Resulullah’in bu dünyadan irtihali de muhteşemdi. O, vefat etmeden önce düşündüğü şey, insanlığın ve kendi ümmetinin huzuru, barışı, hak ve hukukun tesis edilmesi için “ insan Hakları Beyannamesi “ tarzında bir bildiri yayınlamaktı ki buna “ Veda Hutbesi “ diyoruz. Bu bildiriyi yayınladı. Dünyamız ise ancak, 1948’de Birleşmiş milletler Teşkilatı aracılığıyla yayınladığı veda Hutbesine kısmen benzeyen “ İnsan Hakları Beyannamesi “ var. Bu beyanname veda hutbesinden tam 1316 yıl hem tarih olarak geriydi, hem de içerik ve ilke olarak geridir.
Veda hutbesi, hitap olarak geneldi; hem Müslümanlara özel hitaplar var, hem de bütün insanlığa yönelik hitaplar vardır. Aşağıda parçalar halinde orijinal metinden alıntı yapıp sunduğumuz açıklamada , zaten bu hususu çok rahat olarak fark edebilirsiniz..!
Veda hutbesi, Peygamberimizin Medine’den gelip Mekke’de son haccını yaparken hem oradaki hacılara hem de bütün insanlık âlemine yapmış oldukları hitabetinden oluşan prensiplerin demetidir.
BAŞLANGIÇ KISMI
“Ey müminler! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise ve bu şehriniz (Mekke )nasıl mübarek bir şehir ise, Canlarınız, mallarınız ve namuslarınız da öyle mukaddestir. Her türlü tecavüzden korunmuştur. “
Bundan yaklaşık 15 asır evvel İslam peygamberi tarafından açıklanan yasak, bu gün yeryüzünde hâkimiyetini devlet olarak sürdüren 193 devletin dinine ve ırkına bakılmaksızın kanunlarında ve Anayasalarında ayni yasaklara benzer yaklaşımlar rastlamak mümkün: Can, mal ve ırz mukaddestir, dokunulamaz diye ..
Çünkü insanlığın huzuru, güveni ve birlikteliği için bu yasak, vazgeçilmez bir insanlık dinamiğidir. İslam Peygamberi, bunu en öne alarak çok önemsemiştir.
Demek ki dinimiz eskimez bir çağdaşlık cazibesine sahiptir.
BÜTÜN İNSANLIĞA ÇAĞRI
Meşhur Hutbede bu kez insanlık âlemine sesleniş var ”Ey insanlar! “diye başlıyor:
“...Ne zülüm ediniz, ne de zülme uğrayınız ..! “
İşte dünyada irili ufaklı bütün çatışmaların, kavgaların ve savaşların tek sebebi..Zülüm etmek ve Zulme uğramak.Tarih boyunca çatışmaların odak noktası zülüm ve haksızlık olmuş..Bunu çeşitli nedenlere dayanabilirler..Bazen toprak , bazen din veya mezhep , bazen Irk ayrımı, bazen faşizm, komünizm gibi ideolojik saplantılar ve daha başka başka sebepler..Ama sebep ne olura olsun olan oluyor.. insan zayiatı oluyor ve insani değerler zayiatı oluyor.. Aynı zamanda yapılan zülüm sonucu adalet, hak ve hukukun çiğnenmesi oluyor..!
Aile içi çatışmalardan başlayın, mahalledeki kavgalara kadar, bölgesel çatışmalardan başlayın büyük savaşlara kadar hepsinin ama hepsinin temelinde haksızlık yatar, Kuvvetlinin zayıfı ezmeye kalkışması yatar, yani zülüm yatar.
Peygamberimiz insanlığın başına illet olan zulme ta 15 asır önce dikkat çekerek insanoğlunu uyarmıştır.
Bugün çatışmaların yoğun yaşandığı bölgelere ve devletlere dikkat edin..Suriye’deki katliamlar ve orantısız güç kullanımı zülüm değil de nedir? Amerika’nın Afganistan’da hala sürdürdüğü savaşı ve İslami değerlere hakaretleri zulümden başka neyle izah edilir.? Daha yeni çekildiği Irak’ta yaptığı maddi ve manevi sınırsız tahribata zulümden başka ne ad konulabilir?
Veya İsrail’in yarım asırdan fazladır Filistin halkına uyguladığı baskı veya daha birçok devletin kendi içinde ve dışında gücü yetenlere uyguladıkları benzer uygulamalara, katliamlara, işkencelere ve insanlık dışı muamelelere zulüm demeyelim de ne diyelim?
Ama zulüm kimseyi abat etmez. Bunun için Allah’ın peygamberi tarafından zülüm çok önemsenmiştir.
( Devam edecek )