Ulusal basında gündeme yeniden gelen kadına şiddet, genç evlatlarımıza evde veya dışarıda şiddet uygulaması konusu, birçok hayati gündemler arasında duyulmuyor, ilgi görmüyor.
Şiddet görenler, şiddet çözüm önerileri, mahvettiği gelecek nesillerimizin psikolojileri, şiddetin maliyetleri, boyutlarını da gözlerden kaçırıyor.
Eşini, çocuğunu dövmek, daha ileriye götürenlerde ailesinde bulunan diğer yakınlarını dövmek, bir “aile içi şiddet” olarak tanımlanıyor.
Şiddeti uygulayanlar, şiddet ortamında yetişmiş insanlardan genelde çıkmaktadır. Kötü bir eylemi modelleme işidir; şiddet uygulamak.
Şiddeti uygulayanların psikolojik analizlerini yapmak, düzeltmek için zaman, para harcamak devletin üzerine alması gereken önemli bir sorumluluğudur.
Alfred Adler’e göre şiddet uygulayan insanların büyük bir kesiminde aşağılık duygusu bulunmaktadır ve dünün çocuklarının, çocukluklarında gördüğü şiddeti bugünkü hayat tarzına bir çeşit modellemesidir.
Şiddet uygulayanlar genelde asosyal yapıda olan insanlardır. Toplumda yerlerinin olmadığını düşünür, sosyal ortamlardan hatta aile ortamlarından bile kaçan insanlardır, şiddet uygulayıcıları.
Hayatlarına şiddeti oturtmalarının bir sebebi; hayatlarında kendilerince kolay yolu seçip, rahat etmelerinden ve evde egemen olunca, herkes, her istediğini yaptığında rahat edebileceğini düşünen insanlardır; şiddet uygulayıcıları.
Koruması, kollaması gerekirken en yakınlarının korkulu rüyası olabilmek, en yakınlarının canını yakabilmek için bile nasıl bir bozuk ruh haline sahip olmak gerekir?
Leyla Navaro “Beni gerçekten duyabiliyor musunuz” diyor. Şiddet yaşanan ailelerdeki çocukların sosyal paylaşım sitelerinden mutsuzluklarını paylaştıkları mutsuz mesajlarından okuyabilirsiniz.
Şiddet ortamında büyümüş çocukların veya kendi annesinin kendi yanında dövülmesiyle büyümüş çocukların geleceğinde ya aynı şiddeti uygulamak için gelişen aşağılık duygusu, ya da toplumda aşağılık duygusu ve özgüven eksikliğinden kaynaklanan başarısızlıklar görebileceğiz.
Bir arkadaşım kızıyla ilgili büyük sorunlar yaşadığını söylemişti. Ephey konuşmuştuk o zaman kendisiyle. Şunu anlamıştım; kızına ne annesi ne babası anne-baba olamamıştı. Saçlarını okşamamış, kendisine değer verdiğini gösteren hiçbir eylemde bulunmamıştı. Daha kötüsü bir dinlemeyi bile denememiş sadece öğüt verip, eleştirmişti; sonuçlarında aile içinde baba-kız birbirlerine diğer insanlşar olmuşlardı.
Kendi geleceğini karartmak, kendi neslinin de mutsuz olmasına çaba harcamak özel bir yetenek ister herhalde.
Ve çoğu insan da bunu başarabiliyor(!)