//KOCAELİ DEPREMİ
18 bin 373 kişinin hayatını kaybettiği büyük felaketten geriye, Erzurum’un 7 katı büyüklüğündeki toplam 357 bin hasarlı konutun kaldığını anlatan Prof. Dr. Doğanay, “Ne üzücüdür ki, yaşadığımız felaketleri çok çabuk unutuyor; ders çıkarıp tedbir almak yerine, sanki de bir sonraki felaketi beklemeye koyuluyormuş gibi, kılımızı bile kıpırdatmıyoruz.” diye konuştu. 17 Ağustos Marmara Depremi’nden, Türkiye arazisinin yüzde 5, toplam nüfusun ise, yüzde 22’sinin, doğrudan ya da dolaylı olarak etkilendiğine dikkati çeken Doğanay, büyük felaketin, her yıl olduğu gibi, bu yıl da sadece yıldönümünde yeniden hatırlanacağını kaydetti. Türkiye’nin, arazi yapısının tektonik oluşu nedeniyle bir deprem ülkesi olduğunu dile getiren Doğanay, ülkenin toplam arazisinin yüzde 97’lik kısmına tekabül eden 790 bin kilometrekarelik bölümünün, 1, 2, 3 ve 4’üncü dereceden depremlere maruz kalabileceğini belirtti.
//“TEDBİR ALMAK DURURKEN, NİYE DEPREMLE YAŞAMAYI ÖĞRENELİM!”
Bilim ve özellikle de sismoloji ilminin, önemli ölçüde gelişmiş olmakla birlikte, nerede, ne zaman ve hangi şiddette bir deprem olacağının tespit edilmesinin henüz mümkün olmadığına vurgu yapan Prof. Dr. Doğanay, bu durumun, “depremle yaşamaya alışmalıyız” şeklinde bir sonuca bağlanmaması gerektiğini kaydetti. Kendisinin bu görüşe kesinlikle katılmadığını, bu görüşü savunmanın, kadere razı gelmek anlamına geldiğini söyleyen Doğanay, “Hepimiz biliyoruz ki, insanları depremler değil, basit tekniklerle yapılmış yapılar öldürmektedir. Yapıların, sağlam ve depreme dayanıklı yapılması gerekir. Bu bakımdan, özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nin köy ve kasabalarındaki hemen hemen tüm yapılarla şehirlerdeki yapıların önemli bir kısmı, depreme dayanıklı değildir.” diye konuştu. Ortada bu kadar somut bir manzara dururken, depremle yaşamaya alışmak yerine, gerekli tedbirlerin alınmasının, çok daha akılcı bir yaklaşım olacağını vurgulayan Doğanay, bu süreçte atılacak en önemli adımın, yapılarla ilgili olacağını belirtti.
Doğanay, “Yapılar mutlaka sahanın zemin etüdü yapıldıktan sonra inşa edilmelidir. Sağlam olmayan zeminlerde yapılan yapılar, depremlerde büyük hasarlar görmektedir.” diyerek, yapılaşma konusunda alınacak çok ciddi tedbirlerin, insanları depremin zararından kesinlikle koruyacağını ifade etti.
//“TEDBİRLER KADAR, EĞİTİM DE ÇOK ÖNEMLİ”
Prof. Dr. Doğanay, depreme karşı tedbirli olma noktasında en az yapılaşma kadar önemli bir başka hususun da, eğitim olduğuna işaret ederek, “Meselenin vehametini iyi anlatırsak, tasarruf gerekçesiyle basit yapılar inşa edilmekten vazgeçilecektir. Bu konuda basınımıza ve bilim adamlarımıza çok iş düşüyor. Ama kalıcı ve devamlı olmayan eğitim, zamanla etkilerini yitirir. O halde ilköğretim ve ortaöğretim müfredatı programları, geniş bir konu olarak depremleri de içermelidir. Örneğin, ortaöğretimde depremler konusunu işleyebilecek en yetkili öğretmenler, coğrafya öğretmenleridir. Coğrafya müfredat programlarına ayrılan haftalık ders saati, hiç olmazsa bir saat artırılarak, deprem konusu etraflıca öğrencilere öğretilmelidir. Yoksa yeni büyük bir facia oluncaya kadar, yaşanmış olan diğer facialar da unutulur, gider. Tıpkı 17 Ağustos Marmara Depremi’ni unuttuğumuz ve sadece yıldönümlerinde hatırladığımız gibi…” şeklinde konuştu.