunu bilmek zorundadırlar.

   Eğer bugün Müslümanların hayatlarında bazı sorunlar ve sıkıntılar varsa herhalde bunun tek sebebi bu mübarek kitabımızı anlamadığımız dan ileri gelmektedir.

   Bu mübarek kitabımızda sadece ibadete yönelik bilgiler değil, hayatın her alanına ait bilgiler mevcut olduğuna göre, hayatımızı da ona ve onun bildirdiği hükümlere göre düzenlemek her Müslüman için gereklidir.

  Kur’ân’ı ve meâlini okurken de yüce Rabb’imizin bu âyetlerde ne buyurduğunu, düşünerek ve aklederek hareket etmemiz gerekmektedir.

   Zira, Kur’ân’ı anlayarak okumak demek, içerisinde bulunan mesajları ve bilgileri hayata geçireceğimiz anlamına gelmektedir. Çünkü hayatımızı Kur’ân’a göre düzenlememiz gerekmektedir. Kur’ân’ı anlamalıyız ki hayatımızı da ona göre kurabilelim.

   Kur’ân’ı anlamak zorundayız ki günümüz meselelerini ona göre çözebilelim. Çünkü, bu bizler için bir ihtiyaçtır. Kur’ân’ı anlayarak okursak hem kâinatı hem de insanı anlamış ve okumuş oluruz.

  Bizler yüce Rabb’imize hakkıyla kul olabilmek istiyorsak mutlaka Kur’ân’ı anlamamız gerekmektedir. Eğer Müslüman, Kur’ân’ı doğru anlarsa elbetteki Rabb’imizin istediği bir Müslüman olur. Bu da Kur’ân merkezli bir hayat kurmak, onu yaşamak ve uygulamaktan geçmektedir.

  Kur’ân-ı Kerim, hiçbir zaman anlaşılmaya muhtaç bir kitap değildir. Bütün insanlar tarafından anlaşılması ona değerler katmadığı gibi, bütün insanların onu anlamaması da ondan bir şey eksilmez. Çünkü o, Gani olan Rabb’imizin kitabıdır. Bizler ona muhtacız.

  Bizim derdimiz sadece Kur’ân’ı okumak değil, anlamak ve yaşamak da olmalıdır. Bu anlayış sadece bizlere mahsus da olmamalıdır, bu imkanlar dan Müslüman kardeşlerimizi, hatta bütün insanları da istifade ettirmeyi düşünmeliyiz.

 Kur’ân-ı Kerim hayattır, her şeyle ilgili Kur’ân’da çözüm vardır. Kur’ân, hayat sahiplerini uyaran bir kitaptır.

  “Eğer bilmiyorsanız, ehl-i zikre sorun” ayetinde geçen ehl-i zikrin, Kur’ân-ı doğru anlayan işin uzmanlarıdır. Yani din adamlarıdır.

  Zaten İslâm tarihi boyunca alimler, Kur’ân-ı Kerim’i okumuş, anlamış ve nasıl anlaşılacağı konusunda da biz Müslümanlara yol göstermişlerdir. Onun için bizler de mecburen, din adamlarına ve alimlere uymalıyız ve onları takip etmek zorundayız. Bu bir dini zorunluluktur. Kesinlikle taklitçilik değildir. Kur’ân’ın daha iyi anlaşılması için, mutlaka birilerinin rehberliğine ihtiyaç vardır.

  “…ne yaş ne de kuru (hiçbir şey) yoktur ki apaçık bir Kitapta (Kur'ân'da) bulunmasın!. (En'am- 59)” buyurularak, Kur’ân’ın bütün ilimlerin kaynağı olduğu bildirilmektedir. Tüm alimler de kendi mesleklerinin özünü Kur’ân’dan almışlardır.

  “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ? Ancak (selim) akıl sahipleri ibret alır. ( Zümer -9)” buyurularak, Kur’ân-ı Kerim insanları ilim öğrenmeye sevk eder. İlmi de insanlar için hem Kur’ân’ı anlamaya hem de Allah’ı tanımaya vesile kılmıştır. İlim sahiplerini ise diğer insanlardan ayırıp onlara şeref ve kıymet vermekle insanları ilme teşvik etmiştir.

  Kur’ân-ı Kerim, hitap ettiği kişinin, ilmi seviyesini, yaşını ve durumunu dikkate alarak bazen insanları korkutarak sakındırır bazen de yumuşak söz söyleyerek müjdeler, şefkat ve merhametle hitap eder.

  Kur’ân’ı Kerim, karşı tarafla münakaşayı kesin olarak yasaklamış, ancak gerekirse en iyi, en güzel bir şekilde bir münazara yapılmasını istemiştir. Bunu da yaparken muhatabı kötülememeyi, onu rencide etmemeyi ve ona karşı nazik davranmayı tavsiye etmiştir.

 “Habibim ya Muhammed ! Rabb'inin yoluna hikmetle ve güzel nasihatle davet et ve onlarla en güzel bir şekilde mücadele et!...(Nahl-125)”.

  İşte bu özelliklerinden dolayıdır ki ; Kur’ân-ı Kerim’in tebliğdeki metodu; doyurucu, ikna edici, insanlara yarar sağlayıcı, akıllara ışık tutucu, vicdanları harekete geçirici bir niteliktedir.

 “Hakikaten, Allah'ın Resulünde sizler için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah'ı çok zikredenler için en mükemmel bir nümûne vardır. ( Ahzab-21) “.

  Bu mübarek ayetde madem ki bizler için Peygamberimiz (S.A.V.)’ de güzel bir örnek vardır, o zaman herkes Peygamberimiz (S.A.V.)’i  örnek almalı, Kur’ân-ı Muciz’ül Beyan’ı da anladığı dilden düşünerek okumalıdır.

  “Ne yerin karanlıklarında bir dane, ne yaş ne de kuru  (hiç bir şey) yoktur ki, apaçık bir Kitap’ta (Kur'ân’da) bulunmasın. (En’âm-59)”.

  Ayetinden de anlaşıldığı gibi Kurân’da her şey vardır. Fakat her şeyden önce bilinmesi gereken, Kur'ân-ı Kerim bir kulluk kitabıdır. Her seviyeden insana hitap ettiği için umumun anlayacağı bir tarzda benzetme ve temsil suretinde ifadeler kullanır.

 Ayrıca her şey, muhtelif derecelerde ve kıymeti kadar, Kurân’da yer alır. Nasıl ki bir anayasa, devletin muhtaç olduğu her çeşit meseleye herkesin anlayacağı şekilde değil, prensipler ve temel esaslar halinde yer verir. Kur'ân’da da insana dair her şey, geçmiş, gelecek, bütün fenler, ilimler ve medeniyet harikaları öz ve çekirdek halinde bulunur. Kur'ân bazen açık, bazen de işaret ile onlardan haber verir.

  Mesela, Kur’ân-ı Mûciz’ül Beyân;  Sebe-12. ayette teknolojiye (Hz. Süleyman), Hûd- 40.44. ayetlerde tarihe (Nûh Tufanı), Şuara-149. ayette (Semud kavminin helakı), Hakka-6.8.ayetlerde (Ad kavminin helakı), Tâhâ 77.78. ayetlerde (İsrailoğullarının Kudüs’e göçleri), Kasas 76.81. ayetlerde (Karun’un hazineleri), Yunus-92.ayette geleceğe (Firavun’un cesedine), Sebe 15. ayette “Hoş bir memleket” dediği, İstanbul’un Fethine ebced hesabı), Rum 1.2. ayetlerde Bizanslıların,İranlıları yeneceğine, Hicr-94. ayette “çatlatırcasına söyle” buyruğu ile edebiyata,Kurân’ın bu ayetinin edebi yönü karşısında kâfirler iman etmedikleri halde secdeye kapanmışlar dır,

   Bilindiği gibi Arapça belâgat, edebiyat ve fesahatteki (ses, ahenk ve cümle yapısı) üstünlüğüyle dünya dilleri arasındaki en mükemmel dildir. Kurân’ın bütün ayetleri için, Zemahşeri, Cürcani, Sekkaki gibi belâgat ilminde üstad sayılan dâhi ve meşhur edebiyatçılar, Kurân’ın edebi yönünün insanın ulaşamayacağı üstünlükte olduğunu fikir birliğiyle tasdik etmişlerdir-,

