Erdoğan, "3 yol var. Ya elimizle, ya dilimizle mücadele edeceğiz, ya da kalbimizle buzğ edeceğiz. Biz bu adımları atmaya mecburuz. Başta ABD olmak üzere tüm Batı, iki devletli çözüm diyor. Nerede iki devletli çözüm? Filistin’i boşaltıp İsrail’e teslim etmenin hesabı içindeler. Türkiye-Mısır-Katar olmak üzere S.Arabistan el ele vermeye mecburuz.
Güvenlik Konseyi’ndekilerin ağzına bakarak adım atacak olursak halimiz perişan. Bugün onlara yarın bize. Öleceksek adam gibi ölelim. Böyle adalet olmaz." açıklamasıyla Batılı devletlere sert mesajlar gönderdi.
İşte konuşmadan satırbaşları...
Biz cumhuriyete slogan atarak sahip çıkanlardan değiliz. Biz milliyetçiliğe hamaset yaparak sahip çıkanlardan değiliz. Biz cumhuriyetciliğe de milliyetçiliğe de rakamlar üzerinden sahip çıkıyoruz. 1 yılda yapılan ihracatı 5 saatte ulaşıyoruz.
HİZMETLERİMİZ ÖYLE BİR SAATTE ANLATILMAZ
Biz şehitlerimizin kurduğu bu ülkeye neler kazandırdığımızı anlatıyoruz. Biz de kuruluş döneminin şartlarını imkanlarını çok iyi biliyoruz. Mesele onlarca yıldır diğer iktidarların yapamadığını AK Parti'nin tek başına yapmasıdır.
Yoksa kıyastaki amacımız Kuruluş yılındaki iktidarı kendimizle kıyaslamak değildir. Cumhuriyeti muasır medeniyetler seviyesine çıkartmak bugün AK Parti'ye nasip olmaktadır biz lafını değil kendisini yapıyoruz.
CUMHURİYETE SLOGAN ATARAK SAHİP ÇIKANLARDAN DEĞİLİZ
Belki ekranlar başında izlemiş olabilirsiniz ama tekrar etmete fayda var. Geçmişte de çeşitli vesilelerle ifade ettim Osmanlı devleti 20. yüzyılın başlarında her yönden saldırılara maruz kaldı. Kurtuluş savaşımızı çok büyük mahrumiyet içinde verdik. Trablus'ta Filistin'de askerlerimiz için soğan ekmek emsalı olmayan nimet anlamına geliyordu. Sarıkamış'ta açlıkla birlikte soğukla da savaşan bir asker vardı. Yemen'de çölde nadiren rastlanan otları kaynatarak yiyen askerlerimiz vardı. Medine'de kuşatma altındaki askerlerimiz çekirge yiyerek hayatta kaldırlar. Fevzi Çakmak ordumuzun durumuyla ilgili şu çarpıcı durumu anlatıyor. Nakliye araçlarının büyük bir bölümünü Kağınılar oluşturuyor. Cepheye gelene kadar aylar geçiyor. Düşman ise denizlerle nakliye yapıyordu. Buğday kavurlarak askere veriliyordu ki buna kavurga deniyordu. Bu millet vu asker işte böyle çok zor şartlar altında vatanını savundu. Bütün bu yaşananlar bize hiç unutamayacağımız dersler verdi. Askerini giydiremeyen bir milletin bağımsızlığında söz edilemez. Gazi bu gerçeği bildiği için Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren savunma sanayinin yatırımları için fikri alt yapılar oluşturuldu. Sadece kıskançlık ve çekememezlik nedeniyle Türkiye'de büyük fikirler akamete uğratılmıştır.
GAZİ’NİN VEFATINDAN SONRA KISKANÇLIK YAPTILAR
Nuri Demirağ'ın ulaştırma alanında döneminin de ilerisindeki projeleri Gazi'nin talimatlarına rağmen dönemin öngörüsüz kifayetsiz muhterisleri tarafından önü kesilmiştir. Biz AK Parti hükümetleri olarak bu tabloyu tamemen tersine çevirdik. Yurt içinde ihtiyaç karşılama oranını yüzde 54'e çıkardık. Aynı dönem içerisinde savunma sanayisinin cirosu 4 kat arttı. Savunma sanayiinde yıllık ARGE miktarı 14 kat arttı. Bizim dönemimizde ASELSAN ve TUSAŞ dünyada en büyük 100 savunma sanayi şirketi arasına giren 2 Türk şirketi oldu. Silahlı kuvettlerimizin bütün techizat ihtiyaçlarının kendi savunma sanayimiz tarafında üretilmesi için çok önemli adımlar attık. Ülkemizde milli şekilde üretilen mini insansız hava aracı üretimine başladık. ANKA'nın tasarım ve prototip üretimi tamamlandı. İnsansız hava aracı geliştirebilen bir kaç ülke arasında yer alabileceğiz. Uzun menzilli roketler artık Türkiye'de üretilebiliyor. Türkiye'nin ilk milli savaş gemisi Milgen'i denize indirdik. Tank çıkarma gemileri de denize indirilerek görevlerine başladı.
Atak helikopteri de artık Türkiye'de üretiliyor. Seri üretime 2013'te başlayacağız. bu arada göktürk 2 uydumuzun üretimini tamamladık ve yıl sonunda onu Çin'den uzaya fırlatacağız. Geçtiğimiz dönemlerde yurt dışında yapılan uçak modernizasyonları da ülkemizde yapılmaya başlandı. F-4 ve Skorsky helikopterlerimiz de artık modernizasyonu yapılabiliyor. Biz gelmeden önce tanklar İsrail'de modernize ediliyordu ama artık Türkiye'de.
Savunma sanayi alanında bir ilki daha gerçekleştirdik. Türkiye'nin ilk milli ana muharebe tankının tasarım ve prototipinin üretimini tamamladık. 2008 yılında Altay projesinin imzasını atmıştık. Geçen hafta o imzanın ete kemiğe bürünmesine şahit olduk. Türkiye Altay projesiyle son derece yüksek teknolojileri barındıran sınırlı sayıdaki ülkeler arasına girdik. Detaylı ve zorlu test sonuçları sonrası inşallah seri üretim için zaman kaybetmeden adımlar atılacak. Milletimizin gururu olan bu projenin hayırlı olmasını Allah'tan diliyorum.
Bu millet inandı mı başarır inandık ve başardık. İnşallah bu tankları kullanma ihtiyacı hissetmeyiz. İnşallah savunma sanayimizin ürettiği silahları kullanmaya gerek kalmaz. Ancak her ihtimale karşılık biz ordumuzu geliştirmeye sulhü devam ettirmek için en güçlü şekilde harbe hazır olmaya da devam edeceğiz.
10 bakan arkadaşım ve 350 iş adamıyl Kahire'ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdik. Bu ziyaretle yaşananlar çok çok anlamlıydı. Özellikle halk devrimi sonrası hızla toparlanan Mısır'd cumhurbaşkanı Mursi ve Başbakan Kandil'le görüşmelerimiz oldu. 27 anlaşma imzaladık. Bizim 300 girişimcimizin zaten İsrail'de yatırımı var. ve orada 53 bin kadar Mısırlı'yı iş adamlarımız istihdam ediyor. Bizim Mısır'ı yanlız bırakmamız gerekiyor. Mısır'ın iş adamlarını Türkiye'ye çekelim. Kahire Üniversitesi'nde düzenlenen konferansta farklı bir heyecan vardı. 450 bin öğrencisi 12 bin öğretim görevlisi olan bir üniversite. Gerçekten üniversitedeki heyecan görülmeye değerdi bizi de hem geçmişe götürdü hem de geleceğimizin hangi heyecan üzerine kurulkması gerektiğini de gösterdi. Bu tür gençlere sahip olursanız Tahrir'den baharın gülleri ve güzellikleri açar. Temennim odur ki Tahrir'de hep ilk bahar yaşansın.
Bölgenin iki güçlü ülkesi Mısır ve Türkiye bölgenin huzur ve refahı için birlikte çalışmaya devam edecektir. İsrail'in Gazze'ye saldırısı döneminde gerçekleşen ziyaretler ayrıca önemli. Burada bir hususun altını iyice çizmek istiyorum. Bütün dünya halklarının görmesi ellerini vicdanına koyarak bunun üzerinde düşünmesi gerekiyor. İsrail bu bölgede barışı hiçe sayarak, hukuku ayaklar altına alarak bir millete karşı etnik temizlik uyguluyor. Özgürlüğü bağımsızlığı elinden alınmış Filistinliler bu işgale bu etnik temizlik girişimlerine karşı meşru savunma hakkını meşru direniş hakkını kullanıyor. Hiç kimse İsrail savunma hakkını kullanıyor diyemez. İsrial bir terör yaratıyor. Ben BM'nin adaletine inanmıyorum. Nerede sisizn adaletiniz. Birbirinizle al birini vur öbürüne durumunuz bu. Gazze'deki son durum 155 ölü var. Çocuk kadın yaşlı 115. Yaralıya bakıyorsunuz 900. 2008'de bin 500 ölü var. Hala herkes avucunu açmış bakıyor. Egemen güçler nerede sizin adaletiniz. Ülkemizde bazı köşe yazararı çıkmış AK Parti dışpolitikada başarılı bir proje çiziyor ama Türkiye'nin başına bir şey getirirmi diyor lar. Biz bir şeye inanıyoruz biz hakka ve halkımıza güveniyoruz. Biz bir şeyi yaparken bir diğerini de ihmal etmiyoruz. Biz bu noktada hala birileri bunu böyle yapıyor diye tribünden ileyecek miyiz? Sessiz mi kalacağız. Burada 3 yol var. Elimizle müdahale edeceğiz ya da dilimizle müdahale edeceğiz yada kalbimizle buğuz edeceğiz. Biz bu adımları atmaya mecburuz. Başta ABD olmak üzere hep şunu söylüyor iki devetli çözüm. Şu anda Filistin'i kendilerine göre teslim eetme hesabı içindeler. Biz Güvenlik Konseyi üyelerinin ağızlarına bakarak yaşamayız. Öleceksek beraber öleceğiz. Böyle barış adalet olmaz.