Türkler, tarihleri boyunca aç-yoksul olanların hangi milletten olursa olsun ellerinden tutmuş ve yardım ellerini üzerlerinden çekmemiştir. İslam’ın sosyal paylaşım emri ile de yardım şeklini yaratılışından gelen duygularla birleştirmiş ve hayatına geçirmiştir.
Bir kısım insanların aç ve açıkta kalması hepimiz için utanılacak bir durumdur ve hepimizin için yüz karasıdır; aynaya baktığımızda!
Sadece aç’ı, açıktakini gördüğümüzde harekete geçen vicdan yerine, sürekli aç’ı, açıktakini, yoksulu arayan bir vicdan, bulduğunun da ihtiyacını gidererek istenen seviyedeki insanlık mertebesine yükselebilir.
Düşünün; canımız istediğinde döner yiyoruz, acıktığımızda da çorba içiyoruz, her gün binlerce evlerden binlerce ekmek çöplere atılıyor.
Hem de ihtiyacımızdan çok fazlasını yiyoruz, beslenmek için değil, şişmanlamak için yiyoruz, obez olmak için yiyoruz.
Aç ise sadece doymak için yiyor, beslenmek için bile değil; zaten umurunda da değil, beslenmek. Ancak canı, çoluk çocuğunun da canı et istiyor, döner istiyor, paça, ezogelin, ekmek istiyor, doyasıya yemek için!
Acaba düşünüyor muyuz; et denince, döner denince, sıcak bir çorba denince kaç kişinin “ah” çektiğini. Çoluk çocuğuna bir parça et veya döner yedirememenin ezikliğinin sesini, gizli haykırışını, isyanını, vicdanınızda duydunuz mu? Veya evinde ekmeği yokken eve et - ekmek götürenin ekmeğinden çıkan kokunun aç ve ekmeği olmayan insanda nasıl karnının gurlamasına sebep olabileceğini, sahi düşündünüz mü?
Siz milyonlarca lira tutarında binalar inşa eden, tır filolarına sahip yardım dernekleri veya cemaatlerin bu tür ihtiyaçları karşıladığını mı zannediyorsunuz?
Bu duruma itirazınız yoksa ben vatandaşlarımıza ve esnafımıza Osmanlı’nın döneminden beri uygulanan ve bizden de Avrupalının alıp hayata geçirdiği bir uygulama için teklifte bulunuyorum:
Askıda döner, Askıda Çorba, Askıda Ekmek, Askıda Çay!
Fırından günlük ihtiyacınız olan iki ekmek aldığınız da, üç ekmek parası veriyorsunuz. Vermiş olduğunuz bir ekmek askıda ilan ediliyor. Parası olmayan vatandaşımız da, o ekmeği bedelsiz alarak, evine götürüyor. Güzel değil mi? Bence güzel, hem de çok güzel.
Veya döner yiyorsunuz, birkaç kişi birkaç porsiyon döner yiyorsunuz, bu arada “yarım döner askıda” yapabilirsiniz!
“Dört porsiyon döner, az döner askıda”.
Ya da; çorba için de yapılabilir: “İki çorba, bir çorba askıda” gibi.
Yapılabilir ve ne de güzel olur!
Bu yardım şeklini başlatmak için vatandaşa sadece böyle bir yürütmenin olduğu söylenmesi kâfidir; lokantacı, fırıncı esnafımız yeter ki böyle bir uygulama başlatabilsin!
Askıda uygulamasını yapmak aynı zamanda sosyal ikamet yeri olan lokantalara, kahve-çay için insanlarımızın geldiği oturulacak park ve bahçelere diğer insanlarımızın da gelmeleri, çocuklarını getirebilmeleri demektir. Bu da toplumda ayrı bir barış için atılmış adımdır. İnsanlarımızın sosyalleşmesi için sosyal ortamlara girebilmesine fırsat ve imkân tanır!
İnsanlarımızın sosyalleşmesi de en az karınlarının doyması veya özlediği şeyden yiyip içmesi kadar önem arz eder!
İstismar edebilecek dilenciler, istismarcılar, çocuklar olabilecek, elbette. İstismarcı nerede yok ki? Yüz dilimden, kırk dilimin insanımıza ulaşması bile büyük bir mutluluk değil midir?
Huzurlarınızda; böyle bir uygulamayı önce başlatmak için; Erzurum’un lokanta, pide salonu, çorbacılar ve fırıncı esnafını “Askıda” uygulamasını hayata geçirmeğe davet ediyorum.
Eminim ki; vatandaşım hazırdır… siz hazırsanız!