  En’âm-152. ayette yetimin malınının korunmasını, ölçüyü tartıyı tam yapmayı, verilen sözü tutmayı emrederek adalete, Maide-32.ayette, insan öldürmemeyle ilgili toplumsal ilişkilere, Mü’minun-14. ayette, Zariyat-47. ayetlerde bilime, Bakara-219., Mü’min-58., Nur-44. ayetlerde fikir ve düşünceye,

  Nur-43.ayette tabiat olaylarına, Bakara-269., Zümer-9. ayetlerde ilime, Nahl-125., Tevbe-60., Bakara-196. ayetlerde emir ve davete, Nisa-36. ayette “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez” komşuluk haklarına ve daha binlerce ayet, çeşitli konulara işaret etmektedir.

Gerçek şu ki “ Bu Kur’ân, en doğru olan yola iletir ve salih amel/ faydalı işleri en iyi şekilde yapan mü’minlere, kendileri için bir ödülün olduğunu iletir. (İsra-9) “ayeti, bu Kur’ân, insanları en doğru yola ileten İlâhî ve son Allah kelâmıdır.

Kur’ân’ı anlamadan okuyanlar acaba ondaki mesajı alıyorlar mı ?

Eğer aldık diyorlarsa; nasıl oluyor da insanları çekemiyorlar, kıskanı yorlar, yalan konuşuyorlar, kul hakkı yiyorlar, insanları dolandırıyorlar, sözlerinde durmuyorlar, paraya,mala adeta tapıyorlar, sahabeler gibi, Allah yolunda vermeyi değil, mal yığmayı düstur haline getiriyorlar, şeytanın yaptığı israfı  yapıyorlar… Peki, bu durumda çağımız Müslümanlarının gerçekten Kur’ân okuduklarını söyleyebilir miyiz?   

  Bu nasıl okumaktır ki Kur’ân’ın çizgisi dışına çıkarak bir hayat yaşıyorlar, okuyarak değişmiyorlar, tağutun peşinden gidiyorlar, neden yürüyen Kur’ân değiller ?

  Herhalde Kur’ân-ı Kerim’i okuyup hatim indirip köşeyi dönüp kısa yoldan cennete girmeye çalışıyorlar. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in vaad ettiği okuma, acaba bu okuma mıdır ? Hayır, hayır !..

  Peki,Müslümanlar neden Kur’ân-ı Muciz’ül Beyânı, anlamak için okumaya zaman ayırmıyorlar ? Çünkü; kadınlar gündüz ve gece dizileri, gençler saçma sapan yarışmaları, magazin ve spor program larını, genç kızlar ve müsrif kadınlar modayı takip ediyorlar, tüm gençlik, bilgisayar ve cep telefonu esiri olmuşlar; bugün dünyada açlık,sefalet, ölüm kol gezerken marka ve lüks tutkunu Müslüman kadınlar,Türkiye’de  39.3 milyar dolarla 1. sırada, B.A.E. 22.5 milyar dolarla 2. sırada, Endonez ya 18.8 milyar dolarla 3. sırada, Suudi Arabistan 16 milyar dolarla  4. sırada, tüm İslâm ülkelerinde, yıllık 266 milyar dolar tesettür harcaması yapılmaktadır. Peki Kur’ân’ı okuyup anlamak bu mudur? Allah kabul etmesin.

  Bugün İslâm âlemi ölüm,zulüm, kan, göz yaşı, hastalık, sefalet, gavurların eşiğine başını koymuş, ekmek dileniyor. Bu hal, Kur’ân’ı Kerim’i okuyup anladığımızı mı gösterir?

  Gerek bizim ülkemiz gerekse diğer İslâm ülkeleri, zina, fuhuş, içki içmek, faiz, ahlaksızlık, adaletsizlik, pislik içerisinde boğazına  kadar batmış durumdadır. Acaba bu durumda, nasıl Kur’ân’ı Kerim’i okuyup anladığımızı söyleyebiliriz? Kur’ân’ı Kerim’i okuyup anlamak bu mudur?

  Âli İmrân,139. ayette “İnanıyorsanız üstünsünüz” buyurulmaktadır. Hani gavur elinde inim inim inliyoruz, kapitalizm bizi eziyor. Neden üstün değiliz.Demek ki gerçekten iman etmiş değiliz.

 Her yıl Hac’da Arafat’ta, Vakfe’de, Diyanet İşleri Başkanımız pkk terörünün bitmesi, İslam ülkelerinde akan kanın durması için dua ediyor,orada bulunun 2 milyon Müslüman da amin diyor.Neden terör durmuyor, neden bu akan durmadan akıyor ? Demek ki dualar kabul olmuyor. Bu nasıl Kur’ân’ı okumak ve anlamaktır? Bu nasıl Müslümanlıktır ? Bütün bunlar başımıza Kur’ân-ı Muciz’ül Beyan’dan uzaklaştığımız için geliyor.

 Peki neden Hz. Peygamberimizi örnek almıyoruz, neden Hadis-i Şerif’ler doğrultusunda tertil ile düşüne düşüne Kur’ân okuyup Kur’ân’ı anlamak için zaman ayırmıyoruz ? Hazırlayanlardan Allah razı olsun elimizde bulunan binlerce tefsir kitaplarından, Kur’ân’ı anlayıp neden hayatımıza uygulamıyoruz ? Tabii ki nefse çok ağır geliyor değil mi ?

  Unutmamalıyız ki cennet hiçbir zaman ucuz değildir,cehennem de boş değildir. Buna göre hareket etmeliyiz. Kur’ân-ı Kerimi anlayarak okuyup hayatımıza uygulamalıyız. Yoksa cennet öyle bedavadan kazanılamaz.

  Bizim gayemiz, insanları şeytanın hile ve planlarına karşı uyanık olmaya çağırmaktır. Onları bundan uzak durmaya çalışmak gibi bir rol üstlenmekteyiz.

   Bizim kurtuluş reçetemiz başucumuzda süslü kılıflarda asılı duruyor. Neden açıp bakmıyoruz, okumuyoruz, okusak bile amel etmiyoruz ?

“Zalimlere yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur. (Hud-113”.

Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen 1 yorum var.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
SÜLEYMAN ZEKİ 20 Ekim 2015 Salı  08:40

sayın hocam öncelikle saygılarımı sunarım yazmış olduğunuz yazı herşeyi ne kadar güzel anlatıyor nasıl güzel bir dinimiz ve temiz bir kitabımız var alah razı olsun sizlerden saygılarımla,

Yorumu oyla      8      4  
dadaşım 30 Eylül 2015 Çarşamba  10:22

4,4 lük bir yazı.Allah razı olsun sizden sayın yazar.Eğer İslam alemi veyahut da müslümanlar bu yazdıklarınıza göre hareket etseler, inanın ki hiç bir problemleri kalmaz.Ama ne yazık ki müslümanlar sizin dediğiniz gibi Kurandan çok uzaklar,bu yüzden de başları beladan kurtulmuyor yerlerde sürünüyorlar, gavurların oyuncağı olmuş durumdalar.Keşke her müslüman bu güzel yazıyı bir değil defalarca okusa da bu doğrultuda hareket etse,refaha ulaşır.Bu güzel yazınızdan dolayı size çok teşekkür ediyoruz.var olun sağ olun.

Yorumu oyla      10      4  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Kibirli Siyaset Aktörleri ve AK Parti'nin Değişim İhtiyacı
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Ayağın Sürünmesi
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
"Devlet Adamı” olmanın somut örneği: Vali Mustafa Çiftçi
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
Cumhurbaşkanımıza Minnettarız
Ö. Faruk Kayaalp
Ö. Faruk Kayaalp
Alan Var Alamayan Var ve Ayıp Hassasiyeti
Kadir Sabuncuoğlu
Kadir Sabuncuoğlu
‘Muhalif’
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurum’da Belediyelerin Önceliği Ne Olmalı?

a.Kentsel Dönüşüm
b.Kent içi Ulaşım
c.Altyapı
d.Sosyal Belediyecilik
e.Kültür, Turizm ve Sanat
f.Sosyal Katılımcılık
g.Mahalle Kültürüne dönüş


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva