ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Erzurumspor – Gençlerbirliği maçını Aksu yönetecek
Erzurumspor – Gençlerbirliği maçını Aksu yönetecek
Vanlı annelerin evlat nöbeti 78’inci haftasında
Vanlı annelerin evlat nöbeti 78’inci haftasında
TBF Mali Genel Kurulunu tamamladı
TBF Mali Genel Kurulunu tamamladı
Büyükşehir 17. Araç Filosunu kurdu
Büyükşehir 17. Araç Filosunu kurdu
Trendyol 1. Lig'de 32. haftanın programı açıklandı
Trendyol 1. Lig'de 32. haftanın programı açıklandı
HABERLER>ARAŞTIRMA İNCELEME
4 Ağustos 2015 Salı - 06:50

Görmez gündemi değerlendirdi

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Şehitlerimize karşı en önemli görevimiz, onların uğruna hayatlarını verdiği birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhuna sımsıkı sarılmaktır…” dedi.

Görmez gündemi değerlendirdi

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Habertürk’te canlı olarak yayınlanan ‘Gündem Siyaset’ programına konuk oldu.Habertürk Ankara Temsilcisi Veyis Ateş’in sorularını yanıtlayan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

Son günlerde yaşanan terör olaylarından DAİŞ örgütüne, İslam dünyasında meydana gelen gelişmelerden Batı’da ortaya çıkan ve dünyayı kuşatan Nihilizm akımına dini kisve giydirilmesine kadar birçok konuya açıklık getiren Başkan Görmez’in konuşmasından önemli satır başları şöyle;

“Şehitlerimize karşı en önemli görevimiz, onların uğruna hayatlarını verdiği birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhuna sımsıkı sarılmaktır…”

Öncelikle son on günde verdiğimiz bütün şehitlerimize, hatta bu toprakları vatan kıldığımız günden bu yana canlarını mukaddes değerler uğruna veren bütün aziz şehitlerimize Yüce Rabbimizden rahmet diliyorum. Kederli ailelerine, yakınlarına, sevenlerine sabır, sekinet, metanet diliyorum Yüce Rabbimizden. Ve gerçekten bütün bu acıları yıllardır büyük bir teenniyle, büyük bir sabırla, büyük bir vakarla ve büyük bir üzüntüyle takip eden aziz milletimizin başı sağ olsun. Bizim şehitlerimize karşı en önemli görevimiz; onların uğruna hayatlarını verdiği değerlere sımsıkı sarılmaktır. O değerler, milletimizin birlik ruhudur, kardeşlik ahlakıdır, kardeşlik hukukudur, asla hak ve hukukun dışına çıkmamaktır, merhamettir, adalettir, çünkü bunlar bizi biz kılan değerlerdir, bizim milletimizi millet kılan yüce değerlerdir.

“TERÖRÜN EN BÜYÜK GAYESİ, TOPLUMUN FERTLERİ ARASINA FİTNEYİ, FESADI YERLEŞTİRMEKTİR…”

Bütün bu terör şebekelerinin en büyük gayesi, kendi ırkçı, ayrılıkçı ideolojilerini topluma mal etmek, toplumsallaştırmak, toplumun fertlerini birbirine kırdırmak, toplumun fertleri arasına fitneyi, fesadı yerleştirmektir. 30-40 senedir çok can verdik, fakat onların bu gayesine hizmet edecek hiçbir düşünceye milletin ortak iradesi asla meyletmedi. Bu işte şehitlerin bizden istediği, şehitlerin hatırasına bağlılıktır. Bunu isteyenlerin, bizim milletimizin birbirine bağlayan o değerler konusunda yanlış bilgi sahibi olduklarını zannediyorum. Çünkü aynı inancı, aynı değerleri paylaşan ve bunları bu coğrafyada birlikte inşa eden bir milletiz.

“HİÇ KİMSE BU KAVGAYI BİR ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ OLARAK TANIMLAYAMAZ, BU KAVGA BAŞINDAN BUGÜNE KADAR ÇOK KİRLİ BİR ESARET KAVGASIDIR…”

Dillerimiz, mensubiyetlerimiz, meşreplerimiz, mezheplerimiz farklı olabilir ama biz aynı inanç değerlerini, aynı sevgiyi, aynı saygıyı, aynı merhameti birlikte inşa ettik. Biz bu vatanı birlikte kurduk, Çanakkale’de birlikte savaştık, aynı değerler uğruna birlikte can verdik. Onun için hiç kimse bu kavgayı bir özgürlük mücadelesi olarak tanımlayamaz, bu kavga başından bugüne kadar çok kirli bir esaret kavgası aslında. Yani esaret kavgası özgürlük başlığı altında verilmez, özgürlük kavgası bizatihi bu vatanı, bu coğrafyayı vatan kılan insanları birbirine düşürmekle, çocuklarını sokakta öldürmekle, bu ülkenin eli kalem tutacak çocuklarını dağlara götürüp canileştirerek bir yönteme başvurmak artık kabul edilebilir bir şey değildir.

“MİLLETİN ORTAK İRADESİ…”

Milletimizin ortak aklı ve ortak iradesi bakımından saygıyı, övgüyü hak eden, her türlü takdirin fevkinde olan bir husus daha var ki, bütün bu olup bitenlere rağmen daima barışta, gönlümüzü birbirimize açarak, bütün sorunları konuşarak çözmekte ısrar etmiş olması, kardeşlik ahlakında ve kardeşlik hukukunda ısrar etmiş olmasıdır. Milletin ortak iradesi daima birliğin ruhuna, kardeşliğine ahlakına, kardeşliğin hukukuna uygun olmuştur, bu her türlü takdirin fevkindedir.

“TERÖR ÖRGÜTÜNÜN MÜCADELESİ MANEVİ VE MUKADDES DEĞERLERİMİZE DE OLDU…”

Bu 30-40 yıllık terör şebekesinin mücadelesi sadece canlarımıza, bedenlerimize, maddi varlığımıza olmadı. Aslında üzerinde durmadığımız ve belki hasarını yıllara sari olarak ancak yaralarını sarabileceğimiz bir yönü daha oldu. O da bu toplumun manevi değerlerine, mukaddes değerlerine yönelik de oldu. Eli kalem tutacak çocuklarını dağlara götürüp canileştirerek, katilleştirerek oradan bir şey çıkarmak mümkün değildir. Bu, hiçbir inancın, hiçbir ahlaki erdemin, faziletin kabul edebileceği bir yol ve yöntem değil. Hep birlikte kalbimizi ve gönlümüzü birbirine açarak, barışta ısrar ederek, kardeşlik hukukunu yeniden inşa ederek, kardeşlik ahlakında ısrar ederek, birbirimize sahip çıkarak, birbirimize kendimizi yurt kılarak bütün sorunları çözebilmemiz gerekir. Barışta ısrar etmemiz gerekir. Asla bir tek masum canın yok olması, Peygamberimizin ifadesiyle bütün dünyanın yok olmasından Rabbimizin katında çok daha büyüktür, çok daha büyük bir acıdır.

DAİŞ MESELESİ…

Bu coğrafyada meydana gelen her türlü hadiseye sadece din etiketi yapıştırarak yorumlamak, sadece meseleyi dine ve İslam’a indirgeyerek izah etmek çok ciddi bir kategori hatasıdır. Bu hata bugün bütün dünyada yapılıyor. Bilim adamları dahi bütün makalelerinde bu hatayı yapıyorlar. Yani bu hadiselerin küresel boyutları var. Küresel güçlerin çıkar çatışmalarının doğurduğu birtakım yönleri var. Arkasından sömürgelerin, işgallerin, istibdatların ortaya koyduğu sebepler var. Bu coğrafyanın kültürel ve dini fay hatlarıyla oynanmasından kaynaklanan sebepler var. Sosyal sebepler, ekonomik sebepler var, aşiret yönetimi, toprak yönetimi gibi yerel sebepler var. Bir defa bütün bu sebepleri yok sayarak sadece kendileri meşruiyetlerini ilan etmek için sığındıkları ve araçsallaştırdıkları dinde ve Kur’an’da izahını aramaya kalkıştığımızda yanılıyoruz. İster buna IŞİD de, ister Şebab de, ister Boko Haram de, ister Taliban de, ister El Kaide de, bütün bu örgütlerin sebeplerini sayarken doğrusu eğer aklın ve bilimin süzgecinden geçirilerek bütün bunların sebepleri sayılırsa din en son kategoride yer alır. Ama din bütün dünyada birinci kategoride ele alınıyor ve konuşuluyor. Böyle olsa dahi, bizim bu kadar büyük bir vahşet mekanizmasına dönüşen bir yapıyı sadece küresel güçlerin oyunudur diyerek bir tarafa atmak lüksümüzün de olmadığını ifade etmek isterim. Çünkü her türlü komplo aynı zamanda içeriden sarıldığı, içeriden bulduğu birtakım sebeplerle ancak amaçlarını gerçekleştirebilir. Onun için, araçsallaştırsa dahi dini sebeplerini bütün boyutlarıyla ilim adamlarının tartışması, konuşması ve toplumun önünde bunları anlatması önem arz ediyor.

“KURAN’I KERİM, EŞKIYALIK YAPILSIN DİYE GÖNDERİLMEDİ…”

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz şöyle buyurur, ‘Habibim, ben Kuran’ı eşkıyalık yapılsın diye göndermedim’ Kur’an-ı Kerim’i bugün eğer birileri kendi eşkıyalığının referansı haline getirdiyse, bizim bütün alimlerin, bütün eğitimcilerin, İslam dünyasındaki bütün eğitim kurumlarının bunun üzerinde durması lazım. Rahmet olarak gelen bir dini, rahmet getiren bir kitabı şiddete dönüştüren, insan öldürmeyi mubah sayan bir anlayışa dönüştürülüyorsa bunun sebeplerini öyle sadece bilgi kırıntılarında aramanın bizi neticeye götürmeyeceğini düşünüyorum.

 “CİHAT, NE ZAMAN ÖLDÜRME VE ÇAPUL KÜLTÜRÜNÜN ADI OLDU…”

Zulmü ve fesadı ortadan kaldırmanın adı olan cihat, ne zaman öldürme ve çapul kültürünün adı oldu? Ahlak ve hukuk tanımayan bir çapul kültürü… Resulü Ekrem savaşların en zor zamanlarında dahi zerre kadar ahlaktan ve hukuktan taviz vermeyen o büyük erdemlerden, büyük faziletleri bir tarafa bırakarak bu gençlere, kafir ilan ettikleri Müslümanların kadınlarını yahut başka dinlere mensup Ezidi, Hristiyan, Yahudi, kim olursa olsun herhangi bir kadını bu coğrafyada terörle, şiddetle, baskıyla, zorbalıkla gençleri çekmeye çalışmanın İslam’la, İslam diniyle, İslam’ın kerim kitabıyla alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberiyle ilişkilendirilmesi bütün ümmetin üstünde düşünmesi gereken bir konudur. Bugün bütün ümmetin, ilim adamlarının, fikir adamlarının, dini müesseselerin, din kurumlarının işlerini, güçlerini bırakıp İslam dinine zarar veren, bütün bu mekanizmalardan kendimizi nasıl arındıracağımızı, nasıl ortadan kaldıracağımızı harici sebepleri de elbette tahlil ederek, harici sebepleri bir tarafa bırakmadan bu dini araçsallaştıran, Kur’an-ı ve sünneti araçsallaştıran, İslam’ın metodolojisini yok sayan, İslam’ın usulünü yok sayan, savaşta da olsa ahlakı ve hukuku yok sayan bu hareketler üzerinde çokça durması gerekiyor.

“BU TEKFİRCİ İDEOLOJİNİN EN SAPKIN FİKRİ, KENDİ DÜŞÜNCESİNİ KABUL ETMEYEN HERKESİ DÜŞMAN KABUL ETMESİDİR…”

Bu tekfirci ideolojinin en büyük, en sapkın fikir ve düşünceleri, bizim kitaplarımızda ‘vela’ ve ‘bera’ dediğimiz bir başlık altında ele alınan konudur. Vela ve bera’yı şöyle tercüme edebiliriz, Dost kimdir, düşman kimdir, öteki kimdir? Hariciler de dahil İslam tarihinde ilk defa bu örgüt kendisine üye olan, kendisinin düşüncesini kabul edeni dost kabul ediyor, kabul etmeyen herkesi düşman kabul ediyor. Haricilerde dahi böyle bir örnek yoktur. İkincisi, düşman kabul ettiğini tekfir ediyor. Sadece tekfir etmekle kalmıyor, tekfir ettiklerini tekfir etmeyenleri de tekfir ediyor. Yani birisine kafir dediği zaman, sen; yapma, bu adam namaz kılıyor, bu adam secdeye varıyor, bu adam Müslüman adam dediğinde onu tekfir etmediğin için de seni tekfir ediyor. Bu yönüyle de bir ilk. Kendisinden doğduğu El Kaide’yi kafir dediklerine kafir demediği için tekfir ediyor. Onunla da yetinmiyor, tekfir ettikleriyle savaşmayı ve onları öldürmeyi, kanlarını mubah sayıyor. Sonra, kanlarını dökmeyi cihat zannediyor. Dolayısıyla bunları sadece bir İslam yorumundan neşet etmiş olarak değerlendirmek, hakikaten İslam’a büyük bir hakaret olur.

“İSLAM DÜNYASINDA ŞİDDET VE İŞGAL GÖLGESİNDE SAĞLIKLI BİR DİN ANLAYIŞI ORTAYA ÇIKMIYOR…”

Tecrübeyle son 30-40 yılda bir şey ortaya çıktı. İslam dünyasında şiddetin ve işgallerin gölgesinde sağlıklı bir din anlayışı ortaya çıkmıyor. İsrail’in Filistin topraklarını zorbalıkla işgal etmesi ve o bölgede yetişen insanlar, Afganistan’ın işgali, 30-40 yıl insanların mektepsiz, medresesiz, ilimsiz, kalemsiz yetişmesi… Körfez işgali ve 20-30 yıl insanların şiddetin, dikta rejimlerinin gölgesinde, hapishanelerde, işkencelerin altında yetişmesi… Afrika’daki sömürgeler, Boko Haram, Şebab, Taliban, El Kaide, IŞİD vs. Bütün bunların ortaya çıkışını, bunların meydana çıkaran ortamları dikkatle ele almamız gerekiyor. Bunları dikkate almadan böyle sağlıklı düşünen insanların oturup kitap mütalaa ederek, hadis okuyarak bu fikirlere vardıklarını söylemek biraz insan aklına ziyan gibi geliyor bana doğrusu.

Bazı ülkelerin en zinde güçleri, en istihbari güçlerinin İslam dünyasında yaptığı şey cihat çağrısında bulunmak... Ve o cihat çağrısında bulunmak için de işte İslam’ın birtakım referanslarını kullanarak gençlerden kendi örgütüne eleman yetiştirmek olduğunu hepimiz biliyoruz aslında. Dolayısıyla bütün bunları dikkate alarak bu hareketleri değerlendirmek gerekir. Yoksa hiçbir zaman normal şartlar altında herhangi bir insanın oturup Kur’an okuyarak, kitap okuyarak böyle bir düşünceye sapacağını düşünmüyorum.

“SAĞLIKLI BİR DİN EĞİTİMİ ALAN BİR GENCİN DAİŞ’E KATILDIĞINA İHTİMAL VERMİYORUM…”

Batı dünyasından Fransa’nın varoşlarından, Berlin’den, Kanada’dan veyahut Türkiye’den gençler neden gidiyor? Nihilizm birinci sebep… Nihilizme dini bir kisve giydirilmesi önemli bir sebep... En önemli sebeplerden bir tanesi de sağlıklı bir din eğitimi olmaması… Gerçekten sağlıklı bir din eğitiminden geçen herhangi bir insanın bütün bu maceraları göze alarak gidip buralara katıldığına ben ihtimal vermiyorum. Mesela Türkiye’den katılan gençlerden söz ediliyor. Bu gençlerden herhangi birisinin imam hatip lisesi mezunu, imam hatip lisesi seviyesinde dahi bir din eğitimi aldığına ben ihtimal vermiyorum yahut ilahiyat fakültesinden geçerek böyle bir şeye gitme ihtimalini ben şahsen düşünmüyorum.

“ÜLKEMİZDE BU DÜŞÜNCENİN KARŞILIK BULMAMASININ EN BÜYÜK SEBEBİ..

İslam dünyasıyla mukayese edildiğinde bizim ülkemizde böyle bir düşüncenin neşvünema bulmamasının en büyük sebebi, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun varlığı, Allah’ın ayetleriyle kainatın ayetlerini gençlere birlikte öğreten imam hatip müfredatının varlığı, ilahiyat fakültelerinin varlığı, hatta zaman zaman çokça tartıştığımız din kültürü ve ahlak bilgisi gibi derslerin varlığı, ben hala sağlıklı ortamlarda sağlıklı yöntemlerle din eğitiminin, din öğretiminin verilmesinin bunun önündeki en büyük engel olacağını düşünüyorum.

 “İNTERNET MEDYASINDA TAKDİM EDİLEN İSLAMİ BİLGİLER SAĞLIKLI DEĞİLDİR…”

Artık aile, okul ve cami dini kimliği inşa eden 3 müessese geride kaldı ve yeni medya bu üç büyük müessesenin dahi önüne geçmeye başladı. Biz bunu çok geç fark ettik ve hala o mecralar sağlıklı mecralar değil. İnternet medyasında yaygın olarak insanlığa takdim edilen İslami bilgiler, dini bilgiler başta ifade ettiğim o usul çerçevesinde kaleme alınmadığı için sağlıklı değildir. Tedavi olmanın iki yöntemi var. Bir, eczaneye gidip rastgele bir ilacı alıp kullanmak var, bir de doktora gidip hastalığının teşhisini yaparak tedavi olmak var. Dolayısıyla, eczacı yöntemiyle rastgele bir ayeti, bir hadisi bağlamından kopararak yahut bir konuşmacının konuşmasının belli bir bölümünü dinleyerek dini bilgi edinmek sağlıklı değildir.

“DİYANET BU TEHLİKEYE DİKKAT ÇEKEN İLK MÜESSESE OLDU…”

Diyanet İşleri Başkanlığı, DAİŞ konusu dünyanın gündemine düşer düşmez, bütün dünyadaki dini müesseseler içerisinde ilk olarak bu tehlikeye dikkat çeken, bunu ilmi olarak yanlışlığına işaret eden 8 maddelik bir açıklamayı 8 lisan ile dünyaya ilan eden ve bütün dünyadaki din kurumlarına gönderen müessese oldu. Hemen arkasından geçen sene Ramazan ayında yaklaşık 70’i aşkın ülkeden 150 İslam alemini İstanbul’da toplayarak o konuda güçlü bir ses verdi. İslam tarihi boyunca var olan ve belki de İslam ümmetini en çok kuşatan bir müesseseyi böyle zorbalıkla, işgalle, baskıyla, hiç kimsenin iradesine başvurmadan bir toprak parçasını gasp ederek, insanları silah ve tedhiş ile korkutarak ilan etmenin bir izahı yoktur. Doğrusu bir ilim terazisinde tartmak için dahi kabul edilebilir bir şey değildir.

“BU ÖRGÜT, İSLAM’A EN BÜYÜK ZARARI VERMİŞTİR…”

Bu örgüte karşı elbette siyasetçilerin yapacağı şeyler vardır, güvenlik güçlerinin yapacağı şeyler vardır, ama ilmi ve ahlaki olarak da yapılacak şeyler vardır. İlmi ve ahlaki olarak da ilim adamlarına düşen çok büyük vazifeler vardır. Bugün aklı başında hiçbir din müessesesi, hiçbir din aliminin bu örgüte karşı müspet bir tek açıklaması kalmadı. Başlangıçta insanlar yanıldılar, farklı açıklamalar yaptılar, ama bugün dünyadaki bütün Müslüman kuruşlular, ilmi müesseseler bu yapının gayri İslami olduğunu, İslam’a en büyük zararı verdiğini söylediler. Öyle zarar verdi ki, Avustralya’da yaşayan Müslüman sokakta gezerken kendi komşusu tarafından terörist ilan edildi, yani bütün dünyada yaşayan Müslümanların hayatını olumsuz yönde etkileyen bir hareket oldu.

“BU YAPININ YANLIŞLIĞINI DÜNYAYA DUYURMAK GEREKİR…”

Dünyadaki ülkelerde var olan bütün ilim adamlarının bir araya gelerek ortak bir ses vermesi ve bütün dünyaya bu yapıların yanlışlığını, İslam’ı araçsallaştırdıklarını, İslam’dan beriye olduklarını dünyaya açıklamasının önem arz ettiğini düşünüyorum. Bütün usulleri yok sayarak, her rivayeti Peygamber’den ve Peygamber’in hayatından kopararak kendi ideolojisine uygun bir yoruma dönüştürmek, sorun olan budur. Bu hareketlerin en çok silah olarak kullandığı şey de üzülerek belirteyim hadislerdir.

İSLAM DÜNYASINI KUŞATAN İLLETLER…

Bugün İslam dünyasını kuşatan bazı illetlerden söz edebiliriz. Bir tanesi, inanç sabitelerimizi tartışma konusu yapmak… Dinin bir sabiteleri var, bir değişkenleri var. Akait sabitelerden oluşur, ama hayatımızla ilgili pek çok kural değişkendir, zamana göre değişir, zemine göre değişir, mekana göre değişir, ülkeden ülkeye değişebiliyor. Siz dinin değişkenlerini değişmez sabitelerine dönüştürdüğünüz zaman… İslam’ın temel inanç esasları nelerdir? Allah’a iman, Peygambere iman, ahirete iman, meleklere iman, peygamberlere iman ve bunlara nasıl iman edeceğimiz, kitaba nasıl iman edeceğimizin çerçevesi bellidir. Ama siz işte bir halifeye biat etmenin Allah’a iman gibi bir iman esasıdır dediğiniz zaman, siyasi bir meseleyi inancın sabitesi haline getirirsiniz. İnancın sabitesi haline getirdiğinizde onu kabul etmeyeni tekfir edersiniz yahut işte diyelim ki bir mezhebi esas alarak söyleyecek olursak, 12 imanın söyledikleri ancak dinin sabiteleridir dediğinizde onu kabul etmeyeni bu sefer tekfir ederseniz.

“İBADETLERİMİZİ ŞEKLE İNDİRGEMEK…”

İkinci illet, ibadetlerimizi şekle indirgemek… Onun bize kazandıracağı ruhu, o gönül boyutunu, deruni boyutunu kaybetmek. Eğer bir insan işte az önce söylediğin örgüt yapısı içerisinde gece teheccüde kalkıyor, sabahleyin de ilk rastladığı Müslüman kardeşini hunharca katlediyorsa, bu yeryüzünde yaşanabilecek en büyük çelişkilerden bir tanesidir. Bu, dinin o usulünü kaybetmekten kaynaklanıyor. O din eğitiminin, din öğretiminin o marifet boyutunu kaybetmesinden kaynaklanıyor. O ruh boyutunu, gönül boyutunu kaybetmesinden kaynaklanıyor. Yani eğitim sistemiz içerisinde bunları birlikte vermeliyiz.

“FIKHI SADECE ZAHİRİ LİTERAL BİR YORUMA DÖNÜŞTÜRMEK…”

Üçüncüsü, fıkhı sadece zahiri literal bir yoruma dönüştürmek.

Dördüncüsü, İslam çağrısını, İslam davetini kaba bir yönteme dönüştürmek. Firavun’a gönderirken bile Musa’yı, Harun’u ‘ona yumuşak sözler söyleyin’ dedi Yüce Rabbimiz. Yüce Rabbimiz kitabında ‘hikmetle ve güzel öğütle insanları davet et, mücadele edeceksen mücadelenin en güzelini yap’ dedi. Ve arkasından şunu söyledi bize, en kaba düşmanlıkların en sıcak dostluklara nasıl dönüşeceğini öğretti Kur'an-ı Kerim, o da kötülüğe iyilikle mukabele etmeyi öğrettiği, kötülüğe kötülükle mukabele etmeyin dedi.

 

 
Aydemir: ‘Halkımızın Hizmetçisiyiz’
 
Palandöken Kaymakamlığı’ndan 5 proje
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
‘İslam Dünyası’nda doğru bilgiye ihtiyacımız var’
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen ‘Yurtdışı ...
Gençlere “İş Hayatına Uyum” Semineri verildi
Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nde devlet korumasında olup, kamuda ...
Eğilmez tarihi gerçekleri paylaştı
Eğilmez,'Türk hakimiyetini zayıflatmak, kesintiye uğratmak ve nihayetinde ...
 
Malazgirt senaryosunu gerçekleştirmek istediler
Erzurum’un Horasan ilçesinde görev yaptığı İlçe Garnizon Komutanlığına ...
İmamoğlu’ndan dikkat çekici yorum
DİLEK BAYRAK-Erzurum İl Müftü Yardımcısı Muharrem İmamoğlu, dilenciliğin ...
TİKA’dan Hoton Türkleri’ne Büyük Destek
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) tarafından Moğolistan’ın ...
 
Memur Sen’den Birlik vurgusu
Memur-Sen Genel Başkanı Yalçın, “Türkiye’yi kan ve gözyaşına boğarak umutsuzluk ...
‘Gün, birbirimize kenetlenme günüdür’
Diyanet İşleri Başkanlığı, son günlerde yaşanan terör saldırılarının ardından ...
UBAK açıkladı…
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Karayolu Düzenleme Genel ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Kibirli Siyaset Aktörleri ve AK Parti'nin Değişim İhtiyacı
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Ayağın Sürünmesi
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
"Devlet Adamı” olmanın somut örneği: Vali Mustafa Çiftçi
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
Cumhurbaşkanımıza Minnettarız
Ö. Faruk Kayaalp
Ö. Faruk Kayaalp
Alan Var Alamayan Var ve Ayıp Hassasiyeti
Kadir Sabuncuoğlu
Kadir Sabuncuoğlu
‘Muhalif’
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurum’da Belediyelerin Önceliği Ne Olmalı?

a.Kentsel Dönüşüm
b.Kent içi Ulaşım
c.Altyapı
d.Sosyal Belediyecilik
e.Kültür, Turizm ve Sanat
f.Sosyal Katılımcılık
g.Mahalle Kültürüne dönüş


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva