ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Erzurum vergi tahsilatında liderliğini korudu
Erzurum vergi tahsilatında liderliğini korudu
Erzurum bölgede 3, ülkede 56’ıncı sırayı aldı
Erzurum bölgede 3, ülkede 56’ıncı sırayı aldı
Gümrük'ten 'rekor' yakalama
Gümrük'ten 'rekor' yakalama
UAD’da Ermenistan-Azerbaycan davası başladı
UAD’da Ermenistan-Azerbaycan davası başladı
Işıkhan: 'İstihdam 32 milyon 423 bin kişiye yükseldi'
Işıkhan: 'İstihdam 32 milyon 423 bin kişiye yükseldi'
HABERLER>ARAŞTIRMA İNCELEME
27 Ağustos 2009 Perşembe - 02:14

Yunus gibi düşünmek

Yunus gibi düşünmek

Yunus’un Şiirleri İle İlgili Şerhler
 
Amil ÇELEBİOĞLU
Günümüze kadar muhtelif yönlerden Yunus Emre üzerinde durulmuş olmakla beraber onun veya ona izafe edilen şiirlerin şerhleri, henüz bütünüyle ele alınmamıştır. Yunus'un şiirleriyle daha doğrusu sathiye (1) nev'inden şiirleriyle ilgili şerhler, herhalde sadece burada zikrettiğimiz örneklerden ibaret değildir. Bu konuda devam edecek dikkat ve araştırmalarla bu örneklerin daha da artacağını tahmin ediyoruz. Aynı zamanda, şerhi yapılan bazı manzumelerin, Yunus Emre'ye değil diğer Yunuslara aidiyeti kesin veya muhtemel ise de mevzuun ve bilhassa Türk Şerh Edebiyatı konusunun ayrıca ele alınması icab eder.
Zira bugün hâlâ bakir diyebileceğimiz çok zengin bir şerh edebiyatımız vardır. Eski şerhlerde ileri sürülen fikirlerin, yorumların isabeti, metodu, haklı veya haksız ne kadar münakaşa ve tenkid edilirse edilsin onlar, günümüzde kaybolan veya değişen kültür dünyamız ve kültür tarihimiz hatta tefekkür tarihimiz açısından değerlendirilmemiş en zengin ve ansiklopedik kaynaklarımızdan olmakla ayrı bir ehemmiyeti hâizdir.
Bugüne kadar Yunus Emre veya diğer Yunusların sathiyelerinin şerhini yapan beş şârih’e karşılaşmış bulunuyoruz. Bunlardan birinin adı bilinmemektedir.
Diğer sarihler, Şeyhzade Muhyiddin Muhammed (1544 ?), Niyazî-i Mısrî (1618-1694), Bursalı İsmail Hakkı (1653-1725) ve Ali Nakşibendî (XVII.y.ydan sonra) dir. Yunus'un en çok şerhi yapılmış görünen şiiri:
Çıktım erik dalına anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıdı der ne yersin kozumu
beytiyle başlayan şathiyesidir. Nüshalara göre yedi ile on bir beyit arasında değişen bu manzume, adı geçen dört Şârih tarafından şerh edilmiştir. Bunlardan mufassalı ve muhtemelen ilki, Şeyhzade Muhyiddin'e ait olandır. Ali Nakşibendî'nin şerhi ise Niyazî-i Mısrî şerhinin hülâsası gibidir.
Yunus Emre'nin, istiğrak âleminde mest ve müstağrak olmuşken söylediği, öz hâline münasip yedi beyitli muğlak bir gazeline tesadüf ettiğini ve bunun hakikatlerini, inceliklerini hâl dilinden beyan ettiğini ifade eden Şeyhzade'nin, yukarıdaki ilk beyitle alâkalı şerhi, şöylece özetlenebilir:
Bu mahalde erik dalından murad, ruh veya nefis ağacıdır. Üzüm dediğinden muradı vahdet şarabıdır. Öküz dediğinden muradı vücud merkebi (bineği) dir. Öküz ıssı (sahibi) Cenab-ı Hak, uğruluk (hırsızlık) yapan dediği âşık ve maşuktur. Ol uğru olan dediği kalb aynasıdır kim hem uğurlar hem uğurlanır. Kalbin tasarrufunda akıllar hayran ve sergerdandır.
 
Eski şerhlerde ileri sürülen fikirlerin, yorumların isabeti, metodu, haklı veya haksız m kadar münakaşa ve tenkid edilirse edilsin onlar, günümüzde kaydolan veya değişen kültür dünyamız ve kültür tarihimiz hatta tefekkür tarihimiz açısından değerlendirilmemiş em zengin ve ansiklopedik kaynaklarımızdan olmakla ayrı bir ehemmiyeti hâizdir
Koz (Hindistan cevizi) dediği bu insanda olan aziz başlı ki onun içinden İlâhî maarif sırları çıkar... Yani Hazret-i Yunu şöyle demek ister ola kim "Ey aziz karındaşlar şöyle bilesiz ben akıl münasebetiyle ruh ağacının dallarının budaklarına çıktım. Anda akl-ı sürûrumla İlâhî aşk şarabını bulup içtim, | ol şarabın sekerâtıyla bu vücud-ı zahirimde olan akl-ı zahirin' dağıttım ve yitirdim. Onun içindir ki kendi öz vücudumda dal hakîkat varlıkların hiç cem' edip diremedim" diyicek öküz ıssı geldi eydür uğurladın kozumu der.. (Veya) bilesiz ki ben W aklım vasıtasiyle nefis ağacımın c/allarına ve budaklarına çıktım ve ol makamda kendi vücudum varlıklarıyla öz nefsim derdim ve devşirdim. Ve bu varlıklarımla ol Rabb'imi dahi bildim. Öküz ıssı, "Senin kalbinde 'benim tevhid sırlarım, sıfatlarım tecellî eder, beni başı (aklı) insandan gayriye vermedim,) sen bunun kadrini bil" der... (2)
Aynı zamanda Yunus muakkiplerinden olan manzum vej mensur eserleri.bulunan 'Niyazî-i Mısrî, Türk Tasavvuf Edebil yatının tanınmış isimlerindendir. Şerh edebiyatımız yönünden de ehemmiyetli olmakla beraber henüz şârihliği üzerinde gereği gibi durulmamıştır. İlgili sathiye şerhinin en meşhur ve en fazla nüshaları bulunanı, Niyazî-i Mısrî'ye ait olanıdır, (3) Bu şerhin ilk beyitle alâkal'ı kısmı kısaca şöyledir:
“Her ağacın bir meyvesi olduğu gibi her amel ağacının da bir türlü meyvesi olur. Erik, üzüm ve ceviz ile şerîat, tarîkat ve hakîkata işaret edilir. Zira eriğin dışı yenir, çekirdeği yenmez. Amelin zahirine benzer. Üzüm ise amelin bâtınına benzer.) Üzüm bütünüyle yenir ve onda nice nimetler vardır. Koz, Hindistan cevizi olup hakîkata misâldir. Atılacak yeri yoktur, nicel illetlere şifadır. Her meyveyi ağacından ararsın, bulursun, Üzümü, erikte aramak kuru yere zahmettir.Zâhir ilminin sala-hini ve fesadını arayan fıkıh kitaplarına; bâtın ilminin salah ve fesadını arayan da gönül kitabına baksın. Bostan ıssı, mürşid-i kâmildir. "Niçin yersin kozumu" deyip kakıdığı, "Niçin olmaz yere zahmet çekersin?" Sen bu üç ilmi, şerîat, tarîkat vej hakîkat ilimlerini bir uğurdan ele getirebilir miyim sanırsın?" manasınadır. Bunların ayrı zevki ve mürşidi vardır. Nasıl ki bağa giren hırsıza bahçıvan kızarsa bu tür yanlış yola giden, yanlış yere giren sâlike, talibe de mürşidi kızar. Zira kendiliğinden sülük eden, bağa giren hırsız gibidir... “(4)
Küçük, büyük yüzden fazla eseriyle velûd bir âlim, mürşid ve mürebbî olduğu gibi Tekke veya Tasavvuf Edebiyatı şairlerinden ve asrında olduğu kadar bütünüyle de Türk Şerh Edebiyatının en büyük sarihlerinden biri olan Bursalı İsmail Hakkı, Yunus'la alâkalı en çok şerhleri bulunan bir isimdir.
Söz konusu olan beyitle ilgili görüşleri şöylece sıralanabilir:
Bûstan: Aslında Bûsitan, hoş kokulu, çiçekli ve yeşillik yer demektir. Sonra meyve ağaçlarının olduğu yere de ıtlak olundu. Erik zahiri amellere, üzüm bâtınî hâllere işarettir. Bâtınî hâllerde üzüm gibi lezzetler vardır. Şerîat, marifetin kışrı (kabuğu) dır. Üzüm tarîkat zevkini almak için şerîat erik ağacına çıkmak şarttır. Erik (siyah) celâl, üzüm (beyaz ) ise cemâldir. Celâl cemâle köprüdür. Bostan ıssı, bostan sahibi irşad ehli mürşiddir. Sâdık mürid, şeyhinin lisanından uğurlar, perveriş bulur (beslenir). Koz, ceviz dört tabaka olup şeriat, tarîkat, marifet ve hakîkat olmak üzre dört mertebeye işarettir. Eriğin yani şerîatın hakîkatına vâsıl olan onda üzüm yani tarîkat zevkini bulur. Terakkî ederse ceviz özüne, hakîkate ulaşır. Bostan ıssı Allâhu Teâlâ'dır. Bostan da dünya ve kâinat olup Hak Teâlâ onda nice san'atının ağaçlarını tecellî ettirmiştir... (5)
Bu beytin şerhinde Ali Nakşibendî de:
"Erikten murad amel-i dünya (riya)dır.Üzümden murad, nev'i-i amel-i uhra (riya) dır.Bostan ıssıdan murad ehlullah-dır. Cevizden murad, ilm-i hakîkatdır. Zira ceviz, amel-i şeriatı ve tarîkatı ve hakîkatı câmi'dir" (6). demektedir.
Zikrettiğimiz şathiyenin haricinde Yunus'un bazı şiir veya şathiyeleriyle ilgili en çok şerhleri bulunan şârih, Bursalı İsmail Hakkı görünmektedir. Ona ait tesbii edebildiğimiz dört şerhten, ilk beyitle ilgili bazı örnekler takdim ediyoruz:
Çıktım bâdam dalına anda yedim üzümü
Ol dem ki üzüm yedim mânâ buldum sözümü (7)
Badem ağacından murad, vücud-ı insanîdir... Dal tabirinin aslı ruhun cesede taallukudur. Çıktım dediği ruhun cesede taallukudur. Üzüm, ruhanî zevktir. Üzümde cemâl ve celâl olmak üzere iki vech ile marifet vardır. Pişirilip helva yapılması (pekmez) cemâl, şarap oluşu ise celâldir. Bal ve şarap gibi. Ruhanî zevk hasıl oldukça hikmet pınarları kalbimden lisanıma câri oldu...
Sırattan gel sıfata anda safa bulasın
 Hayâllere dalma kim dosta mahrem olasın
Sırat, şol' yola derler ki onda asla eğrilik yoktur. Ahrette cehennem üzerinde kulların amellerine dair bir köprüdür. Şerîat ve tarikatta müstakim olanlar, orada tehlike ve korku görmeyip doğru cennete giderler ve yol zahmeti çekmezler. Pes Hakk'a giden yolların cümlesi doğrudur.Velâkin eğrilik ol yollarda gidenlere göredir.Burada Sıratla murad, manevî Sırattır ki matlub olan sıfata ulaştırıcı olan zahiri ve bâtınî sebeplerdir.Sıfattan murad, zat, fiil, cemâl, celâl sıfatlarıdır.
Safa, küdûret(keder, bulanıklık) ten hasatır. Cennete Sırattan geldikleri gibi sen dahi sıfatlar âlemine, yani manevî cennete tarikattan gel, yoksa o tabiat (beden, nefis) cehenneminde kalır ve küdûretten halas olmazsın... Derya gibi olan hayâlâta dalma ve efkâra düşme. Kalb mertebesinde, huzur ve ruh mertebesinde fena (yokluk) ehli ol ki Hak sırrına yol bulasın. Hayâlât ile sülük eden kimse tarîk-i sıfattan hariçtir. O menzilini bulamaz, Hakk'a âşinâ olamaz... (8)
Adım adım ileri beş âlemden içeri
On sekiz bin hicabı geçtim bir dağ içinde
 Adım adım dediği teenniye işarettir. Onun için insanın kemâli tedricîdir ki kırk yılda hasıl olur. Beş âlemden murad, hazerât-ı hamsdır, gayb-ı mutlak, ervah (ruhlar), misâl, şehadet ve bunların hepsini ihata eden insan âlemidir.Bu beş âlem on sekiz bin hicabın icmalidir... Ve dağdan murad insan vücududur. Zira dağlar, arzın kazıkları olduğu gibi vücûd-ı insanî dahi bütün âlemlerin çivisi ve bütün kâinatın karar sebebi-dir. Onun için pür sebat ve pür temkindir. (9)
Yitirdim Yusuf'u Ken'an ilinde
Bulundu Yusuf u Ken'an bulunmaz
Bu beytin mânâsı budur ki sâlik-i Hak (Hak yolcusu), işin başında vahdet Yusuf'unu zayi edip seyrettiği hep kesret (sevgiliden, Hak'dan gayri herşey) Ken'an diyarı idi. Zira esma ve sıfatı mütalaaya kadir değil idi. Sonra mükaşefe (keşif) ehli olup vahdet Yusuf'unu buldukta: "Gözüme kesret görünmez zerrece/ Kande bakarsam efendim sana ben" sırrına vusul bulup "Lâ-mevcûde illallah" (Allah'tan başka var olan yoktur) nuruna mazhar oldu. (10)
Yunus adı geçen beş kıt'alı bir şathiyenin ise daha önce de işaret ettiğimiz gibi henüz sarihini bilmiyoruz. Erzurumlu İbrahim Hakkı (1703-1780) tarafından da bir nazire (11) yazılan bu şathiyenin ilk dörtlüğü ve şerhi şöyledir:
Denize bir ip gerseler
Üstüne ceviz serseler
O ipi devşirseler
Ne hoş olur cumburtusu
Denizden murad, âlem-i âhiret, ipten murad kişinin ömrüdür.Dünya mânâsına dahi gelir. Şeriat mânâsına dahi gelir. Üzerine ceviz sermekten murad, nefs-i insanın vücûd-ı unsurisidir. İpin devşirilmesi kişinin ömr-i nazenini, reslde-i itmama erdikte (tamamlanınca) amellerine göre âhiret canibine gitmesidir. (12)
Netice olarak bildiğimiz kadarıyla sarihleri Şeyhzade, Ni-yazî-i Mısrî, Ali Nakşibendî, Bursalı İsmail Hakkı ve biri de meçhul olmak üzere, Yunus Emre veya Yunus Emre zanniyle diğer Yunuslara ait olan altı şathiyenin şerhiyle karşılaşmış bulunuyoruz.
Bunlardan: "Çıktım erik dalına anda yedim üzümü" mısra'ıyla başlayan manzume dört kişi tarafından şerh olunmuştur. Diğerlerine nazaran Şeyhzade'nin eseri en mufassal ve hacimli olan, Niyazi'nin şerhi ise en meşhuru ve en çok nüshası bulunan; bu konuda beş şerhi ile Bursalı İsmail hakkı da en başta gelendir.
XV. asırdan itibaren gelişmeye başlayan Türk Şerh Edebiyatında XVI.yüzyıldan itibaren Yunus Emre'nin şiirlerinin şerhine başlanması, ona duyulan ilgiyi tespit ettiği kadar bu sahadaki tesirini de göstermektedir.Diğer hususların yanında bu yönde de devam edilecek araştırmalarla bilhassa İsmail Hakkı'nın Mesnevî, Muhammediye ve benzeri şerhlerinde sık sık Yunustan örnekler vermesiyle de hatırlanabileceği gibi kültür, edebiyat ve musikî tarihimizde Yunus Emre'nin tesirlerinin ve devamlılığının ne derecede köklü ve çok yönlü olduğu daha iyi görülebilecektir.
Dipnotlar:
1)Bir ıstılah olarak şathiyye, satıh, şutûhat veya şat- hiyyât-ı sûfiyye: Zahirde mânâsız görünen fakat izahı yapıldığı takdirde mânâsı anlaşılan sözler demektir. Aynı zamanda latife, şaka, şaka yoluyla söylenmiş sözler mânâsına da gelir. Tasavvuf! açıdan biraz daha farklıdır. Bunların en meşhuru, Hallaç Mansur'un, "Ene'l-Hak" sözüdür. Sadece bunun bile şerh yönünden başlı başına yeri vardır. Bu tür aykırı, kapalı ve mânâsız hatta saçma sapan görünen sözlerin bazen bilhassa bilerek kapalı ve rumuzlu ifade edildiği
söylenebilir.
Nitekim:
Yunus bir söz söyledin hiç bir söze benzemez
Münafıklar elinden örter mânâ yüzünü
beyti de bu hususu tesbit etmektedir.
2)Şeyhzade, Şerhü Ebyâtü'l -Seb'a min Dîvânı Yûnus Emre Süleymaniye Ktp., Esad Ef. Bl. nr. 1461. Ayrıca bkz. Emine Sayın (Sevim), Yunus Emre'nin Bir Şathiyesi ile İlgili Şerhler, İstanbul, 1986, M.U.Sosyal Bil. Enst.Y.Lisans Tezi.
3)Bkz.Yunus Emre Bibliyografyası, Der. Mustafa Tat-çı, Ankara, 1988, s.9-12.
4)Mecmua, Süleymaniye Ktp., Halet Ef. İlavesi, nr. 212 10, yk. 71 b. vd.
5)Mecmua, Süleymaniye Ktp., Esad Ef. Bl.nr.1521, yk. 26 b vd. Bu mecmua ismail Hakkı'nın kendi el yazısı iledir.
6)Mecmua Millî Ktp. nr.392, yk. 156 b.
7)Mecmua, Süleymaniye Ktp., Esad Ef. Bl.nr. 1521, yk.62 b. Aslında bu şathiyye, Âşık Paşazade (Âşıkî)nin, bahis konusu olmuş olan Yunus'un şathiyesine nazîredir.Bkz. A.Gölpınariı, Yunus Emre ve Tasavvuf, İstanbul, 1961,
s.229.
8)Bursalı İ.Hakkı, Min Kelimatı Yunus Emre... Mecmua, Süleymaniye Ktp., Esad Ef. Bl. nr. 1521, yk.86 b.
9)A.g.e., yk.92 b
10)ismail Hakkı-yı Bursevî, Ferahu'r-Ruh (Muhammediye Şerhi), Bulak, 1252. c.l, s.5. Mecmua, Millî Ktp. nr.392, yk. 79 b.80a.
11)Âmil Çelebioğlu, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Ankara,
1988, S.144-146.
12) Mustafa Tatçı, Yunus'un Yeni Bir Şiiri mi? Erguvan (Dergi), Ankara, Mart 1985, s.1, s.8.
 

 
 
Kur’an Eğitimi ve Yaz Kur’an Kursları
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Yûnus Emre'nin Bir Münâcâtı Veya Şathiyesi
Çok zengin ve derin mânâlar yüklü şiirleri, umumiyetle islâmî bir tefekküre ...
Tahkik ve Taklit
Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, Âdemoğlunun yoluna ışık tutan Mesnevi'sini Farsça yazmıştır
Telvin..
Tasavvufta "telvin" renkten renge, "hâlden hâle" girme makamıdır. Umumî ...
 
Ramazan ile Hasbihal
“Ramazannameler”imiz oldu, sana olan duygularımızı dile getirdik onlarla. ...
Ramazan Ayı ve Oruç İbadeti
Peygamber Efendimiz "Allah’ım Recep ve Şabanı bize mübarek kıl ve bizi ...
Ramazan ve Hayat
Kâinatın efendisi ve onun şahsında bütün insanlık ilk defa bu ayda insanları ...
 
Ramazan Mektebi
Ramazan, Sevgili Peygamberimizin Medine’ye hicret edişinin ikinci yılından ...
Ramazan’a Doğru
İçinde bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesini barındıran mübarek Ramazan ...
Halk Takvimi Uygulamaları
Takvimler zamanı, yıllara, aylara, haftalara ve günlere bölerek hesap ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Ayağın Sürünmesi
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
"Devlet Adamı” olmanın somut örneği: Vali Mustafa Çiftçi
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
Cumhurbaşkanımıza Minnettarız
Ö. Faruk Kayaalp
Ö. Faruk Kayaalp
Alan Var Alamayan Var ve Ayıp Hassasiyeti
Kadir Sabuncuoğlu
Kadir Sabuncuoğlu
‘Muhalif’
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Ölülerin arkasından konuşmak ahmaklıktır!
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurum’da Belediyelerin Önceliği Ne Olmalı?

a.Kentsel Dönüşüm
b.Kent içi Ulaşım
c.Altyapı
d.Sosyal Belediyecilik
e.Kültür, Turizm ve Sanat
f.Sosyal Katılımcılık
g.Mahalle Kültürüne dönüş


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva