ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 23 Nisan mesajı
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 23 Nisan mesajı
Erzurum’da 104'üncü yıl gurur ve coşkusu
Erzurum’da 104'üncü yıl gurur ve coşkusu
Uzundere 23 Nisan coşkusuyla şenlendi
Uzundere 23 Nisan coşkusuyla şenlendi
ETÜ’lülerden çocuklara 23 Nisan armağanı
ETÜ’lülerden çocuklara 23 Nisan armağanı
 Atatürk Üniversitesi’nde 23 Nisan gündemi
 Atatürk Üniversitesi’nde 23 Nisan gündemi
HABERLER>ARAŞTIRMA İNCELEME
12 Kasım 2009 Perşembe - 02:46

Sağlıklı Eğitim, Sağlıklı Toplum…(VIII)

Sayısı çok az olan gerçek aydınlara gelince, aydın oldukları, toplumu aydınlattıkları için kimi çevreleri ürkütür, tedirgin ederler. Bu yüzden sürekli aşağılanmaya çalışılırlar. Varlıkları çıkar zümrelerinin işine gelmez.

Sağlıklı Eğitim, Sağlıklı Toplum…(VIII)

//AYDIN SORUNU
Sayısı çok az olan gerçek aydınlara gelince, aydın oldukları, toplumu aydınlattıkları için kimi çevreleri ürkütür, tedirgin ederler. Bu yüzden sürekli aşağılanmaya çalışılırlar. Varlıkları çıkar zümrelerinin işine gelmez.
Bazen saldırıya uğrar, bazen dışlanırlar.
Bir türlü huzur verilmez onlara; tehdit gıdası olmuştur onların.
Acıyla, sıkıntıyla, korkuyla beslenir, yaşadıkları şoklarla yaratıcı güçlerini güçlendirirler. Gerçekte roplumun en çok gereksinim duyduğu insanlardır bu aydınlar.
Topluma karşı en çok sorumluluğu olan insan aydın insandır.
Karanlıkla didişme ve kavga halinde olan aydın insan uçlardaki sorunlu kesimlere toplumu duyarlı kılmaya çalışırlar.
Onlar dışlasalar da onu, onlarla dayanışma, uzlaşma arar her şeye rağmen.
Çözüm peşinde koşar, öneriler getirir taşlansa da horlansa da.
//AYDIN VE İDEOLOJİK KALIP
Aydın insan ideolojik kalıplara sığmaz, basma kalıp düşünceler, kurallar onu yönlendirmez. Özgürlüğüne düşkün olması, bilge kişiliğidir en belirgin Özelliği.
 Kendi gideceği yolu kendi çizdiği gibi başkalarına da rehber olacak düzeyde aydınlık beyne sahiptir.
Tartışma, sorgulama, irdeleme onun olaylara, yaşama yaklaşma yöntemidir.
Dünyayı onun emrine, yönetimine sunsanız, sorgulamadan kabul etmez.
Huysuz gibi görünür. Birileri onu geçimsiz olarak tanımlar.
 Eleştirel yaklaşımlarından ötürü hiçbir çirkinliğe, hiçbir haksızlığa göz yummaz.
Düşmanları da vardır, dostları da.
Herkese hoş görünmek gibi zayıflığı yoktur onun.
Bu aydın tavrı dürüstlüğünden, insana olan saygısından, onlar için taşıdığı sorumluluk duygusundan, güzeli iyiyi yüceltmek, kötüyü çirkini yok etmek, güzelin yanında yer almak, kötünün karşısına dikilmek yüceliğinden kaynaklanır.
Yüreği yumuşaktır.
Acı çeken insanların iniltisi kulağınaa çınlar, onu rahatsız eder.
Onu tavır almaya iter. Bütün yerkürenin yükünü sırtında taşır sanki. İndir biraz da biz taşıyalım diyenlerin çoğalmasındadır dünyanın kurtuluşu.
//AYDIN VE DEĞİŞEN DÜNYA KOŞULLARI
Aydın insan ideolojik bir tavır içine girip sürekli bir yanı tutamaz.
Değişen dünya koşullarını izler, değişimden yana tavır alır. Onun yaratıcılığını besleyen kaynaklar sınırsız, bilme, öğrenme arzusu sonsuzdur.
Aydın insan bilimi rehber edinir. İnandığı doğrular uğruna feda edemeyeceği şey yoktur. Kendi değildir merkezde.
Alıcı değil, dağıtıcıdır.
En önemli yönü üretici olması, ürettiğini "toplumun hizmetine, gelişmesine sunmasıdır. Zaman ona yetmez, boş zamanı olmaz bir aydının.
Toplumun tüm sorunlarını yüreğinde hisseder.
Toplum adına canı yanar.
Avazı çıktığı kadar bağırır.
Haksızlıklara, yanlışlıklara karşı çıkar, devleşir.
Bütün karanlık güçlerin başına bela kesilir. Gür sesi yankılanır her tarafta. Saçtığı ışık kör eder karanlıkta kalanları.
İnsanlığın düşmanları rahat edemezler o varken, huzur bulmaz ruhları, o uyanıkken.
//GAİLİE ÖYKÜSÜ
Herkes bilir şu öyküyü.
Halkın aydınlanmasından, çıkarlarını gideceğinden, saltanatlarının yok olacağından korkan kilise, halka bilimsel çalışmalarının sonucunu sunan, onları aydınlatan, Galilie'yi suçlu ilan etmiştir.
Zindanlarda sürecektir bundan böyle yaşamı.
Suçu kendi aydınlığını paylaşmaktır insanlarla.
Yaşadığı zindandan kurtulması bildiği doğruları yok saymasına bağlanmıştır.
 Dışarısının onun yaşadığı zindandan daha karanlık olduğunu bilir Galilie.
Aydınlatmak ona düşer.
Her türlü eziyete rağmen aydınlatmaya çalışır bu karanlık dünyayı.
Kendisi için hiçbir endişe taşımaz.
Ona acı veren insanın kötü yazgısı, yalanın kol gezmesi, karanlığın insanlığa egemen olmasından başka bir şey değildir.
Aydın her zaman huzursuzdur.
Hep kavga ortamı içindedir.
Dünyanın yükünü o taşır. Dünyada olup biten çirkinliklerin bütün yükü onun boynundadır. Bütün sorunlar ondan çözüm bekler.
Aydın insan düşünce üreten, yol çizen, yöntem belirleyen insandır.
Çevresini, toplumları, insanlığı şekillendiren, dünyayı yaşanabilir yapmaya özen gösteren insandır.
//AYDIN DURUMDAN VAZİFE ÇIKARIR
Kendi kendine görev yükler aydın insan.
Birilerinin onu göreve çağırması gerekmez.
Hiçbir dünya görüşünün tek başına dünyayı anlamaya, onu kavramaya yetmeyeceğini bilir. Aydın insan kendini belli düşüncelerin sınırlı kalıpları içine tutsak etmez.
Hiçbir düşüncenin fanatiği olamaz; kendini zincire vuramaz kendi elleriyle.
Aydın insan alçak gönüllü olur.
Kibir, kuruntu tutunamaz onun üzerinde.
Koskoca evrenin döngüsü içinde ne kadar önemsiz olduğunu bilecek kadar keskin görüşlüdür. Büyük İskender'e en iyi bildiği şey sorulunca "Dünyayı kendime boyun eğdirmeyi" bilirim der.
Sokrates ise bu soruya herkesin bildiği o hiçbir zaman eskimeyen "Bir şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimdir" der.
Gücünün sınırını bilir, yapacak ne kadar çok şey olduğunun bilincindedir o.
Sokrates aydınlık düşünceleriyle egemen zümrenin otoritesini sarsmaktadır.
Aydın insanın yapması gerekeni yapmakta, sömürü düzeninin kölesi haline gelmiş insanları uyandırmaya uğraşmaktadır.
 Otoriteleri sarsılacağı endişesini taşıyan egemen güçler onu zamanın en aydın insanını ölüme mahkûm ederler.
Hiçbir beklenti, hiçbir korku, hiçbir tehlike onu halka karşı yapması gereken görevinden,   sorumluluğundan   uzak tutamaz.  
Savunduğu fikirlerden, halkı aydınlatma tavrından vazgeçerse yaşamı bağışlanacaktır.
//AYDIN GERÇEĞE BAĞLIDIR
Doğrularını, ilkelerini yok saymak ona ölümden zor gelir.
Gerçekleri yok saymaktansa ölümü yeğler.
İşte bu yürektir, bu kararlılıktır aydın insandan beklenen.
Zoru görünce inancından caymaz, koyup kaçmaz.
Acı onun hiç değişmeyen yazgısıdır.
Kendi için hiçbir kaygı taşımayana, yüreği insanlık için çarpana acı ne yapabilir ki.
Toplum yukarıda betimlemeye çalıştığımız özelliklere sahip bireyler yetiştiriyor mu? Bunun için gerekli ortamlar yaratılabiliyor mu?
Çocukların, gençlerin geleceğinden sorumlu olan eğitim kurumlarının, yetişkinlerin bırakın gençleri aydınlatmayı, kendi aydınlıkları kendilerine yetiyor mu; kendileri sağlıklı toplumun sağlıklı bireyleri olma çabası içindeler mi?Bu sorulara olumlu yanıt vereceklerin sayısı ne yazık ki sınırlıdır.
Eğitim kurumları, toplum bu duyarlılıkta yürek, bu aydınlıkta beyne sahip insanlar üretecek düzeye ulaştığında zaten ülkede esenliğe kavuşacaktır.
//NEDEN KAFKA?
Otoriter eğitim anlayışının bir genç üzerinde yaptığı yıkımın boyutlarını ayrıntılı bir şekilde Kafka'nın babasına yazdığı mektupta görüyoruz. Kafka örneğini bu kitaba alarak, çocuk ve gençlere karşı bilinçsizce sergilediğimiz tavırların genç bir yaşamda, nasıl acılar yumağına dönüştüğünü, duygusal zekanın gelişiminin nasıl engellediğini yetişkinlerle paylaşmak istedik.
Yaşam boyu çalışkanlığın, başarının simgesi olarak gördüğü babasının gölgesinde kalmış olan F. Kafka (1883-1924) yaşadığı olumsuzlukların, çektiği ruhsal acıların faturasını babasına çıkarmıştır. 36 yaşına gelmesine, daha sonra onu dünyanın en ünlü yazarları arasına sokacak olan yapıtlarını büyük ölçüde tamamlamasına karşın, ruhu hala özgürlüğüne ulaşamamıştır Kafka'nın. Bu yaşta bile babasının nefesini ensesinde hisseden Kafka, bu psikolojik baskıdan kurtulmak için babasına 80 sayfalık bir mektup yazmıştır.
Amacı bu mektubu ona göndermek değildir. Babası ile kurmaca bir diyaloga girmek, yaşamını ve babası ile olan ilişkilerini sorgulamak, içini dökmek, ruhsal arınmaya ulaşmak, sıkıntılarından kurtulmaktır amacı.
çabasıyla bir hesaplaşmaya, kavgaya tutuştuğu bu mektup geç kalmış bir özgürlük arayışı, onu sıkan, boğan bağlardan kurtuluş özlemiydi.
Bu mektup dünya yazınında, sağlık- sız yürüyen baba-çocuk ilişkisini her boyutu ile işleyen, yetişkinlerin eğitim anlayışını sorgulayan eşsiz bir yazın ürünü olarak yerini almıştır. Bu mektup, yetişkinlerden topluma ulaşan olumlu veya olumsuz tüm kazanımlarda, yetişkinlerin payının büyük olduğunu anlatırken, iyi niyetine, özverili tavırlarına rağmen, geleneksel otoriter baba tavrıyla F.Kafka'nın babasının, Kafka ve kardeşleri üzerinde yaptığı yıkımı anlatıyor.
//GELİŞMELERE CEVAP VEREMEYEN TOPLUM
Burada babadan çok yeni gelişmelere yanıt veremeyen tüm toplumu kuşatmış olan, yaşamımızın her alanında karşılaştığımız geleneksel, baskıcı, otoriter yetişkin anlayışı eleştirilmektedir:
"Bu o vakitler ufak bir başlangıçtı; ama şimdi beni çokluk saran hiçlik duygusu (başka bakımdan soylu ve verimli bir duygu kuşkusuz); büyük bölümüyle senin üzerimdeki etkinden alıyor kaynağını. Bütün aradığım biraz yüreklendirme, biraz güler yüz, yolumun biraz açık tutulmasıydı. Oysa sen yolumu kapadın, kuşkusuz bir başka yol izlemem için iyi niyetle yaptın bunu. Gel gelelim, bende aradığın yetenek yoktu. "s. 160
Babasının heybetli görünüşü yanı sıra, kendinden emin, iyi niyetli de olsa dayatmacı hali karşısında sürekli eziliyordu Franz:
"Bütün bunlara uygun düşen de, senin manevi alanda ki o baskın otoritendi. Yalnız kendi gücünle çalışıp çok yüksek bir aşamaya ulaşmışken, kendi düşüncelerine karşı sınırsız güvenin vardı. Çocukken pek değil ama, biraz büyümeye başlayınca, bunun göz kamaştırıcı etkisini iyice duydum üzerimde. Koltuğuna kurulmuş, dünyayı yönetiyordun. Senin düşündüğün doğru, seninkinden başka her düşünce kaçık, çılgınca, anormaldi. Beri yandan kendine o kadar güven besliyordun ki tutarlı davranmak zorunluluğunu duymuyor, ama hep haklı çıkmak istemekten de bir türlü vazgeçmiyordun. Kimi vakit öyle olabiliyordu ki belli bir konuya ilişkin hiçbir görüsün bulunmayabiliyordu, ilgili ko­nuda akla gelebilecek tüm görüşleri ayrıcasız yanlış diye nitelemeden yapamıyordun. "s. 161-162
Yetişkinlerin gelişi güzel tutarsız tavırları, konuşmaları ve tavırları arasındaki çelişkileri çocukların yetişkinlere güven­memesini sağlıyor veya onların inandırıcılıklarını yok ediyor. Hele çocukların bilgilerini, yeteneklerini sergileme sırasında karşılaştıkları alaycı tavırlar onların özgüven kazanmalarını engelliyor, bir birey gibi davranma, kendi yaşamını istediği gibi düzenleme özgürlüğüne ulaşma olanağı vermiyor. Franz da babasının bu tutumundan, onu küçümsemesinden yakı­nıyor:
"Tüm düşüncelerim senin ağır baskın altındaydı nihayet, seninkilerle uyuşmayan düşüncelerim de bunların içindeydi ve özellikle söz konusu düşüncelerde baskın kendini daha çok hissettiriyor, senden bağımsız gibi görünen düşüncele­rim, daha başından beri, üzerlerinde senin yadsıyıcı yargının damgasını taşıyordu. Bir düşünce olgunlaşıp süreklilik kaza­nana dek buna katlanman neredeyse olanaksızdı. Hani bir takım yüksek düşünceleri söylemek istiyor değilim; çocuk­luk dönemine ilişkin her küçük girişimde aynı şeyle karşıla­şıyordum. Bir olaydan ötürü mutlu, dolayısıyla yüreğim se­vinçle dolup taşarak ilgili olayı açığa vurmaya kalksam, he­men alaylı bir göğüs geçiriş, onaylamayan bir baş sallayış, parmaklarla masaya tıklatış cevap yerine hazırdı. 'Ama ben bir şey gördüm, daha güzeldi', diyor ya da : 'Al sana büyük bir olay daha!'.Yaşamın sıkmaları, eza ve cezalar içinde geçeciğine göre, çocuksu ufak şeylere karşı senden bir hayranlık beklenemezdi kuşkusuz.
Zaten böyle bir şey söz konusu değildi.
Tersine bir başka durum vardı orada: oğlunu, her vakit ilke olarak bu gibi düş kırıklıklarına uğraşmadan duramıyordun, bu da senin karşıt yaradılışça biri olmandan ileri geliyordu.
//KARŞICILIK
Öte yandan, söz konusu karşıcılık, bunun için gerekli malzemenin birikmesiyle sürekli güçlenip alışkanlığa dönüşüyor, sonunda, arada bir, benimle aynı düşünceyi paylaşsan bile, bu alışkanlıklar sesini duyurmaya başlıyordu. Son bir nokrada, oğlunun karşısına çıkardığın düş kırıklıkları, normal yaşamda bilinen türden değildi, her şeyin ölçücünü oluşturan şahsınla ilgili bulunduğu için, beni can evimden yaralıyordu bunlar. Sen karşı çıkınca, şu ya da bu nedenle duyduğum cesaret, azim, güven ve kıvanç sonuna kadar sürmeyerek yarıda kesiliyordu. Hacca senin yalnız karşısında yer alabileceğini düşünmek yeriyordu bunun için, ki yapağım hemen her işçe hiç kuşkusuz böyle bir düşünceye kapılabilirdi.
Bu tutumun düşünceler gibi insanları da içeriyordu.
Bir kimseye karşı biraz ilgi göstermeyeyim- hani yaradılışım bakımından pek sık görülen bir şey değildi bu-, hemen duygularımı hiç umursamaksızın, yargılarımı hiç dikkate almaksızın atıp tutmalar, kara çalmalar, aşağılamalarla seğirtiyordum. "s. 163
Franz büyük acılar içinde kıvranıyor. Bu babasının gelişi güzel bilinçsiz tavırlarından, duyarsız yaklaşımlarından kaynaklanıyor: Onu, çevresini küçümsemesini, sosyal bir varlık olarak doğal gelişimini sağlayacağı çevreden, dış dünyadan soyutlanmasını ve bunun babası tarafından yapılmasını bir
6 KAFKA Franz; Babama Mektup, Taşrada Düğün Hazırlıkları, Çev.: Şipal, Kamuran; Cem Yayınevi, İstanbul-1994, s. 155-212. (Öykü alıntılan bu yapıttan yapılmıştır)

 
 
Kur’an Eğitimi ve Yaz Kur’an Kursları
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Sağlıklı Eğitim, Sağlıklı Toplum…(VII)
Her bireyin topluma yararlı olabilecek bir şekilde katılması için kendini ...
Sağlıklı Eğitim, Sağlıklı Toplum… (VI)
Toplumumuzda anne ve baba, öğretmen ve öteki yetişkinlerin üstlendiği ...
Din, Bilim ve Uygarlık Işığında Atatürk’ü Anlamak..
Mustafa Kemal Atatürk, bütün bu çelişkilerimizi "gerçekten" gören bir ...
 
Muhsin Başkan
Bir sabah Ankara’da Tacettin Dergâhına gittim.
İslam Dini ve Atatürk
Din, insanlık tarihi ile başlayan ve dünyanın sonuna kadar varlığı sürecek ...
Sağlıklı Eğitim, Sağlıklı Toplum (V)
Bugün bir ağaç dikersiniz, ürünlerinden daha çok gelecek kuşaklar yararlanır; ...
 
Vefatının 71. yılında Atatürk ve Osmanlı Tarihi
Bugün Türk ve Anadolu tarihi üzerindeki araştırmaların önemli atılımlar ...
Sağlıklı Eğitim, Sağlıklı Toplum (IV)
Toplum kendini oluşturan insanlara roller yüklemiştir. Bunun dışına düşenler ...
Sağlıklı Eğitim, Sağlıklı Toplum (3)
Çocukların en küçük başarısızlıkları, kusurları karşısında bilinçsizce ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Kibirli Siyaset Aktörleri ve AK Parti'nin Değişim İhtiyacı
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Ayağın Sürünmesi
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
"Devlet Adamı” olmanın somut örneği: Vali Mustafa Çiftçi
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
Cumhurbaşkanımıza Minnettarız
Ö. Faruk Kayaalp
Ö. Faruk Kayaalp
Alan Var Alamayan Var ve Ayıp Hassasiyeti
Kadir Sabuncuoğlu
Kadir Sabuncuoğlu
‘Muhalif’
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurum’da Belediyelerin Önceliği Ne Olmalı?

a.Kentsel Dönüşüm
b.Kent içi Ulaşım
c.Altyapı
d.Sosyal Belediyecilik
e.Kültür, Turizm ve Sanat
f.Sosyal Katılımcılık
g.Mahalle Kültürüne dönüş


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva