“… Bu toprakların, bu ülkenin kendine has değerleri var. Bunlar komşuluk değerleri, aile değerleri gibi değerler. Başka ülkelerde bilinmeyen, fark edilmemiş olan ama asırlardır gelen bu toprakların kendi ürettiği değerler var. Mahalle ile biz bu değerlerin korunmasından yanayız. Sitede bu değerler yok mu? Ben öyle bir şey demiyorum ama sitede insanlar şairin dediği gibi; ‘üşüdüm metropollerde yalnızlıktan”.. Sitenin içine girdikten sonra bu yalnızlık daha da artıyor. Sitede herkes yalnız başına kalıyor. O duvarlar hem toplumdan soyutluyor hem de site içindeki insanlardan soyutluyor…”
Bu güzel tespitler bir Bakan’a ait. Bizden birine, Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce söylüyor bunları.
Yerli, milli, özel, özgün ifadeler.
Sayın Bakanı dinlerken, Tosya Mahallesindeki Bakkal Hüseyin amcayı hatırladım. Oturduğumuz lojmanların hemen karşısında, derme çatma, 30 bilemediniz, 40 metrekarelik tek katlı bir dükkanı vardı.
Bugün Maksutefendi olarak bilinen, bizim ise “Süt Evleri” diye tanımladığımız mahallede otururdu.
Sabahın hangi vaktinde yönelseniz açık bulurdunuz o dükkanı.
Adeta gün ışımadan başlardı işe.
“Bereket vaktini” kitaplardan değil, bizatihi hayattan öğrenmiş, kavramıştı.
Bu böyleydi de, asıl hassasiyeti çok sonraları fark ettik ki, bu güzel insan, mahallede ihtiyacı olacakları hesaplayarak, olabildiğince erken zamanlarda dükkanını açıyormuş.
İnceliğe bakar mısınız?
Mahallenin Bakkalı.
Bir bakıma mahallenin vicdanı, mahallenin irfanı, iz’anı, mahallenin namusu…
***
Zaman bildiğimiz gibi akıp gitse de, değerler son sürat değişiyor, başkalaşıyor. Son 20 yıla nazar edenler bu hali çok rahat gözlemleyebilirler.
Yeni kavramlarla tanıştık bu yıllarda. Bakkal yerine, önce market, ardından süpermarket, sonra hipermarket ve nihayet grosmarketleri gördük. Şimdilerde iseAVM’lerlehaşır neşir haldeyiz.
Bakkal amcaların çoğu terk-i dünya ettiler. Bizim Hüseyin Amca da!
Şaire ilham veren hal üzere kaldık; ‘üşüdüm metropollerde yalnızlıktan’ ı terennüm ediyoruz şimdilerde.
Erzurum metropol değil, nüfus olarak “Büyükşehir” sınırında bir il…Keyfiyet olarak da öyle.
Mahalleleri kağıt üzerinde büyüyen, isimleri değişen ama insanları giderek yalnızlaşan ve üşüyen bir kent.
Devasa boyutlarda AVM’lerimiz oldu bizim de. Dünya markalarıyla tanıştık. Ve beylik ifadesiyle bir “dünya kenti” olduk.
O nispette de yalnızlaştık, içine kapanık bir ruh haline bürünüp, üşüdük, üşüttük!
Paradoksu en somut tarif bu olsa gerek!
***
Çevre ve Şehircilik Bakanımızın bir “dadaş” olmasının yanında, bize hoş gelen bir başka yönü de, aynı mahalleli oluşumuz.
Mahallebaşı’nın havasını teneffüs etmiş, “Akpungar “ suyu içmiş bir büyüğümüz.
Aylar önce kaleme aldığı bizi anlatan bir yazısını okumuştum. Mahallebaşı’ndanKavakkapı’ya uzanan serüvenleri ele alan hoş bir anlatı.
Başlarken dikkatlere sunduğumuz tespit bu yazıyla ele alınmalı aslında.
Bu yerli ve milli endişe ancak böylesi bir ruh dinginliğinden ortaya çıkar…
Şimdilik bu kadarla yetinelim.
Gelecek yazımızı, “dadaş” meşrepli sayın Bakan’ın bu enfes hatırasını aktarmaya ayıralım.