ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Atatürk Üniversitesi yeniden akredite edildi
Atatürk Üniversitesi yeniden akredite edildi
ETD ve  Türk Ocakları’ndan 24 Nisan tepkisi
ETD ve  Türk Ocakları’ndan 24 Nisan tepkisi
TÜBİTAK başarıyı ödüllendirdi
TÜBİTAK başarıyı ödüllendirdi
Tunceli yolunda heyelan tehlikesi
Tunceli yolunda heyelan tehlikesi
Ermenilerin katlettiği şehitler dualarla anıldı
Ermenilerin katlettiği şehitler dualarla anıldı
HABERLER>ARAŞTIRMA İNCELEME
12 Şubat 2010 Cuma - 07:13

Kutsallarımız

“Kutsal” kavramı beraberinde“değer” kavramını da getiriyor. Çünkü kutsalın özünde bir değer yargısı hâkimdir. Kutsala yöneliş, kutsalı arayış, insanın yaratılıştan getirdiği bir özelliktir. Vahiy ile bağı kopan insan,“kutsal” yargısını bunu hak etmeyen düşünce, yaklaşım ve objeye de yakıştırmıştır.

Kutsallarımız

Doç. Dr. Halil Altuntaş
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
 
 
Musa Medyen’den doğup büyüdüğü Mısır’a yolculuğu sırasında bir kış gecesi yolunu kaybetmiş iken uzakta bir ateş görmüştü. Ateş almak yahut kendilerine yol gösterecek birini bulmak amacı ile ateşin yanına vardığında,ona şöyle seslenildi: “Ey Musa! Şüphe yok ki Ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen mukaddes vadi Tuva’dasın.” (Bak. TâHâ, 912)
Yüce Allah, sesin kaynağı hakkında muhatabı bilgilendirmesinden hemen sonra, Allah kul ilişkilerinin temelinde yer alan çok özel bir kavramı devreye sokuyor: Kutsal. Böylece, gelen mesajın bütünlüğü içinde, peygamberin/insanın kutsal karşısında özel bir tavır takınması gerektiği etkili bir üslupla bildirilmiş oluyor. “İnsan toplumları, olabildiğince istikrarlı kalacaksa ve insanın toplumsal davranışı da yine olabildiğince düzenli ve öngörülebilir olacaksa, davranışlar birtakım değerlere göre düzenlenmek zorundadır” (J.J. Wuthnow P.L. Berger, Din ve Modernlik I,Çev.Adil Çiftçi,Ankara Okulu, Ankara, 2002, s.19)
Değerler mantık, estetik ve ahlâk/din alanında ortaya çıkar. Bu değerlerin genel niteliğini kutsal oluşturur. O sebeple ahlâkî/dinî değerler“kutsal değerler” diye nitelenir. İyi, gerçek ve güzel olan hakkındaki fikir, inanç ve kabullere değer diyoruz. Bu yönü ile “değer” kavramı kişisel bir yapı arzeder.
Herkesin farklı değerleri olabilir. Çünkü iyi, gerçek ve güzel olanın genel niteliği, kişisel deneyim ve yargıların eseridir. Bu nitelik kişiden kişiye değişen deneyim ve yargıların eseri olabileceği gibi, insanın deneyimlerinin dışında kendi başına bizatihî var olan bir nitelik de olabilir.
Gerçekte farklı anlayış ve biçimlerle de olsa, insanlık kutsala yönelme tutumunu her zaman muhafaza etmiş ve insanlık tarihi kutsal değerlerden soyutlanmış bir dönem geçirmiş değildir.
“Kutsal” kavramı beraberinde“değer” kavramını da getiriyor. Çünkü kutsalın özünde bir değer yargısı hâkimdir. Kutsala yöneliş, kutsalı arayış, insanın yaratılıştan getirdiği bir özelliktir. Vahiy ile bağı kopan insan,“kutsal” yargısını bunu hak etmeyen düşünce, yaklaşım ve objeye de yakıştırmıştır. Nitekim bu anlamda,“Kutsal, istisnasız tüm toplumlarda, bilinip tanınanın, günlük ve sıradan olanın karşı kutbu olarak belirginleşir.
Kutsal olarak kabul edilen obje, bir eşya,bir mekân, bir bitki, bir hayvan, bir insan veya sanal bir varlık olabilir…Birey veya toplumun kutsalla olacak ilişkisini tayin edecek kurallar ve yaptırımları zaman içinde oluşur, sözle ve taklitle yayılarak topluma mâl olur.”(Kudret Emiroğlu,Antropoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat, Ankara,2003, s. 509)
Ne var ki bu tablo, fıtratın eşliğini yitirmiş, Kur’an’ın ifadesi ile“dalalet”e düşmüş(hedefe götürücü rehberi yitirmiş)bir yönelişi temsil etmektedir.
Kutsal, “mübarek”,“kutlu” ve “temiz” şeyleri/varlıkları ifade eder.Kutsallar,İslâmî gelenekte“ mukaddesât” terimi ile karşılanır. Kutsal, kaynağını inançta/imanda bulan bir kavramdır. İman’ın temeli ise Allah inancıdır.Şu hâlde asıl kutsal varlık Allah’tır.O’nun için Kur’an, Yüce Allah’ın zâtına“el Kuddûs”=(çok mukaddes, çok kutsal) nitelemesi ile atıf yapar. (Haşr, 23; Cumu’a, 1)Diğer bütün kutsallar bu kutsalın yansımasıdır. Bunların içinde en kapsamlı olanı ise dindir. Din kutsaldır, çünkü doğrudan Allah’ın insana yönelik iradesini/taleplerini temsil etmektedir.
Din kutsaldır, çünkü kaynağını Allah inancından alan bütün diğer kutsallar doğrudan yada dolaylı olarak dinin içinde yer alır.Allah’ın kitapları ve peygamberleri kutsaldır. İman, ibadetler, Kâbe, cami, mescitler ve bunlarla ilgili olan her şeyde mübarek ve kutsaldır. Kur’an kutsaldır, çünkü onda Allah’ın insanlara ilettiği ilâhî mesaj vardır. Ruhlarımızı, imanımızı besleyen temel kaynak odur.
İman kutsaldır, çünkü mutlak kutsal(Allah) ile ilişkiyi sağlayan bağ imandır.
İbadetler kutsaldır, çünkü Mutlak Kutsal’ın emri ile ve O’nun hoşnutluğunu kazanmak amacı ile yapılırlar.
Cami/mescit kutsaldır, çünkü kutsal olan ibadetler burada icra edilirler; buralarda Allah’a secde edilir.
Vatan“kutsal”dır.Zira Kutsal’a olan inanç, sistematiğini ve kapsayıcılığını korumak için bu inancı benimseyenlerin üzerinde yaşayacağı belli bir coğrafyaya ihtiyaç vardır. Başka unsurların da buluşması ile bu coğrafya apayrı bir anlam taşıyan “vatan” kavramını oluşturuyor. Burada Remzi Oğuz Arık’ın aynı ad taşıyan kitabındaki“Coğrafyadan Vatana” adlı makalesini hatırlatmadan geçmemeliyiz.(M.E.B. Bin Temel Eser, İstanbul,1969)
Bayrak“kutsal”dır.
O, kutsallığını, temsil ettiği vatan ve onun bağımsızlığından alır. Burada üçüncü derecede ve dolaylı bir “kutsallık” söz konusudur. Vatan’ın kutsallığı kaynağını“pratik”ten alırken, bayrağın kutsallığı sembolik bir kutsallıktır. Burada “sembolik” ifadesi asla günlük hayatta kullanıldığı gibi “önemsiz”i ve“basit”i ifade etmiyor.
Tam aksine sembollerin dinî hayatta taşıdığı önem ve anlama vurgu yapmayı amaçlıyor.Zira semboller elle tutulmazı, gözle görülmezi“algılanır” ve “yaşanır” hâle getirmek gibi önemli bir görev yürütürler. Toplumun bağımsızlığının, hürriyetinin, manevî değerlerinin, birlik ve bütünlüğün, süreklilik konusundaki azim ve kararlığının sembolüdür bayrak. Din kutsal olduğu için, onu oluşturan unsurlar ile onun gereği olarak yapılan/yapılması gereken eylemler kendi konumları ölçeğinde kutsallık kazanmış olacağından, bunların kutsal olduğunu ayrıca vurgulamak anlamsız/gereksiz olmaz mı? Bu varsayım mantık açısından doğrudur. Fakat pratik olarak her zaman uygulanması doğru ve mümkün olmaz. Zira bu vurgulama, kutsalın bilgisi zihinlerde aşınmaya maruz kaldığı zamanlarda bir eğitim yöntemi olarak gerekli, hatta zorunlu ola bilir. İnsan tabiatında var olan aşınma ve bozulma eğiliminin oluşuma ve gelişmeye dönüşmesi kutsal sayesinde olmaktadır.
Bu bakımdan insanı hayvandan ayıran temel niteliğin kutsal değerlere sahip bulunması olduğunu söylemek mümkündür. Bu yönelişi sağlayamayan insanlar için Kur’an,“Hayır onlar hayvanlardan da aşağıdırlar” şeklindeki tespiti ile bu temel ayırıcı niteliğin pasişeşmesi hâlinde ortaya çıkacak durumu ifadeye koyuyor. İslâmî değerler modern hayatla çatışmaz, aksine ona güç ve destek verir.
Bu sebeple İslâmî değerlerin toplum tarafından daha fazla benimsenip hayata geçirilmesi, hayatı daha yaşanır hâle getirecektir. Dinsiz bir hayatın insanlığı kurtaracağı yönündeki görüşün temelsizliği bugün artık ortadadır.
Eğer kutsalın gücü zayıflatılırsa, onu istismar edecek ellerin ortaya çıkma sına engel olunamaz. Materyalist temele dayalı dünya görüşleri/ ideolojiler, manevî ve mukaddes değerler kavramlarını reddeder. Bu dünya görüşü, insanların sadece maddî varlıklarını esas kabul etmekte, ruhu ve ruhî değerleri paranteze almaktadır.
“Batı modernliği kutsalın bu dünyasıyla ilgisini tümüyle kesmiştir; modern Batı in sanı bundan böyle kendini, kut saldan acımasızca arındırılmış, “bütün sırları keşfedilmiş” bir dünyaya ait görmektedir.” (Guy Menard, DündenYarına Kutsal ve Profan, Derleyen ve Çeviren: Zeki Özcan, Din Bilim Yazıları, I, Alfa, Birinci Basım, İstanbul, 2001” içinde, s. 3738) Bunun tabii bir sonucu olarak kardeşlik, sevgi,merhamet,hoşgörü ve kardeşlik gibi kavramlar anlamsızlaşmaktadır.
Bu, insanın,en temel yapı taşı olan duygu ve manadan“tecrit” edilmesi/soyutlanması demektir. Bu “tecrit” hareketi,“modern” toplumları büyük bir aile krizinin içine getirip atmıştır. Toplumun temel harcını oluşturan aile önlenemez bir çözülmenin depremini yaşıyor. Aileyi kutsal değerlerden uzak olarak fayda zarar ilişkileri düzleminde ele almanın kaçınılmaz bir sonucudur bu.
İslâm toplumlarında her şeye rağmen ailenin henüz dağılmamış olması, kutsalla olan irtibat sayesindedir. Çünkü toplumumuzda aileyi besleyip ayakta tutan temel un sur kutsal değerlerdir. Aile mahremiyeti, eşlerin biri birlerine karşı hak ve sorumluluklarının gözetilmesi, çocukların iyi yetiştirilmesi konusunda dinin/ahlâkın etkisi gözden uzak tutulamaz.
Bu konularda duyarlılığın yitirilmesi, başka sebeplerle birlikte aile çözülmelerinin ilk adımını oluşturuyor. Kutsal olanla bağlarını büyük ölçüde koparmış bulunan Batı dünyası, bu sebeple sosyal hayatta ağır bedeller ödemekle karşı karşıyadır. Ölçüsüzce mad dî ve mekanik bir nitelik alan Batı, gündelik hayatı kendi çocuklarını sayısız bunalımların kucağına itmiş durumdadır. İnsan ruhunda, maddî olanın doldurulması imkânsız bir boşluk olmuştur. Bu boşluğun oluşturduğu karmaşada Batılı insanın ruhu süratle“ölmektedir”. Biz zaten üst düzey Hristiyan yetkililerinin Vatan“kutsal”dır. Zira Kutsal’a olan inanç, sistematiğini ve kapsayıcılığını korumak için bu inancı benimseyenlerin üzerin de yaşayacağı belli bir coğrafyaya ihtiyaç vardır. Başka unsurların da buluşması ile bu coğrafya apayrı bir anlam taşıyan “vatan” kavramını oluşturuyor.
Bu bakımdan, dünyanın küçülmesi,bilgi alışverişinin yaygınlaşması ile gerçek mahiyeti geniş kitlelerce kavranmaya başlayan İslâm’ın sunduğu yüce değerler, insanlık için“düze çıkarıcı” niteliği ile taptaze ortadadır.
Mehmet Akif merhum, kutsal değerlerin“etki alanından” sıyrılıp, “yozlaşmış aydın” tipinden yakınırken der ki: “Vatan sevgisi, millet yolun da hayatını feda etme, aile duygusu ve tüm diğer duygular kut salları için çırpınan yürekte olur. Yürek yerine içinde “leş” taşıyan sineden ne hayır umulur! Vatan felakete düşmüş, onun hamiyeti coşar mı sanıyorsun? Böylesi kimse “vatanı omzunda” bir tiptir. Kendine bir yer bulunca, kör boğazı doyunca ağzı kapanır gider. Fakat sen öyle değilsin, senin ciğerin yanar böyle durumda. Bulunduğun yer göklerde olsa bile “vatan” deyip öleceksin.” (M.A.ERSOY,Safahat,D.İ.B. Yay.Ankara, 1990, s. 277)
Bazı kaynaklarda hadis olarak nitelenen, “Vatan sevgisi imandandır” rivayeti sahih olmasa bile, coğrafyanın imana mekân olmakla kazandığı değere işaret etmesi bakımından bir gerçeği yansıtmaktadır.“Vatan ki, imanımın kök saldığı toprak tır; özgürse alnım açık,talihim ak, berraktır.” (H.A.)
Kutsal iki aşamalı bir etkiye sahiptir: Dönüştürüp birleştirmek. Birinci aşama birleşmeyi gerçekleştirmek için gerekli niteliklere sahip bireyleri/müminleri oluşturmak, ikinci aşamada bunları yüce amaçlar etrafında bir araya getirmek şeklinde gerçekleşir. Uhut savaşında yaşanan bir sahne, kutsalın dönüştürme gücünü göstermesi bakımından dikkat çekicidir: “Birkişi,Uhut savaşı günü Rasûlullah (s.a.s.)’a; “Ya Rasûlallah! Eğer ölürsem nereye gideceğimi bana söyler misin’?” deyince Hz. Peygamber (s.a.s.): “Cennete” buyurmuştu.
Bunun üzerine o kişi, elinde yemekte olduğu hurmaları hemen atarak savaşa girişmiş ve şehit oluncaya kadar çarpışmıştır. (Müslim, İmâre, 41) Ölmek “kutsallaşınca” (şehitlik) hayata bakış nasıl da değişiveriyor!
Kurtuluş savaşımızın kazanılmasında ve bir millet olarak bu günlere ulaşmamızda, kutsal değerlerin oluşturucu ve bütünleştirici gücünün oynadığı vazgeçilemez role millî şuurumuz, dost düşman herkes ve tarih şahittir.
Milletimizin verdiği bütün “bekâ” mücadeleleri bu maya ile yoğrulmuştur.
Askerimize“Allah Allah” diyerek hücum etmelerinin “talim edilmesi” de aynı gerçeğin ifadesidir.
“Şehitlik” gibi yüksek bir kavramın,kutsalın/İslâm’ın ürettiği bir kavram olduğu da göz önünde bulun durulmalıdır. Kutsalın birleştirici gücünün her gün beş kere elle tutulur hâle geldiği yerler camilerdir.
Gündelik hayatla ilgili tüm endişelerin, ayrışma sebeplerinin yok olarak nasıl “yekpare” bir yapının (cemaat) oluştuğunu buralarda görüyoruz. Kutsal değerler etrafında kenetlenme ruhu, topluma hayat veren hücreleri taze ve diri tutma yeteneğine sahiptir.
 
NOT:Bu yazı Diyanet aylık Dergisinin Ocak 2008 sayısından alınmıştır.

 
 
Kur’an Eğitimi ve Yaz Kur’an Kursları
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Toplumsal Uyum Ve Farklılıklarımız
Her insan çevresi, yetişme şekli, mizacı ve düşünceleriyle yekdiğerinden ...
Türkiye’nin Erozyon Dedesi: “Hayrettin Karaca”
90’lı yılların başında kurulan, TEMA Vakfı olarak kamuoyunda bilenen “Türkiye ...
Gemalmaz Çarşısından Erzurum'u Temaşa
Çarşının en canlı ve muhabbetli dükkânı dün olduğu gibi bugün de Yakutiye ...
 
Yaşlılık ve yaşlılara karşı tutum
Zamanın nasıl da hızlı geçtiğini fark ederiz günün birinde.
Cumhuriyet Caddesi'nin Hikayesi
Bir zamanların en gözde mekânlarının olduğu Mahallebaşı, Gölbaşı, Nazik ...
“İsmet İnönü’nün Hatıraları” Üstüne..
Bulgar General: Yüzbaşı Efendi, bir gün vatanınız sizinle iftihar edecektir. ...
 
Dayatılan Yaşam Ve Özenti
Öyle zannediyorum ki, insanlık şimdiki kadar, bu denli her şeye sahip ...
Uygur Türkleri’nin Yıldızı: “Rabia Kadir”
Bir ülke ve devletin, kamuoyunda haksız duruma düşmemek için; toplumsal, ...
Tüketirken Tükenmeme..
Servet sahibi olma bir fazilet sebebi değildir. Servet sahibi olmama da ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Kibirli Siyaset Aktörleri ve AK Parti'nin Değişim İhtiyacı
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Ayağın Sürünmesi
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
"Devlet Adamı” olmanın somut örneği: Vali Mustafa Çiftçi
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
Cumhurbaşkanımıza Minnettarız
Ö. Faruk Kayaalp
Ö. Faruk Kayaalp
Alan Var Alamayan Var ve Ayıp Hassasiyeti
Kadir Sabuncuoğlu
Kadir Sabuncuoğlu
‘Muhalif’
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurum’da Belediyelerin Önceliği Ne Olmalı?

a.Kentsel Dönüşüm
b.Kent içi Ulaşım
c.Altyapı
d.Sosyal Belediyecilik
e.Kültür, Turizm ve Sanat
f.Sosyal Katılımcılık
g.Mahalle Kültürüne dönüş


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva